Hrant Dink Cinayeti: Kardeşliğin başına sıkıldığında kurşun…

Çiçek Özgen

Kötülük türlü şekillere bürünüyordu. “Tanımla” deseler, belki bir silahta belki bir bakışta belki dünyanın tekerinde bulurdu anlamını… Ama kötülük hiç “beyaz bir bere”de bulmamıştı anlamını. Beyaz bir bere görüp de içi titremeyen var mıydı ki? Bakışlarını o üstüne üstüne gelen beyazlıktan kaçıran, onun altındaki siyahın kokusunu almayan var mıydı mesela? Sıkılı yumruk, sıkılı diş, çatılan kaş demek değil miydi herbirimiz için o günden beri?.. Ve o günden beri insan olmak, tabanında bir çift yürek çırpıntısı değil miydi yırtık bir papucun?

Sıvanmıştı kötülüğün sırtı; omuzlarına sinsice vurulmuştu, elleri sıkılmıştı. Kendinden olmayana yaşam hakkı tanımamalıydı, öyle bellenmişti onlarca yıl, öyle telkin edilmişti kulaklara… Öyle boy vermişti kötülük, uzamış, delikanlı olmuştu. Kendinden olmayan kurda, kendinden olmayan kuşa, ota bile düşman olacak kadar iyi maya almıştı. Sırtlar sıvanmıştı bir kez daha, omuzlara vurulmuş, ellere tutuşturulmuştu silah.

15 yıl önce yaşamımızın orta yerine boylu boyunca düşüvermişti bu kötülük. Yüreğinde bir anlık bir tereddüt bile taşımadan, dost bir yüze arkadan sessizce ve biraz da korkakça yaklaşıvermişti. Hepimiz saniye saniye yaşamıştık o anı… Yüreğimizin, alnımızın şakağının orta yerinde olmuştu her şey. Biliyoruz ki kardeşliğin, iyiliğin, dürüstlüğün boy vermesine izin verilmez bu topraklarda. Örgütlü kötülük tutmuştur her köşe başını. Ermeni katliamlarından, Alevi, Kürt katliamlarından bilirdi atalarımız bunu. Bodrumda katledilenlerden, Taybet Ana’dan, Ceylan’dan, Uğur’dan, linç edilen Kürt işçilerden, Ankara Garı’ndan, Suruç’tan biliriz biz de…

O gün kardeşliğin başına sıkıldığında kurşun, aslında hiç de yabancı olmadığımız bir acıyla sınanmıştık bir kez daha. Silahı tutan el, sırtı sıvazlayanlar tarafından kahraman ilan edilmişti şaşkın bakışlarımız arasında. Bayraklı pozlar yerini hayran olduğuyla fotoğraf çektirmek için yarışan ergen sevinçlere bırakmıştı zaman ilerledikçe. Her şey mide bulandırıcı bir rahatlıkla olup bitmişti. Orta yerimize boylu boyunca serip bir dost ölümü, silahı yüzümüze doğrultuvermişti.

Burada ölümler kolay, çünkü oradan beslenir devlet, biliriz hepimiz. Burada kaldırımda boylu boyunca uzanır dost yüzlüler. Sırtları sıvazlanır katillerin, boy boy fotoğrafları çekilir korunaklı damlar altında. Öylesine organizedir ki her şey, terfiler gelir büyük abilerin peşi sıra, gördük her şeyi. Hepsi korunur, kollanır, ödüllendirilir. Vali, milletvekili olur mesela, sonra bakanı olur rejimin. İl Emniyet müdürü ununu eler, eleğini asar duvara, emlak zengini olmuştur artık, bir eli yağda bir eli balda… Herbiri bir köşede tadını çıkarırlar kaptıkları kemiğin…

Onlarca yıl sonra hala deştikçe çirkinlik, deştikçe muhbirlik, faşizm fışkırır dört bir yandan… Mesela 16 Mart Katliamı’nın azmettiricileri boy boy çıkar ortaya. Karşımıza devletin pek derinde olmayan yüzü çıkıverir ansızın. Ve bir kez daha sırtı sıvazlanır kötülüğün, omuzlarına vurulur. Yeni tohumlar saçılır sınırların orta yerine, büyüyenler “özenle” biçilir. Yine kulaklara telkinler, beyinlere düşmanlık aşılanır. Baştadır, dokunulmazdır, korunur, kollanır. Koca koca binalarda, kocaman koltuklarda serilidir kötülüğün bir ucu, diğeri Ocaklarda, silah depolarında, kamplarda, katliamlarda, saldırılarda görevlidir. Yani kendi bildiği yolda gider kötülük.

Ama görür ki hesap çarşıya uymaz her zaman. Her serpilen tohum uzayıp, boy vermez. Hep zalim kazanmaz, hep düşmanlık tutmaz köşe başını..

Planlanmış, parça parça örülmüş bir karanlığın içinde çırpınmıştı o gün milyonlar. Acı dağlamıştı her evi, keder bulutları indirmişti göz pınarlarına. Ama yine de bırakmamıştı milyonlar tuttukları dost elini… Herkes kundaklayıp birbirinin acısını yükleyivermişti bağırlarının orta yerine… Acıda ortaklaşmıştı insanlar, kurtuluşta ortaklaşacakları gibi…

Ve 15 yıl sonra hala aynı öfkeyle aynı acıyla aynı umutla yan yana duruyorladı. “Kardeşimsin” sözleri çıkıyordu aynı dudaklardan aynı ritimde deviniyordu yürekler aynı ezgiler dolduruyordu kulakları.

Uzandığı kaldırımdan başını kaldırıyordu dost yüzlü ölüm, doğruluyordu yavaş yavaş. Onunla birlikte doğruluyordu milyonlar. Ve bir ucundan tutup beyaz bereyi hırsla yere çalıveriyordu kardeşlik.

Kaynak: Gazete Alınteri