Metin Botan yazdı | Kürdistan’a yönelik işgal saldırıları ve görevlerimiz

Yakın zamanda Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın sınırda katıldığı bir programda Til Rifat ve Minbic’e yönelik yapılmak istenen askeri harekat ile ilgili şu sözleri, bu gayeyi çok açık ve net şekilde ortaya koyuyor: “Dış güçler bizim Til Rifat ve Minbic’e yönelik operasyonlarımızın genişlemesinden korkuyorlar. Biz zaten buraları aldıktan sonra da durmayacağız, sonrasında Kerkük ve Musul hattına kadar aşama aşama askeri temizlik hareketimiz sürecek.”

Ukrayna’da devam eden savaş emperyalist küresel güçler arasındaki ilişkilerde büyük değişimlere neden oldu. Gerici, emperyalist, işgalci bir savaş etrafında ortaya çıkan bu yeni durum kuşkusuz ki bütün Kürdistan’ı da etkileyecektir.

Ukrayna toprakları, başta ABD, İngiltere ve kimi AB ülkeleri ile Rusya’nın emperyalist çıkarlarının ve çelişkilerinin savaş sahasına dönüştürüldü. Bu savaş etrafında Rusya’ya ve Çin’e karşı NATO, ABD öncülüğünde yeniden reorganize ediliyor.

Savaş, kapitalist sistemin yaşam nedenidir. Kapitalist sistemden çıkan emperyalizm ve emperyalist küreselleşme büyük yıkımlara neden olan savaşları ortaya çıkarmıştır.

Kürdistan’ı savaşla bölenler de bu kapitalist emperyalist sistemdi. Bugün Kürdistan’ımızın özgür olmasının ve birleşmesinin önündeki en büyük engel de yine bu güçlerdir.

Bir NATO ülkesi olarak faşist Türk devleti, Suriye’de işgal ettiği topaklarını genişletmek istiyor. Daha da önemlisi sömürgeci Türk devleti Ukrayna savaşının ortaya çıkardığı bu yeni süreci fırsat bilerek Rojava Kürdistan ülkesini tamamen işgal edip ortadan kaldırmak istiyor. Bunu gerçekleştirmek için ABD ve Rusya’nın kapılarını aşındırıyor. Fakat istenilen izni henüz alamadığı görülüyor. AKP-MHP faşist iktidarı bunu beklemeyeceğini de belirtiyor.

Sömürgeci Türk devleti, Kürdistan topraklarının işgaliyle başlattığı süreci Misak-i Milli hedefleri kapsamında genişletmek istiyor. Sömürgeci faşist Türk devletinin askeri, siyasi ve ekonomi politikası bunun üzerine kuruludur. Şunu vurgulamak gerekir ki, bu stratejinin başlangıç noktası öncelikli olarak Kürdistan’dır. Dört parça Kürdistan’ı işgal edip hegemonyası altına alarak bu hedefine yakınlaşabilir.

Yakın zamanda Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın sınırda katıldığı bir programda Til Rifat ve Minbic’e yönelik yapılmak istenen askeri harekat ile ilgili şu sözleri, bu gayeyi çok açık ve net şekilde ortaya koyuyor: “Dış güçler bizim Til Rifat ve Minbic’e yönelik operasyonlarımızın genişlemesinden korkuyorlar. Biz zaten buraları aldıktan sonra da durmayacağız, sonrasında Kerkük ve Musul hattına kadar aşama aşama askeri temizlik hareketimiz sürecek.”

Faşist sömürgeci Türk devletinin, Kürt’e ve Kürdistan’a açtığı savaş Başûrê Kürdistan’da da tüm hızıyla devam ediyor. Medya Savunma Alanlarındaki savaşı, büyük oranda kimyasal silahlarla sürdürüyorlar. İşbirlikçi KDP, Irak devletinin bir bölümü ve ABD başta olmak üzere küresel güçlerin, Türk devletinin önünü açtıkları da belirtilebilir.

KDP ve ENKS’nin, Kürdistan’ın Başûrê ve Rojava parçalarında Türk devleti ile her bakımdan işbirliği içinde olması, işgalcilerin işini kolaylaştırıyor. KDP-Barzani çizgisi, kendi aşiret ve aile düzenini, burjuva sınıf çıkarlarını korumak için Türk devletine yeni işgal alanları açmaktan tutalım, askeri ve istihbari destek ile öncü kadrolar ve gerillaya yönelik saldırılara zemin hazırlıyor. Her türlü desteği sağlayarak ihanet batağında debeleniyor. Başûrê Kürdistan’da KDP’ye bağlı Roj peşmergeleri gerillaya karşı savaşırken, Rojava’da ise aynı ideolojik ve siyasi damardan beslenen ENKS devrime karşı bir özel savaş örgütü olarak örgütleniyor. Keza bu güçlerin özellikle Efrîn savaşında çetelerin cephesinde yer alarak, devrim güçlerine karşı savaştığı da halk tarafından bilinen bir gerçektir. Halkımız bu ihanet çizgisini asla af etmeyecektir.

Yine sömürgeci Türk devleti, Kürdistan’a yönelik saldırılarda doğrudan kendisinin örgütlediği ve tüm ihtiyaçlarını karşıladığı politik islamcı çeteleri etkin kullanmaktadır. Bugün İdlip’te, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî gibi alanlarda bulunan bu çeteler, ayrıca Libya, Azerbaycan ve Ukrayna gibi bölgelere savaştırmak için gönderiliyor.

Sömürgeci Türk devletinin saldırıları sadece toprak işgalleri ile sınırlı değil. Özellikle Rojava’da işgal ettiği yerlerde demografik yapının değiştirilmesine, tüm tarihi ve manevi değerlerin yok edilmesine yöneliyor. Böylece Kürdistan’ın ve Kürt halkının bir ulus olarak var olmasının maddi koşulları değiştirilerek, geleceği yok edilmek isteniliyor.

Faşist şefin 2015 yılında müzakere masasını devirerek, 20 Temmuz Suruç Katliamı ile başlattığı yeni savaş konseptiyle Bakurê Kürdistan’ındaki halkçı kazanımlara yönelik pervasız saldırıları da böyledir. Belediyelerin kayyum yoluyla gasbı; kadın kazanımlarına ve bedenine yönelik her türlü sömürgeci erkçi saldırılar; halkın seçtiği eşbaşkanların, vekillerin, siyasetçilerin, sosyalist ve yurtsever devrimcilerin tutuklanması; hapishanelerde işkencenin ve tecridin arttırılması; halkın ve özellikle gençliğin içerisinde özel savaş yöntemleriyle işbirlikçiliğin ve ajanlığın örgütlenmesi; uyuşturucu kullanımının yaygınlaştırılması; kapitalist yoz kültürün Kürdistan gençliği arasında yaygınlaştırılması ve kadın bedenine yönelik çok yönlü özel savaş politikalarının devreye sokulmuş olması boşuna değildir. Sömürgeciler hayallerini gerçekleştirmek için bunlara ihtiyaç duyarlar.

Türk devletinin bu savaş konseptine karşı halkımız, devrimciler, komünistler, Rojava Özerk Yönetimi, Medya Savunma Alanlarındaki gerilla güçleri direniyor ve savaşıyor. Halkımız özellikle 90’lı yıllardan bu yana Kürdistan’da yürütülen kirli savaşa karşı sömürgeci Türk devletinin kodlarını bozan serhildan ve direniş ruhuna sahiptir. Halkımız bu siyaseti kabul etmiyor ve teslim olmuyor. Her fırsatta bunu yansıtıyor. Ancak bugüne kadar yapılanların ve ortaya konulan mücadele biçimlerinin yetersiz kaldığı da belirtilmelidir. Daha güçlü bir irade ve disiplinle, sosyalist yurtsever bir bilinçle örgütlenmiş bir çalışma ancak sürece yeni bir kapı aralayabilir. Tekrar duyguların ve pratiklerin yer yer ortaya çıkardığı umutsuzluklar, ancak sosyalizm iddialı bir savaşımın örgütlenmesiyle karşıtına dönüştürülebilir. Kürdistan’da bugün, her bakımdan bunun olanakları ve zemini dünden daha fazla vardır.

Kobanê, devrimci enternasyonalizmin dayanışmasıyla Madridleşti. Sosyalist yurtsever bir çizginin militan örgütlenmesiyle Stalingradlaştı. Bugün sürmekte olan işgal tehditleri yine bu mücadele çizgisiyle durdurulabilir ve işgalciler yenilgiye uğratılabilir.

Önümüzdeki seçim gündemiyle ilişki doğru kurulmalıdır. Faşist Türk devletinin her türlü saldırısına karşı güçlü devrimci bir duruşu ve direnişi örgütlemek için devrimci sosyalistler öncelikle hazırlıklarını tamamlamalıdırlar. Ayrıca geçmiş on yılların deneyimine bakarak vekillerin, vekilliklerinin düşürüldüğü ve tutuklandığı; belediyelere kayyumlar yolu ile el konulduğu ve eşbaşkanlarının tutuklandığı; zindanlarda işkence ve tecridin yaygın ve yoğun uygulandığı gerçeğinden hareketle faşist Türk devletinin meclisinden ciddi beklentilere yol açacak liberal bir iyimserliğe karşı da uyanık olunmalıdır.

Savaş altında geçecek bir seçim süreci ancak bir savaş örgütünün ve militanlığının ciddiyetiyle örgütlenerek devrimci çıkışların olanağına dönüştürebilir.

Kürdistan ve Türkiye halkları ve onların öncü bölükleri birleşik devrim gerçekliğine dayanarak seçimleri faşist AKP-MHP diktatörlüğüne karşı HDP gerçeğini doğru değerlendirebilir. CHP’nin etrafında örülmek istenen liberal beklentilere karşı uyanıklık elden bırakılmamalıdır. CHP’nin Türk devletinin kuruluş kodlarına sahip bir parti olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Ayrıca 90’lı yıllarda Demirel-Çiller zihniyetini temsil eden ve 90’larda kendi İçişleri Bakanlığı döneminde Kürdistan’a yönelik kirli savaş konseptini yöneten Meral Akşener’in İYİP’ine karşı tarih bilinciyle donanmış bir duruş ortaya konulmalıdır. CHP ve İYİP merkezli 6’lı masa hiçbir şekilde yeni bir çözümün alternatifi olamayacağı gibi mevcut politikaların devamcısı olacakları kuşku dahi götürmez.

Bölgede emperyalistlerin işgalci varlığı ve neden oldukları savaşlar, sömürgeci Türk devletinin işgal savaşındaki ısrarı, KDP-ENKS çizgisinin Kürdistan’ın özgürleştirilmesindeki karşıdevrimci varlığı koşullarında sosyalist yurtsever bir çizginin Kürdistan bakımından artık bir zorunluluk haline geldiğini tekrar tekrar belirtmeliyiz. Bu işgal ve savaş koşullarında ezilenlere doğru bir öncülük ve önderlik pratiğini ancak komünist bir dünya için mücadele eden devrimci sosyalistler bir çizgi gösterebilir.

Bu sömürgeci faşist işgal kuşatması ancak Kürdistan’ın her alanı, her kenti direniş alanına dönüştürülerek yenilgiye uğratılabilir. Öncelikle devrimci sosyalistler pahalılığa, açlığa, yoksulluğa, fahiş oranda sürekli artan zamlara karşı etkin birleşik bir mücadele hattının örgütlenmesinin sorumluluğunu üstlenmekle de karşı karşıyadır. Bugün Kürdistan’da yürütülen savaşın faturası, işçi ve emekçi sınıfın omuzuna yıkılmaktadır. Seçim öncesi savaşı tırmandırarak milliyetçi şoven damarı yükseltip kendi saray saltanatını sağlamlaştırmak isteyen AKP-MHP iktidarını yıkmak için eşitlik, adalet ve özgürlük şiarı etrafında halkımız kenetlenmelidir.

Öncü komünist bir çizgi önderliğinde örgütlenmiş bir halkı asla kimse yenemez!

ETHA

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir