Sınıfı oyalamak mı örgütlemek mi?

DİSK dün (12 Aralık) İstanbul / Kartal’da “Artık Yeter!” sloganıyla bir miting düzenledi. 

En başta şunu söylemek lazım: İşçi sınıfının her türlü sınıf eyleminin, hareketinin tarihsel anlamı ve değeri vardır. Ayrıca onun ister sendikal isterse politik olsun her türden öncüsünün sınıfla kurdukları bağların düzeyi ve niteliği de bu eylemler-hareketlilikler içinden kendini gösterir. Bu yönüyle bu eylemler, sınıfın mevcut örgütlülük düzeyinden bilinç düzeyine; sınıf karakterine bağlı pratiklerinden  kendisi için mi yoksa kendinde sınıf olarak mı var olmasına kadar her türlü gelişme yahut geriliğin aynası gibidir.

DİSK’in Kartal mitinginin bize gösterdiği ilk şey; toplumsal, ekonomik, siyasi krizlerin peş peşe patladığı ve her gün ağırlaştığı günümüz koşullarında DİSK’in CHP’nin kuyruğuna takılmış olmasıdır. 

23 Kasım’daki fiili devalüasyona karşı aynı günün akşamı cılız da olsa kitleler pek çok kentte sokağa çıkma refleksi gösterdi. Aynı akşam CHP ve İYİ Parti’nin kendi kitlesine   “aman ha sokağa çıkmayın” dedikleri fısıltı olarak dolaştı. Fakat CHP lideri Kılıçdaroğlu çok geçmeden “sokak değil miting” diyerek ortaya çıkma ihtiyacı duydu ve büyüme potansiyeli taşıyan toplumsal öfkeyi  en hafifinden yumuşatmaya çalışacağını göstermiş oldu. 

Kitlelerdeki hareketlenme sonrasında, ama esas olarak ekonomik krizin gün be gün ağırlaşması üzerine DİSK de, bazı kentlerin meydanlarında öğlen arası veya iş saatinden sonra, örgütlü oldukları işyerlerinde ise “boş zamanlarda” açıklamalar yapacağını ilan etti. Keza DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK’in öncülük yaptığının kanıtı olarak bugünkü mitingte “1 Ekim’den beri işyerlerinde açıklama eylemleri” yaptıklarını söyleyerek mola saatlerine denk getirilen iç boşaltma eylemlerini aslında uzun zamandır sürdürdüklerini tekrarlamış oldu.  

23 Kasım’da sokağa çıkmayan, sonrasında da “sınıf tepkisini” işyerlerine, o da işi aksatmayacak zamanlara sıkıştıran DİSK’in bugünkü Kartal mitingi de ilerde daha da ağırlaşacak süreçlerde -DİSK tabanının yüksek bir basıncı olmadığı sürece- nasıl bir eylem (!) hattında yürünüleceğini göstermiş oldu. Öyle ki, yaşanan krizin ağırlığına rağmen bugünkü Kartal mitingine katılım “binler”le sınırlı kaldı. Yani DİSK örgütlediği mitinge kendi tabanını bile getirmeyi beceremedi. En kitlesel katılımı Genel-İş gösterdi. Üyelerinin çoğunluğu İstanbul-Kocaeli-Bursa üçgeninde toplanan Birleşik Metal ve   Lastik-İş gibi sendikalar bu denli kritik bir zamanda beklenen katılımı sağlayamadılar. Nakliyat-İş korteji canlılığıyla dikkat çekse de o da zaten DİSK içinde farklı bir ekol olarak alanda yerini aldı. İşçi mitinginin gövdesi kitleselliğiyle işçilerden oluşmalıyken Kartal mitinginde bu yoktu.

Miting, sol-devrimci-sosyalist güçlerin duruş yönleri açısından da fikir vericiydi. Bunlardan mitinge koştura koştura giden TKP, TİP, EMEP, Sol Parti ve benzerleri, bu mitingi aynı kulvarda hareket edenlerle buluşmak ve bunu bir gövde gösterisi fırsatına dönüştürme şeklinde ele aldıklarını gösterdiler. Seçim odaklı pazarlık masalarına bu güç gösterisiyle etkide bulunmaya çalıştıklarını söylemek abes olmayacaktır.

Bunlardan da öte bu miting bize esas meselemizi bir kez daha gösterdi. Katılım düzeyinin az ya da çokluğuna bakmadan işçi sınıfını değiştirmeyi hedeflemeden, işçi sınıfına günün gereksinimlerine uygun bir program sunmadan sadece kendi varlığını göstermek için bir sürece dahil olmak, dalganın peşinden sürüklenmenin de bir göstergesi olup üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir konudur. 

Sonuç olarak DİSK’in Kartal mitingi, bu ağır kriz günlerinde işçi sınıfı hareketini ileriye taşıyıp sıçratıcı bir rol oynamaktan çok görüntüyü kurtarmanın ötesine geç(e)meyen bir iç boşaltma eylemi olarak tarihe geçmeye aday görünmektedir.  

Bu tablonun değişmesi ise, sendika bürokrasisinin teşhiriyle yetinmenin ötesine geçen bir ısrar ve iradeyle sınıf çalışmasına yüklenmekten geçmektedir. Devrimci-komünist güçler olarak sadece birilerinin yapmadıklarını teşhir ve eleştiri ile yetinmek kendimizi aldatıp iç boşaltmanın bir başka biçimidir. Halbuki tarih bizden iç boşaltmamızı değil, militan bir sınıf devrimciliği çizgisinde birleşebileceğimiz bütün güçlerle omuz omuza vererek elimizden gelenin en fazlasını yapmamızı beklemektedir.

Alınteri