Newroz ruhuyla direnişe devam!

Mart ayı faşist katliamların olduğu kadar görkemli direnişlerin de simgesidir. Bu ayla özdeşleşen Halepçe, Beyazıt ve Gazi-Ümraniye katliamlarının her biri, faşizmin gerçek yüzünün birer izdüşümüdür. Onun en vahşi, en düşkün biçimleriyle dile gelişidir. Aynı zamanda ezilen halkların, işçi ve emekçilerin, gençliğin, kadınların baş eğmezliğinin tarihimize yazılan ve güç aldığımız ifadeleridir.

12-15 Mart 1995 tarihinde İstanbul Gazi Mahallesi’nde faşizmin kontrgerilla yüzü başını kaldırdı. Onları harekete geçiren emekçi mahallelerde yükselen antifaşist halk örgütlenmesi, bu örgütlenmenin devrimci-yurtsever hareketle bütünleşmesinin yarattığı korkuydu. Kürt özgürlük hareketinin toplumsallaşmaya başlamasına, Türkiye Devrimci Hareketi’nin önemli bir moral merkez haline gelmesi karşısında faşizm katliamlara yöneldi.

Kontrgerillanın karanlık dehlizlerinde planladıkları tezgahla bir Alevi-Sünni çatışmasının fitilini ateşlemek istediler. Alevi emekçilerin yoğun olarak kullandıkları bir kahvehanenin taranmasıyla başlayan bu tezgâh, devrimci güçlerin müdahalesiyle boşa çıkarıldı. Devrimcilerle birlikte direnen halk, geri adım atmadığı gibi, direniş binlerin katılımıyla büyüdü ve Ümraniye başta olmak üzere diğer ilçelere de taşındı. 12-15 Mart boyunca faşizmin resmi kolluk güçleriyle dişe diş bir mücadele yürütüldü.

Bu görkemli direnişin ardından kontrgerilla yine devreye girdi ve direnişin öznelerinden Hasan Ocak kaçırılarak katledildi. 22 kişinin katledildiği, yüzlerce kişinin yaralandığı bu direniş faşizmin kanlı ve karanlık yüzü olduğu kadar bu topraklardaki direniş ve başkaldırı geleneğinin de ifadesi olarak kavgamızdaki manevi-moral yerini ölümsüzleştirdi.

Mart’ın devrimci her yürekte bir karanfil gibi taşınan simgelerinden biri de 16 Mart 1978’dir. Kontrgerilla ve sivil faşistler o gün“Beyazıt komünistlere mezar olacak” sloganlarıyla Beyazıt Meydanı’ndaki devrimci öğrencilere bomba ve silahla saldırdılar. Bu saldırıda öğrenciler Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt katledilirken, 41 öğrenci yaralandı.

Emrini Türkeş’in verdiği bu katliam ’71 devrimci kopuşunun ardından yükselen toplumsal hareket içinde özel bir yer tutan devrimci gençlik hareketine verilmiş bir gözdağıydı.

Katliam, işkence, hapishane ve başka saldırı biçimleriyle sindirilmeye çalışılan gençlik hareketinin kendisine özgü dinamizminin her dönemin özelliklerine göre yeniden üretildiğiniyse yaşayıp görüyoruz. Faşizmin ona olan düşmanlığı da öyle. Üniversitelerin kayyumlara devredildiği, akademik kadronun gericileştirildiği, öğrencilerin faşist saldırganlıkla susturulmaya çalışıldığı bu dönemde Beyazıt, sokaklara dökülen binlerce gencin hıncını bileyen, azmini güçlendiren bir manevi kaynak olarak yaşatılıyor.

Tarihin en karanlık, en kanlı sayfalarından biri de 29 Mart 1987 tarihinde başlatılan ve 23 Nisan 1989’a kadar sürdürülen El- Enfal Operasyonu’dur. Saddam diktatörlüğünce gerçekleştirilen bu soykırımda binlerce Kürt katledildi. 16 Mart 1988’de Halepçe’deyse, yaşlı, çocuk, kadın, erkek beş bini aşkın Kürt, Saddam rejiminin kimyasal-biyolojik silahlarıyla katledildi.

Kürt ulusunun özgürlük ve eşitlik mücadelesini, özlemini bastırmak için yapılan bu katliamla hedeflenenin aksine bu mücadele ve özlemlerin daha da büyüdüğünü, daha da kararlı hale geldiğini yaşayıp gördük. Kürdistan’ı dört parçaya bölerek kontrol etmeye çalışan bölge gericilikleri ne Kürt halkının sokaklara inmesini ne kendi direniş kültürünü toplumsal örgütlenmelere dönüştürmesini ne de dağları mesken tutmalarını engelleyebildi.

Kürt ulusu bugün dört parçada yaşanan tüm katliamlara, soykırım girişimleri ve baskılara karşın bölge politikalarını belirleyen, Rojava’da insanlığa düşman IŞİD’in belini kıran, insanlığa dair ne kadar ilerici-anlamlı değer varsa onları yeniden üreterek tüm dünya halkları için esinleyici örnekler yaratan bir gücün ifadesidir.

Kürt düşmanlığı üzerinden içeride ve dışarıda yürütülen topyekûn savaş politikaları, toplumsal ve siyasal kutuplaşmaların yanı sıra eşitsizliğin, adaletsizliğin, yoksulluğun ve yolsuzluğun da başlıca nedenlerindendir.

Faşist iktidar kitleleri yoksulluk ve açlığa mahkum ederken hapishaneler üzerindeki baskılarını da artırıyor. Tecrit politikaları ile her hapishane ölüm evine dönüştürüldü. Pişmanlık dayatmasını kabul etmeyen tutsakların tahliyeleri engellenirken hasta tutsaklar ölüme terk edildi. 8 Mart isyanından Newroz isyanına giderken, başta Sayın Öcalan ve hasta tutsaklar olmak üzere, tüm siyasi tutsakların bir an önce özgürlüklerine kavuşması gerekmektedir.

21 Mart Newroz isyanına giderken faşizme karşı 3. yolda buluşmaya, direnişe, isyana ve yeni bir yaşam için herkesi Newroz’a çağırıyoruz. Newroz baharın başlangıcı, yeni umutların, özlemlerin, büyük zaferlerin günüdür. 2022 Newroz’unu özgürlük ve zafer Newroz’u olarak kutlayacağız. Tüm halkımızı Newroz ateşi etrafında kenetlenmeye, coşkumuzu, öfkemizi, isyanımızı büyüterek özgürlük taleplerimizi haykırmaya ve bulundukları her yerde Newroz’u kutlamaya davet ediyoruz ve diyoruz ki; şimdi Newroz’dan 1 Mayıs’a birlikte mücadele zamanı.

Şimdi kazanma zamanı.

Selam Halkların birleşik direniş bayrağı altında toplananlara!..
Selam Direnenlere!..
Direniş Kazanacak Faşizm kaybedecektir!
Faşizmi Yıkacağız Özgürlüğü kazanacağız!
İleri daha ileri!..

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir