Kılıçdaroğlu boş bir umut – Arif Çelebi

M. Akşener Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engellemek için masayı terk etti, onu kontrol eden ya da bağlı olduğu kontrgerilla grubu onu tükürdüğünü yalamaya ve masaya dönmeye mecbur etti, aksi taktirde tamamen oyun dışında kalacaklardı. Akşener’in masa sonrası haleti ruhiyesi tükürük yalamanın bir insanda nasıl bir yüz ifadesine neden olacağını gösterdi.

Bu ölü doğmuş bir koalisyondur. Akşener’in, İmamoğlu ve Yavaş’ı Kılıçdaroğlu’nu kontrol altında tutacak iki gardiyan olarak atanmasını istemesi durum değiştirici bir hamle değildir. Akşener’in temsil ettiği kontrgerilla kanadı pek çok kirli pazarlığın ve karanlık faşist senaryonun aktörü olmaya devam edecektir.

14 Aralık 2021’de HDP’li Zeynel Özen mecliste yaptığı konuşmada hükümete şöyle sesleniyordu: “Bir tane bile Alevi; vali, kaymakam, emniyet müdürü atadınız mı? Tek bir tane somut örnek verebilir misiniz?”

Bu bir Türkiye gerçeğidir. Bir Alevinin ağzı ile kuş tutsa vali, general olamadığı, bırakalım valiyi, generali, kaymakam dahi yapılmadığı bir ülke bu. Aslını ne kadar inkar ederse etsin bir Kızılbaş Kürdün Cumhurbaşkanı olmaması için bin türlü senaryonun devreye gireceğinden kuşku duyulmamalıdır. Önümüzdeki birkaç ayın siyasi cinayetler ve provokasyonlarla dolu geçmesi hiç de sürpriz olmayacaktır. Daha şimdiden Kılıçdaroğlu’na yönelik suikast ihbarları ile ortam bulandırılmaya başlandı bile.

Buna karşın görülüyor ki egemen sınıfın ve kontrgerillanın bir kesimi kontrol altına alınmış bir Kılıçdaroğlu’nu geçiş sürecinde kullanmak istemektedir. Bir yanda iktidarı elinde bulunduran faşist şef ve ortakları, bir yandan Kılıçdaroğlu’nun arkasında saf tutanlar ve bir yandan da M. Akşener gibi Kılıçdaroğlu’nu kontrol altında tutmakla görevlendirilmiş bir faşistin ekibi. Bu hamur daha çok su kaldırır.

HİÇ DEĞİL BİR NEFES

Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklanması ezilen halk kitlelerinde, bilhassa Alevi ve Kürtlerde umutlu bir bekleyişe yol açtı. Faşist şeflik rejiminin yarattığı boğucu ortamda hiç değil bir nefes alma isteği ve beklentisi ile Kılıçdaroğlu’na sarılanlar var. Böylesi bir beklenti ve umut elbette anlaşılırdır. Ezilen milyonların faşist şeften ve şeflik rejiminden kurtulma isteğine kim sırt çevirebilir ki?

Gel gör ki Kılıçdaroğlu ile demokratik bir nefes almak mümkün görünmüyor. Bu Kılıçdaroğlu’nun devletçiliği ve kimliğini inkar etmesi, dayandığı ve birlikte hareket ettiği güçlerin niteliği bir yana Türk devletinin siyasal karakteri ile ilgilidir.

Türk devleti, Müslüman Sünni mezhebinden olan Türk ırkının burjuva egemenliğine dayanmaktadır. Bu egemenliğin bugünkü karşılığı faşist şeflik rejimidir. Bu ırkçı burjuva egemenlik faşist şeflik rejimini üretmiştir, faşist şeflik rejimi de bu egemenliği yeniden ve yeniden üretmektedir. Türk burjuva ırkçı egemenlik daha önce faşist MGK diktatörlüğüne kaynaklık etmişti. Bu ırkçı egemenlik yerli yerinde durdukça faşizmin biçimi değişse de yeni biçimde yeniden üretilecektir.

Politik özgürlük yokluğu Türkiye’deki siyasal sorunların birinci nedenidir. Kürdü ve Alevi’yi egemenlik altında tutmak, onların egemenliğe ortak olma istemlerini bastırma, ezme ve ortadan kaldırma çabası rejimin biçimine karakterini vermektedir. Kürdü, Alevi’yi ezmek için aynı zamanda işçiyi, kadını, genci susturmak, arka cepheyi sağlam tutmak, onları ideolojik olarak arkalamak gerekiyor. Kürdün isyanını Alevinin eşit inanç istemini ortadan kaldırmak için kalkan faşist yumruktan işçi, genç ve kadın da nasibini ziyadesiyle almaktadır. Türk-Sünni burjuva egemenlik sisteminden vazgeçmeden, bu ortadan kaldırılmadan faşizm yok edilemez, Kürde ulusal hakları, Alevinin inançsal talepleri karşılanmadan işçinin, gencin, kadının kafasına inen faşist sopadan kurtulmak mümkün değildir. Faşizmden kurtuluşun barışçıl yollarla, Türk burjuva koalisyonlarla gerçekleştirilebileceğine dair beslenen umudun bir karşılığı yok.
Kılıçdaroğlu ve birlikte olduğu burjuva koalisyon Türk ırkçı burjuva egemenliğine karşı bir hamle geliştirebilir mi? Politik özgürlüğün elde edilmesi, Kürde ve Alevi’ye demokratik haklarının verilmesini içeren bir programa ve yönelime sahipler mi? Hayır!

Bu koalisyondan Kürt ulusunun en asgari temeldeki demokratik taleplerini karşılaması, kolektif haklarını tanıması beklenebilir mi? Alevinin inanç eşitliği, diyanetin dağıtılması gibi talepleri karşılanabilir mi? Bu talep ve beklentiler yerine getirilmediğinde Kürdün isyanı Alevinin demokratik hakları için mücadelesi son bulacak mı? Hayır!

Mevcut faşist baskı ve yasaklar politik özgürlük mücadelesi verenleri ezmek için yürürlükte. Bu mücadele son bulmayacaksa faşist baskı ve yasaklar ortadan kalkacak mı?

Elbette kimi göz boyama adımları atılabilir ama faşizmi üreten temel yerli yerinde durdukça filim yeniden başa saracaktır. Biz benzeri filimin baş aktörleri Ecevit ve Erdal İnönü’yü gördük. Sonuçları ortada.

Kılıçdaroğlu, 2015 Haziran seçimlerinden sonraki katliamların, Suruç ve Ankara Gar katliamlarının, Kürdistan’da bodrumlarda diri diri yakılanların baş sorumlularından biri olan, faşist şefin dışişleri bakanlığı ve başbakanlığını yaptığı dönemde “yeni Osmanlı” hayali ile işgalci-yayılmacı bir siyaset izleyen Davutoğlu ile mi demokratik açılım yapacak? Akşener gibi 90’lı yıllardaki binlerce faili devlet cinayetinden sorumlu bir faşist ile, kontrgerillanın siyasi sözcülerinden biri ile mi faşizme dur diyecek? Babacan gibi uluslararası tekellerin Türkiye bekçiliğini yapan biri ile mi işçilerin emekçilerin yüklerini hafifletecek? Kılıçdaroğlu bu ekiple Türkiye’nin kangrenleşmiş temel sorunlarına bir çözüm getirebilir mi?

Ordusu, polisi, yargısı, kontrgerillası ve bürokrasisi ırkçı-ulusalcı-politik İslamcı faşist olan, Kürt düşmanı olan bir devletten söz ediyoruz. Demokrat bir Kürt, bir Alevi, bir Arap, bir Ermeni, ırkçı-ulusalcı, politik İslamcı olmayan bir Türk genelkurmay başkanı ya da general olabilecek mi, valiler seçimle gelebilecek mi, polis teşkilatı, yargı ırkçı-ulusalcı-politik İslamcı faşistlerden temizlenebilecek mi? Faşist kontrgerilla dağıtılacak mı? Buna “evet” diyebilen var mı? Bunlar en sıradan burjuva demokratik taleplerdir. Faşizmden arındırmayı program edinmemiş bir hareket kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın demokratik olabilir mi?
O halde bir nebze olsun demokratik bir nefes nasıl ve nereden alınacak?

KURTULUŞ DEVRİMCİ DEMOKRATİK CEPHEDE

Kimileri sanıyor ki faşist şefin, hangi biçimde olursa olsun gitmesi bir ilerlemedir. Hrant’ın katledilmesinin ardından Rakel Dink yaptığı konuşmada, “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz” diyordu. Bizim de söylediğimiz işte tam da bu. Türk devleti ırkçı-ulusalcı-politik İslamcı faşist bir burjuva bataklıktır. Önündeki çeşit çeşit faşist sıfatlardan kurtulmayan bir burjuvazi bu bataklığı kurutabilir mi? Türk burjuvazisi o bataklığa mahkum çünkü oradan besleniyor, onun eliyle Kürdistan üzerindeki sömürgeci boyunduruğu sürdürüyor, onun eliyle faşist politik İslamcı çetelerle kol kola Musul-Kerkük hayalleri, yeni Osmanlı yayılmacı hevesleri için işgallere girişebiliyor, onun eliyle işçileri, emekçileri açlığa, işsizliğe mahkum ederek karlarına kar katıyor. Kılıçdaroğlu’nun böyle bir yönelimi var mı? Varsayalım ki gelecekte oldu, hangi güçlerle bu bataklığı kurutacak? Kiminle birlikte kime karşı? Hangi ordu ile, hangi polisle? Faşizme karşı Kürt özgürlük güçleri ile, halkçı demokratik cephe ile asgari temelde ittifak kuracak mı? Öyle devrimci değil, bildiğimiz sıradan demokratik bir burjuva cumhuriyet için bir ittifak bu. Burjuva anlamda da olsa demokratik bir restorasyon ancak böyle gerçekleşebilir, aksi tutum faşizmin yeni bir biçimde restorasyonundan başka bir sonuç vermez.

Bu faşist-sömürgeci bataklığı kurutmayı program edinmemiş hiçbir siyasi akım burjuva anlamda da olsa demokratik bir karakter taşımaz. Komünistler, burjuva içerikte de olsa demokratik bir hareketi işçi ve emekçi sınıfların yararına görebilir ve destekleyebilirler. Çünkü bu faşizme karşı bir ilerlemedir. Faşizmi hedef tahtasına oturtmayan, sömürgeciliğe karşı tutum almayan bir hareketi desteklemek ise halkı aldatmaktan başka bir anlama gelmez.

Burjuva cephe tam bir karmaşa ve keşmekeş içinde. Geleceğe ilişkin hiçbir öngörüleri yok. Tam da şimdi halkçı demokratik cephenin alanını genişletmenin muazzam imkanları var. Faşist şeflik rejimi depremle birlikte enkaz altında kaldı. 6’lı masa burjuva çıkar birliği kurmakta bile zorlanıyor. Faşist şef Rojava’ya yönelik yeni bir işgal saldırısı ile inisiyatifi yeniden ele almak istiyor. 6’lı masayı bir kez daha hizaya getirecek, belki bir kez daha ayrıştıracak bir hamle bu. Başka hamleler de beklemek gerekir, mesela Yunanistan’la lokal bir çatışma gibi. Bunlar 6’lı masayı ve onun arkasında sıralananları bekleyen bir sınav olacak. Kime karşı kiminle birlikte olduklarını daha önce gördük, bir kez daha göreceğiz.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir