Eleştiri Yapmak / Sinan Dersim

Lenin’in güzel sözlerinden birisi “somut koşulların somut tahlili” sözüdür. BMG yazarlarından Ceren Dicle Fırat’ın iki bölümlük yazısı “Nitelik Sorunları” başlığıyla yayınlandı. Haklı olarak bazı karşı tepkiler geldi ama ilk yazısı kısmen redakte edilerek, ikinci bölümü ise dokunulmadan olduğu gibi verilmiş oldu.

Bu yazıyı okuyunca “Acaba bu arkadaşlar ne yaşıyor” demekten kendimi alamadım. Bir kere ‘nitelik’ kelimesine katılmadığımızı önemle belirtmek istiyorum. ‘Nitelik’ isteniliyorsa, önce ‘nitelik’ düzeyini ne kadar arttırdım/artırmadım sorusunu kendimize sormamız gerekir. Birlik, birleşik kelimelerinin ete kemiğe kavuşması isteniyorsa öz güç ve öz yeterlilik düzeyiyle birlik içinde ve birlik çalışanı olmak gerekmez mi? Biliyoruz ki, BMG ruhta, bilinçte ve eylemde sıkıntı yaşamakta. Bunun suçu sektarizm, benmerkezcilik ve kendini dayatmaya yüklenemez ve sorun da buna aitmiş gibi verilemez. Verilse de, bu yanılgılı bir ele alış olur. Bizce “Nitelik Sorunlarımız” başlıklı makale dizisi bizce bu yanılgı temelinde yapılan bir değerlendirmedir.

Neden yanlış bir değerlendirme diyoruz? Öz güç ve öz katılım düzeyinde ne kadar varım/yokum sorusunu herkes gibi Ceren Dicle Fırat arkadaşın da kendisine sorması gerekir. Doğru dürüst bir yerde olmayacaksın, yer almayacaksın… sonra “birlik sorunları, sektarizm, benmerkezci yaklaşımlar vardır” gibi suçlayıcı dille yapılan eleştiri havada kalmaktadır.

Bizce nitelik sorunlarından ziyade ‘Birlik’ konusunda ciddi bir ikna olmama hali ve güvensizlik vardır. BMG’nin ilanının üstünden 1,5 yıl geçti. Bu süre zarfında her bileşen şapkasını önüne koyup kendi keliyle yüzleşmelidir. Kimse kimseye topu atmamalıdır. ‘Neden gol olmadı da taca çıktı’ dememelidir. Her bileşen ciddi bir özeleştiri içinde olmalıdır. Sonuçta tek tek bileşenlerin tutumlarındaki karararlılık ve birlikte iş yapma, işlere koşma becerisi/kapasitesi, başarı ve başarısızlık olarak BMG’ye dönmektedir. Başarısızlık varsa bu, bileşenlerin ikna olmada/edilmede ciddi zaaf ve yetersizlik nedeniyledir. Kendi dükkanının satış derdinde olanlar, ortaklaşacak pazarda elbet cimri olurlar. Bu cimrilik tüm bileşenlere musallat olmuş bir küçük-burjuva hastalığıdır.

Bir an düşünelim, nerede takıldık ve takıntılı hale geldik? Takıldıklarımız ve takıntılarımız bizi tekleştiriyor mu tekleştirmiyor mu? Tek başınalık çalışması içinde tutuyor mu tutmuyor mu? Farklılıkların farkında olmak ve çoğulculuk bu farkındanlık bilinciyle hareket etmek mi yön veriyor, yoksa benim doğrum ve tekliğim yönelimi mi? Çalışmayı kolektif devrimci birlik mi tekli homojenlik ve benim doğrularım anlayışı mı yönlendirmektedir. Bu soruları her bileşen önce kendisine sorar ve ortak akıl buluşmasını yakalarsa, “nitelikli mi niteliksiz mi” tartışması işte o zaman yerini bulur.

BMG bileşenleri bu sorularımızın hala çok uzağında duran bir pratik yaklaşım içindeler. Hala doğru dürüst kolektif sevk ve idare düzeyine gelmemişler. Önceleri bu düzey yakalanır gibi olmuşsa da zamanla geriye gidilmiş şekilden ibaret kalmıştır. Kimi bileşenlerin tutumu hiç de kolektifi  güçlendirici bir tutum olmamıştır. “Ben dışarda olacağım, destekçi olacağım” ya da “BMG kararları bana uyarsa uygularım” demiştir. ‘BMG meşru zeminde mücadele etmelidir’ yaklaşımını kriminal saymış, kendisini BMG birlik kolektifinin dışında saymayı uygun görmüştür. Keza bir başka bileşen, bir türlü BMG ile bütünlüklü bir duruş ve tutum içinde olmamıştır. Savsaklayıcı, ertelemeci olmuş, BMG toplantılarına bile doğru dürüst katılım sağlamamıştır.

Şimdi durum böyleyken hangi sektarizm ve benmerkezcilik suçlamaları yapılıyor… doğrusu insan anlamakta güçlük çekiyor. “Yazdım” deniyor, yazmakla olmuyor. Salt yazmakla işler yürümüyor! Tek tek bileşenler olarak BMG mücadelesini ne kadar kendi örgütsel işimiz saydığımız -ya da- saymadığımıza bakarak değerlendirme yapmak ve buna göre “işler oluyor-olmuyor” sorgulamasına girmek her BMG bileşeninin görevi kadar Ceren Dicle Fırat yazarımızın da görevidir. İnsan bunları böyle açık açık yazıp tartışmayı istemiyor. Ama zorunlu hale getiriliyor ve yazmak durumda bırakılıyoruz. BMG bileşenleri bu yazdıklarımız için bizi mazur görmelidir.

BMG elbette aynı zamanda entelektüel çalışma merkezi, adeta beyin fırtınalarının yapıldığı bir yer olmalıdır. Ancak olgu ve algı birbirini tamamlarsa entelektüel çalışmaya verim katar, birleştiricilikte buluşan odak durumuna gelir. Bu noktada da ciddi bir kopuş vardır. Bu kopuş nedeniyledir ki, ruh-bilinç-eylem uyuşmazlığı ortaya çıkmakta, ayrı ayrı fay hatlarının oluşmasına ve bunların sürekli kaymasına neden olmaktadır. Teorik formülasyonda birleşen bir netlik olmayınca pratikte zayıflayan durum öne çıkmaktadır. BMG’de yer alanların temel sıkıntısı budur. Keşke BMG salt nitelik sorunlarından muzdarip olsaydı. Salt bununla muzdarip olsaydı iç kavga, çatışma ve mücadele şimdiye kadar çok yol alır, aldırırdı. Bugün dibe vuran ve dağılmayla yüz yüze gelen bir duruma düşülmemiş olunurdu.

Bugün Sivas katliamın 39. yıldönümüdür. Toplumların ahlak ve vicdan sesi olan aydın ve sanatçıların diri diri yakıldığı gündür aynı zamanda. Faşizm aydınlıktan korkar. Korktuğu aydınlığı söndürmek ister ama  nafile çabadır. Sivas bugün Rojava halklarının devriminin aydınlık meşalesi olarak elden ele dolaşmaktadır. Zap’ta gerilla direnişiyle kat kat hesap sorucudur. Vicdan ve ahlak sahibi bu insanların anısına bağlılık insan olmak, insanlıkta ısrardır.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir