Halk iktidarı için halk barikatlarına / İsmail Güldere

Kitleler ve devrimciler önemli oranda sokak aksiyomuna ulaşıyor. Sokakların uzun süreli kısmi sessizliği Erdoğan faşizmini yıkmak üzere bozuluyor.

Birkaç gündür ülke geneline yayılan “Hükümet İstifa, Halk İktidara” eylemleri akıllardaki yerini bugün hâlâ koruyan Gezi eylemlerini hatırlatıyor. Toplumsal mücadele dinamikleri olanca varlıkları ile toplumun tümünün taleplerini haykırıyor, faşizmin karşısında “çıplak” elleriyle duruyor. 25 Kasım eylemleri itibariyle de bu duruş aynı şekilde devam ediyor. Gerçekleşen eylemleri bir kompozisyon gibi ele alacak olursak giriş-gelişme ve sonuç bölümlerini değerlendirebilir ve faşizmi yıkacak gidişatı belirleyebiliriz.

Öncelikle sokağa çıkan kitleler ve devrimcilerin gerçekleştiği eylemlerin protestocu niteliğini vurgulayarak ele almak gerekiyor. Sadece talep haykıran, talep etmekle yetinen, bu talepler ekseninde mücadeleyi yükseltmeyen bir tarz hakim oluyor. Toplanma-yürüyüş-slogan-dağılma denklemini doğuran bu tarz, kitle eylemleriyle öncülük vasfı ile buluşabilecek öncünün statükosunu koruduğunu ifade ediyor. Bu anlamıyla hem kitlelerde biriken öfkenin hem de devrimci durumun enerjisi soğuruluyor. Stratejik olarak hedefte netleşmeme, taktik olarak eksiklik halk iktidarı hamlesini zayıf kılıyor. İçinde bulunduğumuz koşulların devrimci imkanlarını göz önünde bulundurarak herkesin tartıştığı ancak pratiğini sağlamadığı durumun ezberini bozmak gerekiyor.

Halk iktidarının eylemleri devrimci güçlerin somut planları ile örgütlenebilir

Her gün sokakta olmak, faşist iktidara karşı durmak önemli bir şey ancak nitelikli bir şekilde sokakta durmak ve faşist iktidara vurmak, onu yıkma iradesini göstermek başka şeyler oluyor. Bu anlamıyla halk iktidarının kompozisyonuna giriş devrimci güçlerin acil toplanma ve kendilerinden daha büyük mücadelenin parçası olması itibariyle il il, sokak sokak planlarını yapmasıyla sağlanabilir. Hiçbir toplumsal kesim bu planlara sırtını dönmeyecektir; aksine bu planların önemli oranda yürütücüleri haline gelebilirler. Çünkü faşist iktidarın kitleler için yıkıcılığını düşündüğümüzde en iyisinin faşizmi yıkmak olduğu kesindir. Bu sebepten en kötü plan plansızlıktan, kendiliğinden bir durumdan, belirsizlikten daha iyidir.

Lenin içinde bulunduğumuz dönemin devrimci görevini şöyle ifade ediyor: “Bütün güçleri birleştirebilecek ve harekete fiiliyatta rehberlik edebilecek bir devrimci örgüt için çağrıda bulunmaktır. Bu örgüt, lafta değil fiiliyatta her protesto hareketini ve her patlayışı her zaman desteklemeye hazır ve bunu, tayin edici mücadele için uygun savaş kuvvetlerinin inşasında ve sağlamlaştırılmasında kullanacak bir örgüt olmalıdır.” [1]

Lenin’in bu tezi, birleşik devrim örgütünün inşası için değerlendirilebilir. Birleşik mücadele güçleri böyle zorlu bir kapının anahtarı olabilir. O halde devrimci denklem birleşik mücadele güçlerinin toplanması, planlama yapması ve harekete geçmesi olmalıdır.

Hükümet istifa eylemlerinin halk iktidarını kazanma yönlü hedefi bu denklemde somutluk kazanabilir. Yoksa ezber yürütülen faaliyetler, açıklamalar, yan yana gelişler doğası gereği sonucu değiştirmeyecektir. Ezberi bozmak ters-düz etme diyalektiğinin ivedilikle uygulanmasına bağlı kalıyor.

Faşist Erdoğan iktidarı, bu durumun farkında bulunuyor. Şimdilik sadece faşist polis çetesi ile durdurmaya çalıştığı kitleleri ilerleyen günlerde durdurabilmek için bu gündem üzerinde MGK’da mesai harcıyor. Yeni yapılan MGK itibariyle; uzun süredir sınır ötesi operasyonlar dışında ilk kez hükümet istifa eylemlerinin yarattığı etki MGK’nın gündemi oluyor. Ülke içi eylemlerin yaratmış olduğu bu etki, baştan sona doğru tüm faşist kurumları korkudan titretiyor ve daha fazla önlem almaya doğru itiyor. Faşist devlet yapılanması planlarını bu yönlü derinleştiriyor, faşist devletin parçası CHP kitle eylemlerini sokaktan, devrimcilerden ayırmak için düzen meydanlarına davet ediyor. Bu durumun hükümet istifa eylemlerinde yaratacağı etkiyi düşündüğümüzde “aynı ırmakta iki kere yıkanılmayacağını” hatırlamamız gerekiyor.

Gezi ayaklanmasının öncü direnişçilerinden olan Ulaş Bayraktaroğlu bu durumu Gezi sonrası şu şekilde tespit ediyor: “Gezi Ayaklanması stratejik hattın gerektirdiği önemli meseleler ele alınmadığı için zayıfladı ve ciddi zararlar gördü. Devrimci öncünün kendi arasında birleşik etkili bir güç haline gelmesi gerekiyordu. Bu konuda pratikte ciddi bir adım atılamadı. Böyle bir planlama dahilinde ilerlemenin ve savunmanın planlanması gerçekleştirilemedi. Ve sonuç olarak öncü güçler düşman saldırısına karşı savunmasız kaldı ve egemenler tarafından işbirlikçi içteki unsurların hizmetiyle beraber ayaklanan kitlelerden önemli oranda ayrıştırıldılar.”[2]

Günümüz gelişmelerine tam isabetle oturan bu değerlendirme itibariyle halk iktidarı kompozisyonumuzun gelişme bölümü inşa edilebilir. Doğru stratejik plan kurduysak, doğru uygulamaya da geçebiliriz. Devrimler tarihinin taktik derinliği halk iktidarını kazanma mücadelesinin barikatlarını, mevzilerini, silahlarını, eylemlerini kurabilir. Taktik darlık yaşayan birleşik mücadele güçleri açısından bu gelişme krizi faşizmi düzen içi bir faaliyetmiş gibi kavrayarak düzen içi mücadele araçları ve yöntemleri ile karşılamalarından kaynaklanıyor. Olağanüstü bir örgütlenme mekaniğine sahip olan faşist iktidara karşı kitlelerle buluşan fiili-meşru mücadelenin yanı sıra, kitleleri bir adım ötesine hazırlayan düzen sınırlarından kopmanın ve barikatları bu düzeni parçalamak üzere kurmanın gereksinimi yaşanıyor.

Toplan-dağılma, dağıl-yeniden toplan, vur-geri çekil, vur- bir daha vur, birden fazla yerden toplan ve vur vb. taktik sistemleri ve kullanılacak araçları çeşitlendirerek bir gelişme sürecinin ihtiyacı olan örgütlenme gerçekleşebilir. Yaratıcı bir ele alış ile imkânsız olmayan bu gelişme için muazzam kalabalıklara ihtiyaç olmadığı aşikardır, bir kez bu taktikler uygulanmaya başlandığında ise halk iktidarı için hükümet istifa diyen kitlelerin gerçek ayaklanması kaçınılmazdır.

Halk iktidarı için halk barikatları bu gelişme evresinde kurulduktan sonra artık barikatlar tek bir hedef yönlü kaldırılabilir; o da faşizmi topyekûn yıkmaya, tüm iktidarı emekçi kitleler için kazanmaya karar verildiği aşamada gerçekleşebilir. Düzenli olarak zorlanması gereken bu durum halk iktidarı kompozisyonunu sonuca götürebilir. Barikatlar bugün için kitlelerde biriken öfkeyi toplama ve yarın için bu öfkeyi hücuma geçirecek işlevi ile sonucu belirleyebilir.

Şüphesiz Türkiye devrimci hareketi zayıf bir dönemini yaşadığı kadar en güçleneceği bir dönemi de yaşıyor. Devrimci güçlerin faşizmi yenme arzusu, kitlelerin özgürlük arzusu ile buluştuğunda zafer mutlaka gelecektir. Zor dönemler için Lenin’in “Ama güçlük, olanaksızlık demek değildir. Önemli olan şey, seçilen yolun doğru bir yol olduğuna inanmaktır, bu inanç mucizeler yaratabilen devrimci enerjiyi ve devrimci coşkuyu yüz kat arttırır”[3] sözleri bugünden sonra kurulacak barikatların neler başarabileceğine bir parantez olsun. Şimdi halk iktidarı için halk barikatlarına, faşizmi yıkacağız.

İsmail Güldere yazdı.


[1] V. İ. Lenin, Nereden Başlamalı

[2] Ulaş Bayraktaroğlu, Zafere Doğru Yürüyüş

[3] V. İ. Lenin, İki Taktik