Özenç Özyürek yazdı | Gökyüzünün kartal kanatlı çocuğuna

Devrimin, sert savaşımlar döneminden geçtiği gerçeğini kavramıştın. Görevlerinle de bu bilinçle ilişkileniyordun. Artık yapılan her iş, düşmana bir darbe daha vurmak, hesap sormak içindi. “Gürültü”yle iş yapanlardan olmadın hiçbir zaman. Gösterişten uzak ve sade davranarak da kararlı olunabileceğini bilenlerdendin. Sıra neferi ruhuyla hareket etmenin ferahlığını, ölçüsüz övgülere kurban etmenin senin yaşamında yeri yoktu.

Sana dair yazmanın ağırlığını hissedince ölümsüzlerimize dokunarak başlayabildim. Yitirdiklerimizin izlerinden yola çıkarken bitmeyen bir kavganın yoldaşlığında seni bulmayı ummak… Böylesi daha hafifletici, daha gerçek…

Haftalardır zihnim, açlığını onur bilip zafere yürüyen Gökhan ve Sibel’de. Onlardan gelmesini umduğum zafer dolu muştulara kilitlenmişken senin yıldızlaştığın gerçeğiyle yüzleştim. Zindanda daha bir zordur can parçanı yitirmenin ağırlığı. İlk kez bu hissi hangi ölümsüzleşenimizle yaşadığımı düşündüm. Çiğdem ve Berna’yı hatırladım. Adaletsizlikti onları isyan ettiren. Halk düşmanlarının üzerine devrimci adalet diyerek yürümüşlerdi. Yüksek duvarların ardında ilk kez onları yitirmenin sancısı yerleşmişti yüreğime. Sen de yaşamıştın bu hissi, hem de benden haftalar önce, Berçem ve Ekin’in yıldızlaştığı sabahta.

Seni yitirdiğimi duyduğumda öylece kalakaldım bir süre. Hiçbir şey söylemeden beklenmedik bu gerçekle yüzleşmeye çalıştım. Yutkunmam saniyeler sonra koca bir kaya gibi göğsüme çökünce konuşabildim. Ben maltayı adımlarken seni yitirdiğim gerçeği çoktan yerleşmişti zihnime. İlk aklıma gelen masmavi gökyüzüne baktığımızda “Gökyüzüne branda germişler” lafın oldu. Havalandırmadan içeri adım atar atmaz gökyüzüne baktım. Az da olsa beyaz lekeler kirletmişti, seyretmeye doyamadığın parlak mavi gökyüzünü.

Seninle paylaştıklarımızı aradım zihnimde. Aynı alanda faaliyet yürütürken başlayıp aynı hücreyi paylaşırken geliştirdiğimiz yoldaş hatıraların arasında gezindim.

Gazi’ye gelişini hatırladım. Gazi’de çok büyük bir antifaşist gençlik potansiyeli vardı. Özellikle liseli gençler çoktu. Bu gençleri örgütleme ve liselerdeki faaliyeti aktif kılma ihtiyacı vardı. Gençliğin merkezindeki arkadaşlar da durumun farkındaydı. Birilerinin gönderilerek yerel gençlik çalışmasının düzenlenmesi gerekiyordu. Yerel parti kolektifinin de beklentisi bu yöndeydi. Yine de bu sorun uzunca bir zaman çözülememişti. Gelenler birkaç günde geri dönüyor, çoğu zamansa hiç kimse gelmiyordu.

Nihayet 2015’de sen geldin mahalleye. Herkesle tek tek görüşerek başladın işe. O güne kadar kolektife emek veren her liseliye hiç ayrım yapmadan vakit ayırdın, onları dinledin. Sabahtan başlayan görüşmelerinin akşama kadar sürdüğüne tanık olurdum çoğu kez. Dinleyerek yoldaşlarını tanıyor, aynı zamanda da anlattıklarından yola çıkıp liseli gençlik çalışmasının sorun ve görevlerini saptıyordun. Büyük bedellerin ödendiği zorlu süreçlerden geçiyorduk. Bunun bilincindeydin. Kendini, kolektifin gelecek hedeflerinin bir parçası olarak görüyordun. Bu sebeple olmalı ki hiç şikayet etmezdin bu yoğunluğundan.

Gazi’de ihtiyaç olduğunu öğrendiğinde gelmek için büyük bir istek duyduğunu anlatmıştın bana bir keresinde. Gelecekte daha da sertleşecek mücadele koşullarına kendini hazırladığın bir alandı Gazi. Hayalini kurduğun özgür alan çalışmasına kanatlanacağın bir sıçrama tahtası. Ölümsüzleşen nice yoldaşımız gibi senin de yolun Gazi sokaklarından geçiyordu. Her gün büyüyen mücadelenin ritminin bu sokaklarda daha farklı attığını biliyordun. Emekçi mahalleler diyordun ama ille de Gazi.

Yılmaz’ın izi vardı bu sokaklarda, hala daha örgütlediği özgür eylemler kulaktan kulağa anlatılırdı. Serkan’ın emekçi adımlarının izi canlıydı Gazi halkının bilincinde. Bir de koşar adım ölümsüzlüğe yürüyenler vardı, henüz o kervana katılmasalar da Ümit’in, Hıdır’ın, Ruhat’ın, İrfan’ın emek verdiği bir alandı Gazi. Sen de pek çoğumuz gibi parti tarzının aynası olarak görüyordun bu alanı. Daha fazla sorumlulukla yaklaşıyor, önemli hedefler koyuyordun önüne.

Gençlik çalışmasında uzun süren dağınıklık son bulmaya başlamıştı. Mahallede yaşamaya başlaman, liseli yoldaşlarınla özel vakit geçirmen hızla sonuç vermeye başlamıştı. 4-5 lisede çalışmanız önemli bir yol kat etmişti. Bunlardan bazılarındaysa daha özel ve iddialı hedefler belirlemiştiniz. Şair Abay Lisesi ise çalışmalarınızda önemli bir yer tutuyordu. Buranın zengin potansiyelini harekete geçirecek bir perspektifle yaklaşıyordun. Okulun içinde örgütlenme kampanyasına başlamıştınız. İlgi de vardı; çalışma gruplarının sayısı artıyor, her gün yeni yeni insanlar parti bürosuna geliyordu. Bu yeni arkadaşlarla görüşmeler yaparak onları çalışmanın parçası haline getirecek görevler veriyordun.

Çalışmanızın yükselen ivmesi, yeni planlamaları gündemine getirmişti. Büyüyen toplumsal mücadeleye uygun yeni hedefler koymak gerektiğine inanıyordun.

Toplumsal mücadele hızlı bir değişim gösteriyordu. Saray cuntası, yükselen devrimci birikimi ezmek için kanlı saldırılar örgütlemeye başlamıştı. Bunların ilki Suruç Katliamı oldu. “Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz” diyerek yola çıkan sosyalist gençler, Amara Kültür Merkezi’nin önünde, saray işbirlikçisi çetelerin hedefi oldu. 33 düş yolcusu yıldızlaşırken, onlarcası yaralanırken sen de oradaydın. Artık birer, ikişer değil onar, yüzer yitirdiğimiz her bakımdan ağır günlerden geçiyorduk.

Sınıf kinin yüksek, düşman algın güçlüydü. Suruç’ta böyle bir saldırı olabileceğini öngördüğünü söylemiştin zindandaki bir sohbetimizde. Hesap sormak, daha fazlasını yapmak istiyordun. Devrimin, sert savaşımlar döneminden geçtiği gerçeğini kavramıştın. Görevlerinle de bu bilinçle ilişkileniyordun. Artık yapılan her iş, düşmana bir darbe daha vurmak, hesap sormak içindi. Suruç’un ardından Ankara Gar Katliamı yaşandığında da bu bilinç yön vermişti sana.

Haftalardır sürdürdüğünüz çalışmaları yeni bir düzeye taşıyacağınız lise boykotu vardı aklında. Ankara Katliamı’nın ardından Şair Abay Lisesi’nde boykot başlattınız. Dersleri boykot eden öğrenciler, okul binasını da işgal ederek kendini yeni bir düzeyde ortaya koyuyordu. Kuşkusuz ki işgal ve boykot kararının alınmasından organize edilmesine kadar hazırlıkların her aşamasında esaslı katkın vardı. Öyle güçlü bir katılım olmuştu ki ancak zırhlı araç ve polis saldırısıyla kırılabilmişti işgal.

Eylem büyük yankı yaratmıştı. Eylemin yarattığı enerji tüm liseli yoldaşlar gibi senin de motivasyonunu yükseltmişti. Sadece Gazi’yle sınırlı kalmayıp başka yerlere de yayılmıştı boykotun ünü. Bundan ötürü olsa gerek ulusal basının karşı devrimci kalemşorları saldırıya geçti. Boykotu yıpratmaya, öğrencileri hedef göstermeye ve onun haklılığını gölgelemek için peş peşe iftiralara sarıldılar.

Birkaç gün sonra da operasyonlar başladı. Boykota katılan liseli öğrencilerin evleri basılarak gözaltına alınıyorlardı. Gazi halkı alışkındı bu baskınlara. Ayda birkaç kez havalanan polis helikopteri, yüzlerce araçtan oluşan zırhlı araç konvoyları, şafak vakti koçbaşıyla kırılan kapılar, gözaltına alınan insanlar, kurulan barikatlar, direnişler… Bundan sonra tutsaklık günleri başladı senin için.

İraden güçlüydü. Değişen durumlar içerisinden devrimci sorumluluklar çıkartıyordun. Tutsaklık yaşamına da bu irade şekil vermişti. Sokakta sürdüğün sınır tanımaz pratiği teoriyle aydınlatmanın bir fırsatı olarak gördün tutsaklığı. Politik niteliğini yükseltme hedefi, zindan yaşamının merkezindeydi. Marksist leninist ideolojide derinleşmek ve bu toprakların dışlanmış kadim inançlarına dair yüzeyselliği aşmak politik eğitiminin önceliğiydi.

“Gürültü”yle iş yapanlardan olmadın hiçbir zaman. Gösterişten uzak ve sade davranarak da kararlı olunabileceğini bilenlerdendin. Mahkemeye çıktığının ertesi günü, görüşümüze gelen arkadaşlardan öğrenmiştim verdiğin “savunma”ndan bahsetmekten imtina ettiğin detayları. “Bugün 11 Mart. Eğer tahliye olursam yarın yine sokaklarda, emekçi Gazi halkının yanında olacağım” demiştin. Özgürlüğünü zapt etmeyi başaranlar, kararlılığına erişememişti bile.

Sıra neferi ruhuyla hareket etmenin ferahlığını, ölçüsüz övgülere kurban etmenin senin yaşamında yeri yoktu.

Ölümsüzleri hatırlamak, kişinin kendi pratiğini sorgulamasının en doğrudan halidir. Kolektif işler içindeki katkılarımızda kendi rolümüzü öne çıkaran söylemlerin ne kadar uzağındayız? Yaptığımız işe övgüler dizilmesine dair bir beklentiye kapılıyor muyuz? Senin yaşamından öğrenirken bu soruları da kendimize hatırlatmamız gerekir.

Tutsaklığın uzayınca yoldaşlığına daha fazla tanık olma imkanı buldum. Bu paylaşımlarımızın da derinleştiği bir dönem olmuştu. Suruç’tan konuşmuştuk bir keresinde. En sevdiklerini yitirdiğin o günü dinlemiştim senden. Kavga dostlarının yaşamdan koparıldığı o günü anlatırken hiçbir “büyük söz” çıkmıyordu ağzından. Başkalarında sık sık tanık olduğum “En ağır acıları ben yaşadım. En büyük zorluklara ben katlandım” tavrının esamesi bile yoktu sende. Kolektif bir belleğin mütevazı bir paydası gibiydin.

Bazen gözlerimiz doldu bazen ise tüylerimiz diken diken oldu. Seni seyrettim o esnada. Sade ve dingin, tane tane anlatıyordun. Ama öfkeliydin. Hesap sormak istiyordun.

Ailene, iş hayatındaki günlerine ve Kocaeli’deki yaşamına dair uzun uzun sohbet etmiştik.

Umutsuzluk yoktu zihninde. Devrimin güncel ve zorunlu olduğu gerçeği yön veriyordu yaşamına. Devrimci atılımın olduğu süreçlerden geçerken olduğu gibi rüzgarın tersine döndüğü günlerde de bu böyleydi. Emekçilikte süreklilik ve adanmışlık bir dönemin ruhu değil her anın ideolojik vasfıydı sende. Söylenerek iş yaptığına tanık olmadım hiç. Mızıldanmak, kendine “konfor” alanı yaratmak uzaktı sana.

Senin yaşamını düşünmek, ortamımızda politik motivasyon erozyonu yaratan halleri de sorgulamayı gerekli kılıyor. Karamsarlık en fazla siyasi gericiliğin etkisini arttırdığı dönemlerde kendini gösteriyorken bir işi yaparken şikayet etmenin çoğaldığı anlar irade kırılmalarının da somut yansımaları olmuyor mu gerileyen yaşamlarda? Mevcut düzeyi beğenmemeler, geçmişin nostaljisini sık sık anımsayıp bugün atılan adımları küçümseyen haller, rüzgara karşı yürüme cesareti gösteremeyip karamsarlığın içinde kendini boğmanın sığınağı sayılmaz mı?

Toplumsal mücadelenin yüksek ritmiyle tereddütsüz coşup çağlıyorken, iş, sert fırtınalar karşısında atılacak bir adımı ilmek ilmek örmeye geldiğinde bocalamak inanç yitiminin bir dışavurumu değil midir?

Kararlılık ve inanç senin yaşamına bu denli yön verirken kendi yaşamlarımıza bu gözle yaklaşmamak olmaz.

Senin yaşamından öğrenmekten yola çıkınca aklıma ilk gelen devrimin güncelliği gerçeği oluyor. Politik melankolinin yarattığı sekterlik ya da somut koşullara teslim olma hali değil, anın devrimci görevlerine sıkı sıkıya sarılmak… Devrimin ihtiyacı olan işi yapmak, ölümsüzleşenlerin yaşamlarının son anına yön veren davranışken devrimin güncel ihtiyaçlarına göre konumlanmayı kendine dert etmeyen özneler açısından ölümsüzleşenlerden öğrenmek eksik kalır kuşkusuz.

Seni anlatmanın ağırlığından bahsetmiştim başlarken. Ölümsüzleşenleri andığımız her an bir yüzleşmeyi de beraberinde getiriyor. Paylaşmak, yüzleşmenin de başlangıcı oldu. Sancılı da olsa sonunda yeni bir düzeyde varoluşun temelleri bu şekilde var oluyor yaşamlarımızda.

Seni düşünürken aklıma Berçem’in son mektubu geliyor. Ölüm anının bir tesadüf olmadığını, insanın yaşam boyu yaptıklarıyla alakalı olduğunu anlatıyordu. Ve o son anın yaşama atılan son imza olduğunu söylüyordu.

Evet, yoldaşım, boşa harcanmış bir yaşam değil, büyük iddiaları gerçek kılma düşünün mütevazı bir yolcusu olma onuru var ardında. İnsanlığın ideallerini kuşanan, inandığı gibi yaşayan, mücadele etmekten asla vazgeçmeyenlere has bir haklılık.

Şimdi Gazi’desin. Emekçi Gazi halkının göğsünde bir çiçek gibi açan diğer ölümsüzleşenlerimizle omuz omuza… Birazdan büyük hücumlara doğrulacak, göğü fethetmeye kalkacak gibi mutlu. Emekçi milyonların zaferiyle kucaklaşmaya her an hazır. Senden öğrenmek, yaşamlarımızı devrimin ritmine uydurup devrimin güncel ihtiyaçlarına göre konum almakta anlamını buluyor. Hepimizin size yaklaşmaktaki ilk adımı bu olmalı.

Hoşça kal, gökyüzünün kartal kanatlı çocuğu. Hoşça kal, özgür günlerin uslanmaz emektarı. Hoşça kal, yoldaş güzeli. Daima bizimlesin, daima seninleyiz.

İLGİLİ HABERLER

ETHA

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir