Arzu Demir yazdı | Güle güle Ulaş

“Komünist bir genç olarak Suruç’ta katledilen yoldaşlarımız için, Ankara’da katledilenler için, Türkiye’de infazlarla katledilen devrimciler için savaşı büyütmeye geldim.”

Şimdi de ipi Ulaş göğüsledi.

Sosyalist gençlik saflarında sürdürdüğü mücadelesini, Kürdistan dağlarında MLKP ve HBDH gerillası olarak tamamladı. Ulaş Alankuş’tan Taylan Cevahir’e dönüştü.

Gezi direnişinden Rojava devrimine köprü kuranlardandı. Halkların birleşik devrimi için sömürgeci faşist Türk devletinin Kürdistan’daki işgaline karşı savaşırken ölümsüzleşti.

Suruç Katliamı tanığıydı. O vahşetten şans eseri sağ kurtulmuştu.

2015 yılının 19 Temmuz günü İstanbul’dan yola çıkanlar arasındaydı. Yol boyunca, Suruç şehidi Hatice Ezgi Sadet’in Kobanê’ye geçtiklerinde yapmak istediklerine dair anlatımlarını dinlemişti.

Katliamın 11. ayında Gitmek belgeseli için Beksav’da görüşmüştük Ulaş’la. Hapisten yeni çıkmıştı.

O zaman anlatmıştı Kobanê yolculuğunu ve amacını: “Benim için Rojava devrimi tam anlamıyla fikirlerimin uyuştuğu, çocukluğumdan beri düşünü kurduğum bir halk direnişinin, faşizmin cellatlarına karşı verilen bir mücadelenin temsili. Orada savaşan insanlarda kendimden bir parça görüyorum. Uzaktan izlemek yerine, giderek bu devrime tanıklık etmek istedim. Çünkü doğrudan tanıklık etmek yaşamanın ta kendisidir. Ben de Rojava’ya, Kobanê’ye gidip devrime tanıklık etmek istedim.”
Ulaş Alankuş, bu sözleri söylediğinde henüz 19 yaşındaydı.

SGDF’nin “Beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz” kampanyasının emekçilerindendi. Sarıgazi, Kadıköy ve Gülsuyu’nda yoldaşları ile birlikte stantlar açmış, afişleme çalışmalarına katılmış, Kobanê’ye götürmek için kıyafet ve çocuklar için oyuncaklar toplamış, kapı kapı dolaşıp Rojava devrimini, neden Kobanê’ye gitmek istediklerini anlatmıştı.

Yolculuğu ise “Heyecandan uyuyamamıştım” diye anlatmıştı. “Heyecanlı ve mutluyduk” demişti.

Kobanê’de Suphi Nejat Ağırnaslı’ya atfedilecek olan kütüphane ile Sinan Sağır’a atfedilecek olan hatıra ormanının inşaatında görev almak istiyordu.

20 Temmuz günü Amara Kültür Merkezi’nin önünde IŞİD katili üzerindeki bombayı patlattığı sırada, ön tarafta pankartı tutuyordu. Eğik bir biçimde, sırtı kitleye dönüktü. Patlama ile yere savruldu, ellerinin üzerine düştü. Olayın şokunu atlatıp kendine geldikten sonra, hafif yaralı olduğu için, yaralı yoldaşlarını taşıdı. Ardından da yoldaşlarının tabutlarını omuzladı. Sessizce, tüm sorumluluklarını yerine getirdi.

Faşist şeflik rejiminin, Suruç Katliamı’ndan sağ çıkanlara yönelik intikam saldırılarının hedefi oldu. Katliamdan 3 ay kadar sonra 11 Ekim’de tutuklandı. Gerekçe ise, devrim şehitlerinin cenaze törenlerine ve tutsak öğrenciler için yapılan eylemlere katılmaktı. Yaklaşık 7,5 ay Silivri 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde rehin tutuldu.

Ulaş, 9 Ağustos’ta Gazi Mezarlığı’nda sonsuzluğa uğurlandı. Rejim, Suruç’ta katledemediği, hapisle geri adım attıramadığı Ulaş’ın cenazesinden o kadar korktu ki, Gazi Mahallesi’ni tören günü işgal etti. Önce cenazeyi kaçırıp, abluka altındaki Gazi Mezarlığı’na götürdü. Ailenin dışında kimsenin mezarlığa girişine izin vermedi. Ulaş’ı uğurlamak için Gazi Mahallesi’ne gelen yoldaşlarını gözaltına aldı.

Komünist şair Nazım Hikmet’in dediği gibi “insana düşman” olan bu rejim, cenazelerimizden de korkuyor. Adeta ölülerimizle de savaşıyor. Taybet İnan’ın cansız bedeni günlerce sokakta kaldı. Cemile’nin cenazesinin toprakla buluşmasına izin verilmediği için annesi, yazın sıcağında kokmasın diye o küçük cansız bedeni buzdolabında sakladı. Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine yapılan hafızamızda hala tazeliğini koruyor.

En son Ulaş’ın cenaze töreninde yapılan ailesinin, yoldaşlarının, hepimizin canını yaktı. Ama öfkemizi de biledi.

Ulaş genç ömrünü Türk ve Kürt halklarının birleşik devrimine adarken yalındı, netti.

Devrimin emekçisi ve savaşçısı oldu.

O gün röportaj yaparken “Bu yolculuğa çıktığın için pişman mısın?” sorusuna verdiği yanıt, “Zamanlamayla veya gitmek ile hiçbir şüphem olmadı. Bugün yine gitmek gerekirse yine giderim” olmuştu.

Gitmişti de. Bu kez politik askeri cephenin bir kadrosu olmak için yola çıkmıştı.

Bir komünist olarak, devrimin, yeni görevlere işaret eden çağrısına uymuştu yine.

Ölümsüzlüğünün ardından ETHA’nın yayınladığı sicil videosunda olağanca sadeliği ile konuşmuş. Neden Rojava’da olduğunu şöyle anlatmış: “Komünist bir genç olarak Suruç’ta katledilen yoldaşlarımız için, Ankara’da katledilenler için, Türkiye’de infazlarla katledilen devrimciler için savaşı büyütmeye geldim. Suruç şehitlerine Suruç’ta yitirdiğimiz yoldaşlarımızın anısına bağlılıkla, onların mücadelesini büyüteceğimizi tekrar ederek sözlerimi bitirmek istiyorum. Suruç şehitleri ölümsüzdür. Bijî MLKP. Yaşasın Komünist Gençlik Örgütümüz.”

Sevgili Ulaş, mücadelen yol gösterecek. Anıların, geride kalanlarda bıraktığın izler, sadeliğin, gülüşün ise zor ve zorlu zamanlarda tutacağımız dallar olacak.

Güle güle Ulaş. Toprağın bol olsun!

ETHA

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir