8 Mart’tan 1 Mayıs’a / Helena Dersim

Faşizm çöküş sürecine girdikçe toplumun tüm kesimlerine çılgınca saldırıyor. 2022 yılına girerken Türkiye’deki demokratik ve faşizm karşıtı toplumsal kesimler, önümüzdeki günlerin zorlu geçeceğini dile getirdiler. Yılın nasıl geçeceğine dair ilk pratik tutum kadınlar tarafından ortaya konuldu. 2022 yılı 8 Martı’nda ortaya çıkan görkem, kararlılık, erkek egemenlikçi faşist yapı karşısındaki öfke çok önemli mesajlar içeriyordu. Toplumun öncüleri olan kadınlar, AKP-MHP iktidarının saldırdığı tüm değerleri ve kazanımları savunacaklarını söylediler. Sadece kazanımları savunmakla kalmayacaklarını, bu rejimi devireceklerini de haykırdılar.

Bu görkemli kadın duruşu, Türkiye halklarının önündeki devrimci değişim ve dönüşümü gerçekleştirme görevlerini hepimize hatırlattı. 2021 yılı boyunca her alanda sergilenen direnişler oldukça tarihseldi. AKP-MHP rejimini yenilgiye götüren süreci oldukça hızlandırdı. Direnen kadınlar, emekçiler, halklar, inançlar olarak kendimizi, direniş tarzlarımızı büyütmekle birlikte, sistem saldırıları karşısında sürekli bir yenilenmeyi, sürekli yeni mücadele taktikleri geliştirmeyi sağlayarak 2022 yılını da kazanacağımızı gördük.

8 Mart’ı ‘her gün 8 Mart’ diyerek karşıladık. Ardından Kürt halkının özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi öncülüğünde 21 Mart Newrozu’nu da ‘her yer Newroz’ diyerek karşıladık. 30 Mart’ı ve Kızıldere şehitlerimizi ‘Her yerde direniş, her yerde kavga’ sözüyle karşıladık. Artık bu sözlerin pratiğini hızla gösterme dönemine girdik. Faşizm kendi çöküşünü engellemek için kadınları daha fazla ezmek ve erkek egemenlikçi sistemi daha da hakim kılmak istiyorlar. Kürdistan’da soykırım operasyonları arttırılıyor. Savaşı-şiddeti arttırıyor. Kürtler, devrimciler zindanlarda katlediliyor. İşçi-emekçileri baskılamak-sömürmek için talanını arttırıyor. Tüm bunların nedeni kadınların örgütlü mücadelelerinden, emekçilerin emek gaspına karşı direnişlerinden, Kürt halkının soykırıma karşı varlık ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmemeleri sonucu faşist rejimin yaşadığı korku ve telaştır. 

Ne var ki, demokratik, eşit, özgür bir toplumdan yana olanlar açısından yapılması gereken elbette çok görev var. Daha da aktifleşen, büyüyen bir mücadele gücünü oluşturmak şarttır. Mevcut faşist rejimi yıkmak yetmez. Alternatif toplum ve yaşam hedefimizi sadece slogan olarak dile getirmek yetmez. Bunu güçlü savunmak, toplumu alternatif siyaset-toplumsal örgütlenmelere ulaştırmak demektir. Erkek egemenlikçi sistemin sadece ‘kahrolsun’ diyerek aşılmayacağını biz kadınlar çok iyi biliyoruz. Kadın mücadele ağlarını, ortaklaşmalarını, birbirini güçlendiren birlikleri sağlamak, yarattığımız birleşik mücadele gücünü daha da toplumsallaştırmak çok önemlidir. Kadınlar, emekçiler, devrimci-demokratlar olarak, Türkiye halklarına ulaşmak, faşizme karşı toplumsal reddi ve tepkiyi ortaya çıkarmak için halkın içinde olmak sonuç almayı sağlayacaktır. Bunun imkan ve koşullarının olduğunu 8 Mart’ta, Newroz’da gördük.

Şimdi şanlı 1 Mayıs’ı karşılıyoruz. Cins, sınıf, sosyal, kültürel ve ulusal soykırımla karşı karşıya bırakılan tüm ilerici toplumsal kesimler olarak, bu 1 Mayıs’ı, tüm emekçilerin dayanışma, birlik ve mücadele ruhuyla karşılayacağız. Mart gibi, Nisan gibi, Mayıs ayı da direnenlerin, emekçilerin direnişleriyle karşıladıkları günlerle doludur. 1 Mayıs işçi sınıfının büyük günü olurken, 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın şehadetlerini anacağımız gün olacak. 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’nın ‘ser verip sır vermeyen, faşizme boyun eğmeyen’ direnişini karşılayacağız, yine aynı gün Haki Karer’in şehadetiyle halklarımızın devrimci dayanışma ve kardeşliğini haykıracağız.

Türkiye işçi sınıfının direniş tarihi çok büyük tecrübelerle doludur. Bu 1 Mayıs’ta bu tecrübelerden yola çıkılarak, işçi sınıfını faşizmi yıkan, onu çökerten öncülük rolü hatırlanacaktır. Güçlü yanlarının, kazanımlarının yanında faşist sistemin baskıladığı, gerilettiği yanlarını da sorgulayacaklardır.

21. yüzyılda işçi sınıfı, demokratik toplum mücadelesinde kendini daha güçlü nasıl hissettirecektir? Faşizm karşısında toplumda en çok bedel ödeyen, en çok sömürülen kesimidir işçi sınıfı. İşçi ya da işsizleştirilen insanlarımızı faşizm karşısında iradeli-güçlü bir düzeye getirmek temel görevimiz olmalıdır. 1 Mayıs’a da bu temelde anlam biçmeliyiz. Toplumsal-sosyal direnişe güçlü, örgütlü, bilinçli katılım gösteren emekçi sınıflar, alternatif toplumun inşasında da öncü olacaklardır.

Nasıl ki emek veriyorsak nasıl ki emeğimizle varsak, kendini yönetmede de öncü olacağız! İçinde yaşadığı, ürettiği, emek verdiği toplumun yönetiminde söz sahibi olacakların başında işçi-emekçiler gelmektedir. 1 Mayıs’ta sadece haklarını talep edenler olmaktan çıkmaları gerekiyor.

O halde, bu faşist düzeni, sistemi aşma mücadelesinde ve yeni demokratik toplumun inşasında öncü olan işçi sınıfı ve emekçiler olarak 1 Mayıs ruhunu, 8 Mart ve Newroz ruhuyla birleştirelim.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir