Üçüncü Yol Nedir? Nasıl anlaşılmalıdır? / Selahattin Erdem

Bakur sürekli üçüncü çizgiden söz ediyor. Üçüncü çizgide iyi anlamak gerekiyor. 80’den 90’dan önce dünyada üçüncü çizgiden söz edilirdi ama hep o çizgiler tehlikeli görüldü. Üçüncü çizgide hayatta kalan, kendini kurtaran Çin oldu. Biraz Kuzey Kore oldu. O da çatışmalara girerek nükleer silaha dayanarak böyle oldu. Onun dışındaki üçüncü çizgilerin hepsi imha oldular. Kadafi’den Çavuşesku’ya kadar imha oldular. Balkanlarda Yugoslavya’ya kadar imha oldular. Bu kavramlar önce de vardı.

Üçüncü siyasi çizginin anlam ve önemi

 Peki, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üçüncü siyasi çizgiyi niye söyledi?’’ bir dünya savaşı var, küresel kapitalist hegemonyayla ulus-devlet statükoculuğu arasındaki çatışma var. Biz bunun bir tarafı değiliz, üçüncü tarafız, dünya savaşında her güçle de taktik ilişki ve çatışmaya açığız. Biriyle taraf olan durumumuz yoktur’’ dedi. Bunun Türkiye’deki iktidar blokları arasında yansıması oldu. CHP-AKP bloklaşması oldu. Orada da Kürt halk Önderi A.Öcalan ‘’Üçüncü çizgiyiz” O iktidar bloklaşmasında taraf değiliz. Dolaysıyla devletçi güçlerle taktik ilişki yürütüyoruz. Kadınlar, İşçi.-emekçiler, ekolojistler, ezilen toplumsal kesimler bizim için stratejik müttefiktirler. Böylece devletlerarasında bir stratejik müttefikimiz yoktur. ”Taktik ilişki yürütüyoruz.’’ dedi.

Demokratik özerklik, demokratik konfederalizm çözümünü, devlet artı demokrasi diye tanımlandığı siyasi formülasyona dayandırdı. Devlet artı demokrasi nedir? Evet, devletçi güçler kendi içlerinde çatışmalıdırlar, çelişkileri var ama kendilerine karşıt olanlara karşı bir bütündürler. Sovyetler Birliğine karşı nasıl birleştiklerini biliyoruz. Sol-sosyalist hareketlere karşı birleşebiliyorlar. Alternatif devrim hareketlerine karşı birdirler. Dolaysıyla uluslar arası komplo bize şunu öğretti: Bu devletçi sistemi yeni bir devlet kurmak üzere yıkamayız. O kadar mücadele ettik yıkamadık, devlet öyle yıkılarak yenisinin kurulması bir değişiklik yaratmıyor, bir devlet gidiyor diğeri geliyor, birbirinin devamı biçimindedir. Onun bir devrim olmadığını bize gösterdi. Devletin sönmesi öyle yeni bir devlet geliştirerek olmuyor. Sovyetler Birliği en büyük devletçi sistemi kurdu ama tekelci devlet kapitalizmi yaratmaktan öteye geçemedi. Böyle bir durumda Kürt sorunu başta olmak üzere ezilenlerin özgürlük ve kurtuluş sorunları nasıl çözülecek? Hemen cevap hazırdır ’devrimle çözülecek’ deniliyordu. Peki, bu devrim nasıl olacak? Öncesinde söyle söyleniyordu: ’Mevcut devlet yıkılıp devrimci devlet kurulacak böylece sorun çözülecek’. Öyle olmadığını en büyük devleti kuran Sovyetler Birliği ve diğer kendine sosyalist ülkeler bunu kanıtladı. Demek ki öyle bir devlet anlayışı, devrim anlayışı yoktur. Bir devleti yıkıp diğerini kurmaya devrim denilmiyor. Bir iktidar değişimi oluyor. Devrim ise bir ideolojik değişimdir. O halde ideolojik değişim olması için gerekli olan nedir? Demokratik toplumun, demokratik sistemin gelişmesi gereklidir. Sayın Abdullah Öcalan buna göre geniş bir teorik analiz yaptı. Uygarlığı, uygarlık yarılmasını değerlendirdi. Demokratik uygarlığı, iktidarcı devletçi uygarlığı değerlendirdi. Beş bin yıllık devletçi egemenlik altında demokratik uygarlığın, demokratik toplumun hep var olduğunu ama daraltıldığını, mücadelelerinde başarılı olamadığını, şimdi de zor durumda düştüğünü değerlendirdi. Mevcut durumdaki varoluş da sadece iktidar ve devlet egemenliği biçiminde değil, bunun karşıtı zayıflatılmış olsa da bir de mevcut demokrasi mücadelesi yürüten demokratik toplum var. Kadınların, kölelerin, işçilerin, köylülerin, etnisitenin mücadelesi de demokratik toplumu temsil ediyor. Sayın Öcalan çözüm modelini de buraya dayandırdı. Bir devlet kurup bir devlet yıkmak değil de toplumu örgütlemek, demokrasiyi geliştirmek, devlet olmayan demokratik yönetimi devlete karşı ve mücadele diyalektiği içerisinde geliştirip güçlendirerek devleti daraltıp sınırlandırmak ve etkisiz kılana kadar götürmek. Sayın Öcalan yeni devrim tanımını önümüze böyle koydu.

Devletin örgütlü olduğunu ama demokratik toplumun örgütlü olmadığını, devrimcilerin görevinin demokratik toplumu eğitimli ve örgütlü kılmak, devletlere karşı demokratik toplum mücadelesini böyle bir örgütlülük temelinde yürütmek olduğunu belirtti. Devrimci gelişmenin buna dayanarak ideolojik olarak gerçekleşeceğini ifade etti. ’’Kürt sorununu da böyle çözebilir’’ dedi.

Bunun için demokrasi ne kadar örgütlenebiliyorsa o kadar örgütlenebilir, her yerde aynı oranda olmayabilir. Dolaysıyla örgütlenmenin ve mücadelenin yerel eksenli gelişeceğini, yerel yönetimlerin, demokratik öz yönetimlerinin gelişiminin burada belirleyici olacağını, demokrasinin demokratik komüne dayalı, topluma dayalı tabanda gelişen sistem olduğunu ifade etti.

Bu biçimde de devletlerle bir ilişki ve mücadele yaklaşımı oluşturdu. Demokrasiyi kabul ettiği oranda devletleri tanımak, bir uzlaşma ve ilişki sistemi yaratmak, reddetmek ve yok etmek için saldırdığı oranda da ona karşı mücadele etmek gibi bir tanımlama geliştirdi. Bakur’da KCK sistemini, yasal düzenlemeyi geliştirmek için görüşmeler yaptı. Olmayınca devlet KCK’yi tanımayıp terör örgütü ilan edip tümden yok etmeye yönelince direnişe geçti. Devletçi sistem demokrasiyi ne kadar kabul eder tanırsa demokrasi de onları o kadar tanır ve kabul eder. Karşılıklı tutumu öyle koydu. İşin bir boyutu var. Demokratik özerklik sistemi, demokratik öz yönetimlere dayalı çözüm sistemi. Devlet artı demokrasi KCK çözümü böyle bir durumu ifade ediyor. Bu da ciddi bir biçimde ele almamızı, anlamamızı gerektiren husustur.

Hem öz gücüne güvenli devrimci değişiklikler yapan bir mücadeleyi geliştirmeliyiz hem de somut koşulların gereğine göre davranmayı öngörmeliyiz. Çünkü kendi ideolojik örgütlü gücümüz, esas gücümüzdür. Dolaysıyla esas gücümüz, birincil gücümüz kendi örgütlülüğümüzdür. O zaman KCK örgütlülüğünü geliştirebilmeliyiz. Demokratik komüne dayalı, demokratik toplum örgütlülüğünde çok yoğun olmalıyız. Bizim temel güç kaynağımız budur.

5.03.2022

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir