Faşizme Karşı Birleşik Mücadelede Beyanımız Eylem Olsun / Ceren Dicle Fırat

Fikir fukarası olmak yerine, elbette fikirsel zenginlik yeğlenmelidir. Tabi ki fikir fukarası değiliz. Ancak kesinlikle yetmez. Fikir olarak en- ler- i bir kenara bıraktık, ileri, doğru ve bilimsel olduğunu iddia eden oldukça geniş bir kesim var. Fakat ne çare ki, bir türlü böyle bir çizgi insanı da yeterince açığa çıkarılamamaktadır. Demek ki asıl olması gereken salt fikirsel değil, aynı zamanda maddi gerçeklik olarak o fikirlere karşılık gelen çizgi insanını yaratmaktır. Buradan doğru fikir sahibi olmamıza karşın, tam da o doğru fikre uygun yaşanmadığı gerçekliği de hemen kendini ele vermektedir. O halde kendimizi doğru ve bilimsel temellerde güncellememiz gerektiği de yeterince açık ve anlaşılır olsa gerek. Yeterince kendimizi güncellemediğimiz içindir ki, nitel sıçramalar ve devrimci atılımlar eşliğinde verili objektif koşulları birleşik devrimimizin lehine çevirememekteyiz. Biçimsel olarak aritmetik birleşmelerin çok da önemli olmadığını bir kere vurgulamalıyız. Eğer hemen her alanda siyasi, askeri, örgütsel, kültürel eylemlerimizle ortak sözümüzü hala söyle- ye- mediysek, kat edilecek çok yolumuz var demektir. Merkezileşmiş ve karar haline getirilmiş irade beyanlarının, ancak maddi bir güce dönüştüklerinde gerçek anlamını bulacağını bir an olsun unutmamalıyız. Eğer beyanlar, bir eyleme dönüşmüyorsa çok da bir değer ifade etmemektedir. Elbette doğru fikirleri küçümsemiyoruz. Fakat eyleme dönüşmeyen her bir doğmanın da, ustaların deyimiyle bir hayvan dışkısı kadar değeri olmadığını bilmeliyiz. Gerçek zaferi ve özgürlüğü kazanmak için, daha fazla eylemsel hale gelmemiz gerektiği aşikardır.

Geçmişin acı ve tatlı, başarısız ve başarılı anıları ve tecrübeleriyle somut yaşanmışlıklar üzerinden yeterince dersleri ve birikimleri yoğurarak yükseldiğimizi ne kadar iddia etsek de, ne yazık ki sorunlu yanlarımız epeyce bulunmaktadır. İşte buna yetmez ama evet denilebilir, fakat kesinlikle yetmez. Devrimcilikte süreklilik elbette önemlidir. Ancak ondan daha önemlisi, deyim yerindeyse bir arpa boyu yol almaktır. Eğer sürecin bizlerden istediği düzeyde yol alamıyor ve nitelikli eylemsel bir düzeyi yakalayamıyorsak, ne kadar süreklilikten dem vurursak vuralım, esaslı bir ilerleme ve gelişme içerisinde olmadığımız gerçekliğinden kaçamazsınız.

Devrimcilik, devrimci mücadele ve çalışma, bir yardım etme ya da vakıf değildir. Halkın parası yok hadi para bulalım ve verelim, yiyeceği yok hadi yiyecek yardımı yapalım ya da para toplayarak destekleyelim ki kendine yiyecek alsın ya da karnını doyursun, işten çıkarılmış gidip ona bir iş bulalım ki geçimini sağlasın vb anlayış ve pratikler, devrimcilik ve devrimci çalışma olarak telakki edilmemelidir. Aksine devrimcilik, örgütlemek ve mücadeleye katmaktır. Bu bağlamda öncelikle kendimizi somut ve nesnel olarak güncelde yeterince örgütleyeceğiz ki, örgütleyebilelim. Bunun için sorunu götürüp ezilen ve sömürülen kitlelere bağlamak, aslında devrimci görev ve sorumluluklardan kaçmaktır. Aynı şekilde kendi çaresizlik ve çözümsüzlüklerimizin nedenini, bizzat kendimizde aramak yerine dışarıda aramaktır. Devrimci durum yani devrimin objektif koşulları yeterince vardır diyorsak- ki evet yeterince vardır ve devrimin nesnel şartları elverişlidir- o halde bilinçli devrimci özneler olarak öncü ve önderlik görevimizi yapalım o zaman. Eğer yapmıyor ve yapamıyorsak, anlayış ve özellikle pratiklerimize çeki düzen vermemiz gerektiği, gayet anlaşılır bir durumdur. Asla göz ardı etmememiz gerek halka, eğer doğru fikirlere sahip isek onun gereklerini pratikte yerine getirmeliyiz, getir- e- miyorsak da doğru fikirlere sahip olduğumuzu iddia etmemeliyiz. Fikirlerimizi de pratiklerimizi de sürekli güncelleyerek devrimcileştirme eyleyişinden kastımız budur. Faşizme karşı birleşik mücadele ve savaş beyanımızın, fiiliyatta eylem olarak teorik pratik birliğin sağlanmasıyla hemen bir çok sorunlu yanlarımızın da giderilmiş olacağı yeterince açık değil midir?

Ben değil Biz, sen değil tabi ki Biz!

Birleşik devrim hareketimiz, her yönüyle yeni bir tarz hareketidir. Bireylerden örgüt ve partilere kadar her bir bileşenin özneliği ve özgüllüğünün yanında, öznelerin bir araya gelmesi itibariyle daha büyük ve yeni bir birlik hareketidir. Açıkçası birleşik hareketimizde ben değil biz, sen değil biz olgusu, daha geniş ve daha büyük bir nesnel gerçeklik olarak kavranmalıdır. Çünkü burada ben de, sen de, o da şeklinde her bir bileşen yer almakla birlikte, ondan daha önemli bizim birlik hareketimiz – tabi ki demokratik- devrimci ve özgür iradeler temelinde devrime doğru yürüyen birleşik bir hareket olarak- öne çıkmaktadır. Baştan belirtmekte fayda var. Hayır önce ben, her yönüyle önce ben, kendi çıkarlarım önceliklidir vb bir anlayış ve pratik sahadan, çok da ciddi bir şey çıkmayacağı bilinmelidir. Böyle bir anlayış ve çizgi pratiğinden köklü kopulduğu ve artık tarihe havale edildiği söylenmemelidir. En küçük bir tartışmadan, önemli görev ve sorumlulukların kolektif olarak iş bölümü ve görev ayrışımı temelinde yerine getirilmesine kadar şu veya bu şekilde bu sorunlu yanlarımızın yansımaları yaşanmaktadır. Bunun için tek bir parçaya ve küçük bir yana değil, birleşik devrime ve ona doğru yürüyecek pratik politikalara hizmet edecek düşünsel ve eylemsel hale gelmemiz gerekmektedir.

Birleşik devrim hareketimiz, aynıların birliği de değil, parti ve hareketlerde olduğu gibi, hemen her birlik gibi, farklıların birliğidir. Yoksa hiç aynıların birliği diye bir şey olur mu? Aynılar zaten aynı yerlerdedir. Gerçi aynı diye bir şey de yoktur. Çünkü, hiçbir birey ve örgüt, parti ve hareket, kendi içlerinde bile aynı değildir. Dolayısıyla ayrıl da gel değil, farklılıklarına rağmen bir araya gelmek ve bu temelde birleşmek doğru olandır. Farklılıkların, büyük bir zenginlik ve çok yönlü gelişmemiz için önemli bir zemin oluşturduğunu görmek ve kavramak durumundayız.

Peki böyle bir zenginliğe rağmen neden bir türlü pratik sahada başarılı olamamaktayız. Yeterince nitel bir irade birliğini gösteremiyoruz da ondan. Hayır irade birliğinde sorun yoktur diyenler, bir adım öne çıkmalılar ki, bu durumu anlayabilelim. Çalışma tarzımızdan kaynaklı tali yönde bazı küçük sorunlarımız dışında büyük sorunlarımız yoktur ve bunları giderirsek yeterince gelişeceğiz diyenlere katılmak mümkün değildir. Halbuki hem düşünce yöntemi hem de çalışma tarzından kaynaklı önemli ve ciddi eksikliklerimiz olduğu kesindir. Burada kesinlikle nicelik durumları kastetmediğimizi özellikle vurgulamak isteriz. Sınırlı bir nicel güce sahip olunabilir ancak bu gücümüzü ne kadar birleşik devrime kanalize edebiliyor ve işlevli hale getirebiliyoruz.

Kitlelerden Öğrenelim ve Devrimci Görevlerimize Bir An Önce Sahip Çıkalım

Kestel Demokrasi Güçleri ‘’açlığa, yoksulluğa ve zamlara karşı birleşiyoruz’’ şiarıyla eylem gerçekleştiriyor. Elektrik, su, doğal gaz, akaryakıt, ulaşım ve gıda ürünlerine yapılan sürekli zamlar artık dayanılmaz hale gelmiştir. Zam üstüne zamlar ve enflasyon karşısında maaşlar her geçen gün erimektedir. Asgari ücret, yaşanan zamlar karşısında hiçbir anlam ifade etmemektedir. Emekli maaşları ayın ortasına bile yetişmemektedir. Şişli’de ‘’zamlar geri alınsın’’ eylemiyle birlikte mücadele ederek emekçilerin olanı geri alma zamanı diyerek halk yoksulluğa karşı mücadele etmektedir. İktidar yandaşları ve sermaye gruplarının büyük ve haksız rantlarına karşı kitleler böylesi bir düzene mecbur olmadıklarını ve insanca yaşamak istediklerini haykırmaktadır. Yoksulluğa boyum eğmeme çığlığıyla saldırılara birlikte karşı koyma çağrısı eşliğinde iktidara dur demenin sesini yükseltme eylemleri artma halindedir. Adana’da ‘’geçinemiyoruz’’ eylemiyle her gün artan fiyatlar karşısında derinleşen yoksulluğun çığlığı yükselmektedir. Tüketiciyi Koruma Derneği’nin eş zamanlı İstanbul, İzmir, Balıkesir, Kocaeli, Edirne, Çanakkale, Samsun ve Sinop’taki ‘’insanca yaşamak istiyoruz’’ eylemi, Tokat Turhal Çaylı halkının ‘’köyümüzün yaşanmaz hale gelmesine izin vermeyeceğiz’’ diyerek maden ocağına karşı eylem yapması kitlelerin içerisinde bulunduğu somut durumu yansıtmaktadır. Halkımız tencere ve tavalarla sokağa çıkıyor ise yoksulluğun geldiği somut durum daha başka nasıl ifade edilebilir ki? Faşist Türk devletinin Nisan ortasında hem Kuzey Kürdistan hem de KDP işbirliğiyle Güney Kürdistan’da ki gerillaya yönelik saldırı konseptinin mahiyeti ortadadır. Faşizmin topyekûn saldırıları karşısında gerillanın direnişi ve dalgakıran boyutunu, yeterince kavramak durumundayız. Faşizm daha da vahşileşerek pervasız saldırılarını sürdürecektir. Ekonomik, sosyal, siyasal her alanda hem saldırı, hem de direnişler söz konusudur. Geçinemiyoruz, barınamıyoruz, taşımıza- toprağımıza- suyumuza yani doğamıza sahip çıkıyoruz, erkek şiddetine hayır, kadın ve LGBTİQ+ kırımına hayır, KHK’lar ve kayyımlara hayır ve daha bir çok mücadele alanında faşizme karşı başta işçi ve emekçi halkımız olmak üzere daha geniş kesimler ile bir araya gelmek zorundayız. Mevcut parçalı ve dar pratiklerimiz ile birleşik devrim hareketimize kitlesel karakter kazandıramayacağımız ortadadır. Aynı şekilde mücadele ve özgürlük kavgasının gerçek öncüsü olmak için beyanların mutlaka eyleme geçmesi gerekmektedir. Eyleme geçmeyen ve pratikleşmeyen her bir deklarasyonun ve beyanın, geniş halk kitleleri tarafından güvensizliği daha da arttırdığı bilinmelidir.

Halklarımızın ekonomik, demokratik ve insanca yaşam talepleriyle direniş çığlıkları karşısında, ertelenemez birleşik devrimci görevler bizleri çağırmaktadır. Bu noktada ileriye atacağımız her gerçek ilerleme ve her bir somut pratik adım, geçmişten bugüne bir türlü pratikleştirilmeyen bir düzine programdan daha önemli olduğunu da göstermektedir.

Fabrika ayarlarına dönelim diyerek yeni belirsizliklere doğru gitme değil, birleşik devrim hareketimizin özü ve niteliğine uygun düzeyde örgütsel ve siyasal çalışmalarımıza çekidüzen vermemiz zorunlu hale gelmiştir. Birleşik hareketimizin örgütsel yapısını güne uygun olarak oturtmamız şart iken, kolektif olarak nitelikli örgütlenme, kitleselleşme, ajitasyon propaganda temelinde pratik siyasal faaliyetleri görünür kılmak durumundayız.

Birleşik devrim hareketimize kitlesel karakteri nasıl kazandıracağız? Tabi ki kitle çalışmalarıyla. Ne kadar kitle çalışması, o kadar örgütlenme ve kitleselleşme perspektifini, dilek ve temennilerden çıkarıp gerçeğe dönüştürmek zorundayız. Bunun da bizzat pratik çalışmalardan geçtiğini göz ardı edemeyiz. Dar alanda kısa paslaşmalar ve dar pratiklerden bir an önce vazgeçip, kitle çalışmalarına ağırlık vermemiz gerekiyor. Halkımızın nesnel ve somut gerçeklik olarak günceldeki sorunlarına yönelik, salt düşünsel değil onun da temel göstergesi olarak doğrudan pratik çalışmalarda ne kadar yoğunlaşırsak, o zaman somut sonuçlar alabileceğimiz bilinmelidir.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir