ZAXO Katliamı / Sinan Dersim

Zaxo katliamı, yılanın en son kendi kuyruğunu yemesine benzer bir duruma düşüşü oldu faşist TC rejiminin!

Savaşlar ilelebet sürmez ama savaşlar kurgusu içinde kendini var kılmak, savaşla hep kendini ayakta tutmak devletçi sistemlerin vazgeçmediği/vazgeçemeyeceği egemenlikçi politik tercihleridir. Vazgeçilmez uygulamalarıdır.

Hepimiz biliyoruz TC ve Osmanlı ‘kahramanlık’ tarihi baş kesme ve halkları boğazlama tarihidir. Bu kanlı tarihleri insanları yurdundan vatanından nasıl göçertildiği üzerinedir ve bundan övünç duymaktadırlar. Türkçü ırkçı milliyetçilik son 200 yıldır belki İttihat Terakki sosuyla öne çıksa da, ilk kabile avcı topluklarından beri bu öz aynıdır. Başta kendi kavminden halklara karşı olmak üzere tüm halklara kırım yaşatmak genlerine işlenmiştir. Çin ancak koca surlar inşa ederek bu saldırılara karşı bent olmayı başarmıştır. Ama diğer toplumlar ya zorla boyun eğdirilerek ya da o toplumun içine girerek -onun dini ve sistemi içinde kendini devlet yaparak- hep sömürgen baskıcı olmakta mahir olmuşlardır. Bugün de NATO içindeki varlığıyla ve bölgenin egemenlikçi çelişki, çatışma ve yarıklarından en iyi şekilde yararlanmayı bilerek bölgenin en faşist hakim devleti durumdadır.

Zaxo katliamı sonrasında gelen tepkilere bakınca insan ‘Rojbaş’ demekten kendini alamıyor. Sanki TC sivilleri yeni katletmiş gibi feryat-u-figan ediliyor. Haydi sıradan insanların bilinçsizliğini anladık, duygusal çıkışsız hallerine anlam verdik. Peki bu egemenlikçi bölge ulus-devletler ve KDP çeteciliğine ne demeli! Sahtekarlık o kadar akıyor ki insan bu yalancı ve sahtekar devletlerin gözyaşlarına bakınca “Tüh kalıbınıza” demekten kendini alamıyor. Bu Kazimi hükümeti değil mi ki Şengal özerk sistemine saldıran, bu Kazimi hükümeti değil mi TC’nin Maxmur Kampı’na saldırılarına sessiz kalan! Bu Kazim değil mi generalleri öldürüldüğü halde doğru dürüst bir tepki göstermeyen! Güney Kürdistan başta olmak üzere Irak’ı bir bütün olarak savaş alana çevirdiği halde benim egemenlik hakkım demeyip tecavüzcüye kol kanat geren bu Kazimi değil mi!!!

Faşist TC rejimiyle gizli kapalı anlaşmalar yapan ve ihanetçi KDP eliyle başta Kürtler olmak üzere Irak halklarının istikrarlı yaşamlarını zehir zıkkım eden değil midir! Turist sivil insanlarımız öldürüldük(den) sonra aklı yeni başına gelmiş gibi davranan!.. Sahtekarlık sahtekarlık, yalancılık yalancılık… Her masum insanın bunların yüzlerine haykıracakları, yüzüne karşı söyleyecekleri söz bu olmalı! Hele o Neçirvan Barzani’yi o masum çocuğun defnedilmesi sırasında görmek insanlığın dibe vurduğun örneğidir. Keza Kazimi’nin Bağdat’ta katledilen o masumları karşılaması sahtekarlılığın egemenlikçi devlet kirliliğinin, düşmüşlüğün somut karesiydi. “TC yaptı” diyorsun da, neden “Sen yaptın” denilmiyor. “Kazimi, Neçir siz yaptınız” neden denilmiyor. KONGRE-GEL açıklaması çok isabetliydi. Evet bu katliam uluslararası hegemonik güçler ve yerel devletli güçlerin ortak cinayetinden başka bir şey değildir. Böyle anlamalıyız! Hesap sorulacaksa bu temelde sorulmalıdır. Yoksa -farkında olarak ya da olmayarak- bizler de politik kurnazlık yapar pozisyona düşen ve insanlığımızın vicdan sesini yitirenler oluruz.

Bu sivil katliamını elbette kınıyoruz. Savaş suçu, insanlık suçu işlediğinden dolayı uluslararası hukukun devreye girmesini ve TC devletinin yargılanmasını isteyeceğiz. Ama şunu iyi bilelim ki ‘rojbaş’ şimdi gelmemiştir. TC, Osmanlı ve tüm Türki iktidarlarında yaşananlar halkların kırım gerçeği açısından ‘rojbaş’tır. Şimdi uyanmaya gerek yok. TC’nin sivillere karşı girşitiği katliamı şimdi olmuş gibi görmek ve göstermek, daha öncekileri görmemek sahte gözyaşları açısından teselli olamaz. Gerçek anlamda teselli olmak isteniliyorsa, halklar olarak kendi ortak birleşik devrim çeperini nasıl öreceğimizi ve bu sahtekar çeteci devlet sistemlerine karşı kendimizi nasıl koruyacağımızı düşünmek olmalıdır.

Can çekişiyor kapitalizm. Denge ve çelişki/çatışma üzerine egemen olan siyaset artık tükenmek üzere, kendi kendini yiyen kurtçuklar durumuna gelmiş durumdadır. Türkiye, Kürdistan, bölge halklarının demokratik konfederalizm çatısı altında örgütlü ve öz savunma duruma nasıl geleceğini düşünmelidir. Halklar olarak devlet denilen siyasi maskeli katliamcı sistemlerin nasıl aşılacağını, daraltılacağını, etkisizleştirileceğini düşünmek zorundayız! Kürt özgürlük hareketinin devrimci halk savaşı tanımını her halk kendi için direniş ve savunma perspektifi kabul etmeli ve çeteci devlet sistemlerine karşı öz savunmalı hale gelmeyi hedeflemelidir. Dönem silahları bırakma dönemi değil dönem halkların daha çok silahlanma ve kendini öz savunma noktasında örgütleme dönemi olduğu bilinciyle devlet odaklı düşünüşten özgür insan düşünüşüne gelme dönemidir.

Burjuva parlamentarizmi Irak halklarının tercihi olmadığını son seçimde sandığa gitmeyerek görüldü/gösterildi. Demokratik özerkliğin çözümden/çözümcülüğün ancak Başur Kürdistan, Şengal ve Irak için elzem olduğu daha da doğrulandı. Saddam diktatörlüğün yıkılması sonrası, liberalizmin gevşek ulus-devlet çözümünün çözüm olmayacağını son 30 yıl yeterince deneyimlendi, anlaşıldı.

Ortadoğu’nun her karış toprağı kültürel çeşitlilik, diller, dinler  mezhepler zenginliğidir. Ana tanrıça yurdudur. Asur köleci Dehak’lara karşı Kawa’lar çıkışı ve özgür aşkların Evdelelerin aşk diyarıdır. O zaman yapılması gereken bu hakikat bağlamında yaklaşmak ve devlet dışı toplulukların kendi ahlaki politik sistemleri çatısı altında örgütlenmek, direnmek yaşamın olmazsa olmaz diskuru olmalıdır. Bundan başkaca çözüm arayışları hep tuzaktır. Bu tuzakları ancak, bilinçli özgürlükçü demokratik özerklik bağlamında boşa çıkarır ve yemlenen olmaktan kurtulabiliriz.

AKP-MHP faşist devlet rejimine karşı “seçimlerle sonuç alırız” safsatasından çıkmak gerek. Seçimi AKP-MHP faşist rejiminden beklemek, bir bütün olarak TC’yi ve onun kuruluş sebebini anlamamaktır. Hatta yapılabilirse, esas çaba ve mücadele AKP-MHP’yi seçimden öte tıpkı Sri Lanka halkı gibi sarayından kovmaktır. “Seçimle gider/götürürüz” demek AKP-MHP’ye ‘sana yaşama ve beni daha fazla öldürme hakkını veriyorum’ demektir. Bu hak verilmemelidir! Kitleleri seçime değil, iç savaşa hazırlanan AKP-MHP’ye karşı nasıl karşı bir hamle içinde oluruz/olunmalıdır üzerinde yoğunlaştırmak, derinleştirmek gerek. Olası bir AKP-MHP iç savaşına karşı devrimci bir savaşı düşünmek gerek. Bunun hazırlıklarını şimdiden politik güçlü kampanyalar şeklinde örgütlemek günlük çalışma, hedef olmalıdır. Mesela “Faşizmi Yıkmak Özgürlüğü Kazanmak” hamlesini nasıl yeni hamlelere dönüştürür ve sıçrama yaparız(ı)düşünmek, Buna göre İşgalci saldırganlık, politik özgürlük, ekonomik kriz, kadına yönelik şiddet, beden ve emek sömürüsündeki derinleşmeye karşı mücadelede odaklanacak politik kampanyalar nasıl örgütlenebilir üzerinde düşünmek gerek. Başta BMG güçleri ve bileşenleri buna odaklanmalıdır. Bu yönlü iç tartışma sürecine girmelidir. Kendilerinden başlayarak çıkışı ve öncülüğü nasıl yapacaklarını tartışabilmeli ve bir kararlılık düzeyine nasıl gelecekleri üzerine kafa yormalıdır. Seçim moduna koyacak hamleler karşısında iç savaşa hazırlık temelinde kitleleri örgütlü kılmak, mevcut örgütlü güçleri iç savaşa göre hazırlamak temel yaklaşım olmalıdır. “Seçim olur AKP-MHP gider…” kendini buna yatırmaya kalkmak kuzu postuna bürünmüş kurda sonuna kadar kapıyı aralamaya hizmet edecektir.

Devrimciler, yurtseverler, sosyalistler, demokratlar, aydınlar ne zaman ki seçim umudundan vazgeçerlerse işte o zaman AKP-MHP kaybetti demektir. Diğer türlü AKP-MHP’ye hayat suyu taşımak olacaktır. Tek yol var: Devrimci ve demokrasiden yana güçlerin AKP-MHP’nin siyaset karanlığından çıkıp halkların devrimci aydınlık bayrağı altında birleşmesi. Bu olmadıkça Türkiye’de, Kürdistan’da, Ortadoğu bölgesinde ve dünyada NATO’nun derin gladyosu olan TC devleti ve son 20 yıldır onun uygulayıcısı olan AKP ve 7 yıldır MHP ile kurduğu halklara karşı katliamcı ittifak bozulmaz, gerilemez.

Dönem halkların birleşik devrimsel çıkışını emrediyor. O zaman dönemi doğru okumak ve devrimin anda buluşan tarihselliğini kaçırmadan ortak politik hedefler etrafında birleşmeye ve sıçramalı devrimsel çıkışlara hazır ol, demekten başka bir şey söylenemez!

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir