Devrimci siyaset ve anti-faşist cephe – Mehmet Yılmaz Kaya

Yeni bir mücadele yılı başladı. Komünarlar açısından yapılan siyasal analizler ve ona uygun konumlanmalar, yeni dönemde sınıf mücadelesinin keskin ve en sert biçimi ile yaşanacağı, nesnelliği kıracak bir devrimci iradenin odaklaşması, öncünün devrimci madde ile buluşması olarak hedeflenmektedir.

Krizini orta vadede çözme becerisini tüketen emperyalist-kapitalist dünya ve ona bağımlı Türkiye, sermaye lehine istikrar yaratmak için attığı her yeni adımda, yeni bir krizi tetiklemekte ve krizler sarmalında boğulmaktadır. Kısa vadede krizden çıkmanın imkansızlığını bilerek, her durumda iktidarda kalma ve bu kriz içerisinde sömürünün ve sömürgenin sürdürebilirliğini riske edecek her türlü potansiyeli ve gelişimi gerici saldırılarla imhaya odaklanmaktadır. Başkaca tespitlerimizde de yer verdiğimiz üzere faşist bir iktidarla karlılığını kısa sürede arttıran ancak uzun vadede emperyalizmin krizini yeni bir konseptle aşma ihtiyacı taşıyan burjuvazinin liberal kanatlarından, faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan en gerici kesimlerine kadar tüm fraksiyonlarının üzerinde aktüel olarak anlaşı sağladığı bam teli, kitleleri her türlü örgütlülükten arındırmaktır. Ülke ve bölge düzleminde sermayenin kendi arasında keskinleşen pazar kavgası, ekonomik ve siyasal krizler, durağanlık, cari açıklar, pazarların yeniden paylaşımını dayatan yeni sermaye birikimlerinin açığa çıkması, pandemiler vb. içerisinde birbiriyle rekabete, bölgesel savaşlara odaklanmış bir krizler sarmalı içerisinde kapitalist dünyanın varlığını sorgulatıcı her türlü dinamiğin engellenmesi ya da sistem içi araçlara yedeklenerek ehlileştirlmesi üretim araçlarının mülkiyetinden mahrum edilen sınıflara yönelik uygulanan temel yönelimdir. Çok lokal bir işçi eyleminin dağıtılmasından, kitlesel her türlü grevin yasaklanmasına, sokak ropörtajı yapan kişinin evinin basılmasına, adalet talebinin vatan hainliği ile eşleştirilmesine kadar yürütülen her fiziki ve propagandif saldırı kendi iç çelişkileri ile boğuşan kapitalistler açısından yeni bir cephenin, onların mezar kazıcıları olan işçi sınıfı cephesinin, kendisi için bir sınıf olarak ayağa kalkmasının engellenmesidir. O nedenle açılan her gedikte bir domino etkisi yaratma riskine karşı abartılı bir saldırı gerçekleştirmekte henüz kozasında olan her direnişi kabuğunu çatlatmadan paralize etmeye yönelmektedir.

Toplumun bir bölümünde, yine bazı sol cenahta saldırıların sertliği, biçimi şaşkınlıkla karşılanmakta, orantısızlığına anlam verilememekte, hatta bunu uzun süre devam ettiremeyeceği üzerine analizler yapılmaktdır. Böyle bakan sol cenah isyan fay hatlarında biriken potansiyeli görmemekte, kendini ve sınıfın gücünü faşizm kadar ciddiye almamaktadır. Oysa faşizm açısından saldırıların orantısızlığı ikitdarın bekası ile doğrudan orantılıdır. Bu orantı tıpkı bir tahtaravalli diyalektiği gibidir. Ağır baskı ile ayaklarını yere basan iktidar karşı sınıfların ayaklarını yerden kesmektedir. İktidarın bu baskı ile uzun süre ayakta kalamayacağı yanılsamadır, aksine iktidar bu baskı araçlarının yoğun kullanımı ile ayakta kalabilmektedir. Her boşluk tahtaravallide ki ağırlık merkezini hızla değiştirmeye muktedirdir. Çünkü tarihin andaki akışı tüm sınıflar için olağanüstü seyretmekte ve olağanüstü gelişmeleri tetikleme potansiyeli taşımaktadır.

Burjuvazi açısından en yıkıcı sonuç yapısal ve siyasal zayıflıklarının açığa çıktığı, rıza üretiminin sağlanamadığı özgün bir kesit olan günümüzde devrimci öznenin devrimci madde ile buluşmasıdır. Bu nedenle her kitle eyleminin polis çemberine alınması sadece kolluğun bir güvenlik taktiği değil aynı zamanda sembolik bir ideolojik saldırıdır da. Başka bir deyişle her gün her yerden irili ufaklı patlayan direnişler kendisi gibi olan başka ezilen sınıflarla birleşmeden kuşatılarak, dağıtılması ve devrimci öncülere ağır saldırılar gerçekleştirilerek savunmada bırakılması, devrimci madde içerisinde çalışmasının engellenmesi, hareketsizleştirilmesi ve tecrit edilmesi faşist kuşatmanın planlı, örgütlü bir yönelimidir. Bunu bir nesnellik olarak kabullenmek statükoculuğa, kendi öncü görevlerini ise “aydınlara” hatta bazen daha sağında ki güçlere havale etmek de iddiasızlaşmaya yol açmaktadır. Devrimci siyaset bunu kıracak bir odaklaşmada ısrarın adıdır.

Her şeyin olağanüstüleştiği bir dönemde mücadelede, kadroda olağanüstüleşmek zorundadır. Bu ancak seferberlik biçiminde çalışmayı gerekli kılar. Faşizm tarafından belirli mevzilere sıkıştırılan barikatları taşıyıp, onun merkezine daha ileriye, yeni biçimlerle kurmayı gerekli kılar. Bu her anda somut durumun somut analizine dayalı, şablonculuğu rededen taktik üretkenlik ile mümkündür. Ancak her taktik bir stratejiye dayalı yürümüyorsa bugün kazanılmış sanılan şey yarın silikleşmeye mahkum olur. Bugün en geniş diye tariflenen şey yarın savunmaya hapsolmanın, nesnelliğe teslimiyetin adı olur. Tıpkı onlarca cephe, ittifak, güçbirliği, dayanışma, platform çağrıları ve ilanları gibi…

Bugün Türkiye’de faşizm özgün bir çaba gerektirmeyecek kadar toplumun çoğunluğunda teşhir olmuştur. Yani mücadelesini tek başına siyasal teşhir faaliyeti üzerinden kurgulayanlar açısından yapılan şey aslında malumun ilanını bir kez daha kendi sözcükleri ile söylemekten öteye geçmemektedir. Hatta toplumda biriken öfke çok defa bireysel olarak eyleme geçmekte, adında komünist, emek, hareket, işçi vb. ismi kullanan parti üyelerinden daha fazla bedel ödemeyi, hapis yatmayı göze alarak tekil tekil faşizme meydan okumaktadır. En basit hali ile söyleyecek olursak toplumda en hızlı yankı bulan olgular mağduriyet içerikli yayınlar değil (sosyal medya videoları), aksine faşizme meydan okuyan, karşısında diz çökmeyen, dövüşme azmi yaratan olgulardır. Buna rağmen faşizme karşı mücadelenin neden kitleselleşemediği sorusuna verilecek en geçerli yanıt, sürekli sistemli mücadeleyi büyüten, militan bir hatla sokakta inşa olmuş devrimci bir odağın, biriken devrimci maddeye ulaşamaması sorunudur. Bunun yolu önce devrim stratejisine sahip güçlerin planlı bir biçimde bir odak olarak buluşması ve kendini sınıfa, sokağa taşıması, bir kavga planı yapması sorunudur.

Bugüne kadar yaşanılanlar ne en geniş anti-faşist cepheyi öncelleyenleri daha kapsayıcı kılmıştır, ne de birleşik kurmaylık ısrarını sürdürenleri sekterliğe itmiştir. Sorun tam da basitten karmaşığa hangisinin diğerini yaratabilme kapasitesine sahip olduğudur. Kuşkusuz kararlı parçacıkların bir araya gelmesinden kütle oluşur. Siyasette bunun karşılığı, mücadelenin öncelliklerini somut duruma göre sıralama olarak cisimleşir. Bu açıdan birleşik devrim fikrini taşıyan tüm devrimci siyasetler, taşıdıkları faşizmi yıkma stratejisine uygun olarak kendi öncülük görevlerini ortaya koyacağı militan bir hatla seferberlik çağrısına yanıt olmalıdır. Toplumda faşizme karşı oluşan öfkeyi, taşıdıkları faşizme karşı dövüşme deneyimi ile buluşturacak, dağınık – parçalı direnişleri merkezileştirecek bir sıçramaya aday olmalıdır. Nasıl ki kendiliğinden sınıf olan işçiler , kendisi için bir sınıf olma bilinci ve eylemini öncü bir parti ile gerçekleştirebilirse, dağınık ve parçalı olan anti-faşist güçlerde ancak kararlı öncülerin yarattığı güven verici kavga odağı ile merkezileşebilir adım adım faşizme karşı savaşa katılabilir, en geniş anti – faşist cephede buluşabilir. Aksi durumda anti- faşist cephe arayışı kurumların kapılarını aşındırmanın yada bir salon deklarasyonun ötesine geçemez.

Bu temelde devrimci siyaset ve birleşik devrim fikrinde cisimleşen güçler an’ da ikili bir görevi icra etmekle yüzyüzedir. Birincisi taşıdıkları öncülük görevine uygun olarak burjuva devlet aygıtını, faşizmi parçalama stratejisine uygun bir taktik adım olarak, planlanmış bir takvim çerçevesinde ortak bir kurmaylık/ koordinasyon kurarak devrimci seferberliğe yönelmektir. Bu birliktelik açık bir mücadele ilanı ile sokakta kendisini inşa etmeli, lokal kalan sınıf direnişlerini ülkenin gündemine taşıyacak nitelikle, eyleme geçmeyi hedeflemelidir. Seferberlik kurmaylığı çembere alınan direnişlere, çemberin dışından seslenen değil tam da o kuşatmanın içerisinde pozisyon almayı ve o kuşatmayı içerden parçalamayı hedeflemelidir. Birleşik güçlerin bugüne kadar çeşitli taleplerle parçalı sürdürülen siyasal faaliyeti ortak biçimde, ortak bir sloganla yaygınlaşarak yoksul semtlere taşınmalıdır. Böylesi bir devrimci dinamizm bir süre sonra tüm öfkeli kesimlerin ilgisine mazhar olacaktır. Sürekli sistemli kavgayı örgütleyen ve biriktiren bu güçler, açığa çıkan bu mücadele odağının gücünü de arkasına alarak ikinci bir adım olarak anti-faşist güçleri bir cephe etrafında toplayabilir.

Teoride değil, pratik de bir anti-faşist cephe ancak devrimci güçlerin önce kendini organize etmesi ile organize olacaktır.

 

Kaynak: Umut Gazetesi

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir