Afganistan: Gerçekler ve Demokratik, Devrimci Görevler / Ceren Dicle Fırat

ABD ve NATO’nun Afganistan’dan çekilmesine yönelik çeşitli yorumlar ve değerlendirmeler almış başını gidiyor.Hemen hepsinin dönüp dolaştığı iki nokta ise; Amerika ve NATO’nun yenildiği ve Taliban zafer kazandığı yada tersi yönde yenilmediği ve başka bir hesapla çıktığıdır. Taliban’ın, anti- emperyalist ve anti- sömürgeci savlarından tutalım da daha bir çok tezler de ileri sürülmektedir. Bu arada başı sonu belirsiz, ne denmek istendiği bir türlü anlaşılmayan, genel geçer söylemler ile yetinen, ona buna burun kıvırıp ille dekıymeti kendinden menkul argümanlara kendini kaptıran, dostlar alışverişte görsün misali anlayış ve çizgiler gırla gitmektedir. Bütün bunlara, kitabı ortasından yada sonundan okumak denmez de ne denir? Bir kere anti- emperyalist, anti- sömürgeci, anti- işgalciliğin her biri ayrı ve farklı şeylerdir. Her birinin içerikleri farklıdır. Biri biriyle iç içe geçen ve aynı anlama gelebilecek tali de olsa bazı hususları olsa da, baştanvurgulamalıyız ki her biri aynı anlamı taşımamaktadır. Yine anti- emperyalist olarak nitelemek, emperyalizmin bütününe karşı bir anlayış ve çizgiye sahip olmak demektir ki, ne Taliban, ne Afganistan’daki irili ufaklı diğer parti ve örgütler öyle değildir. Afganistan’da önceki Rusya emperyalist işgaline karşı olduğu gibi son süreçteki Amerikan emperyalizmi ve uluslararası emperyalist kapitalist savaş makinası NATO işgaline karşı olmak da anti- emperyalist olmak için, ne yazık ki mevcut objektif nesnel gerçekliğe biçilen, oldukça dar ve bir türlü olmayan bir elbise niteliğindedir. Yani hangi verili objektif gelişme ve süreçte olursa olsun, salt bir emperyalist devletin işgaline yada uluslararası emperyalist blok güçlerden birinin işgaline karşı olmak da, anti- emperyalist olmak için yetersizdir. Amerika ve NATO’ya karşı iken Rusya ve Çin yada AB emperyalist blok güçlere dayanmak yada onlar ile şirin geçinmek, tersi yönde Rusya yada Çin emperyalist blok güç işgaline karşı iken ABD ve NATO’ya ve AB emperyalist güçlerine dayanmak ve onlar ile şirin geçinmek, bir yandan ABD ve NATO işgaline karşı iken diğer yandan bizzat bunların yan ve yedek ceplerinde aparat olarak işlev gören Katar, Türkiye vs ile kaşık atmak, bütün bu temellerde bir parçaya karşı iken diğer parçalarına dayanma yada iyi geçinme gibi hususlar, kesinlikle anti- emperyalist olarak nitelendirilmemelidir. Özcesi bir emperyalist devlete yada birden fazla sayıdaki emperyalist herhangi bir blok güce karşı gelip de, diğer yada onların rakibi pozisyonundaki öteki emperyalist devlet yada bu ötekilerin emperyalist blok gücüne hayırhah bir tutum içerisinde olmak, onlar ile kaşık atmak, onların sofrasından nemalanmak ile kesinlikle anti-emperyalist olunmuyor. Yazık ki epey süredir mevcutta da devam eden bu yönde oldukça yanlış bir anlayış ve çizgi varlığını sürdürmektedir. Daha şimdiden Perinçek başta olmak üzere düşman unsurlar, bu yönde kafa karışıklığı için figüran rolüyle devreye girdi bile.

Yer altı ve yer üstü bütün kaynaklarını herhangi bir emperyalist devlete yada herhangi bir emperyalist blok güce peşkeş çekerek de, kesinlikle anti- emperyalist olunamayacağı yeterince açık ve anlaşılır değil midir? Sen tut sınırı, devleti, bayrağı, ulusu, dili vs ile bir de emperyalist- kapitalist dünya egemenlik sisteminin yedek gücü Birleşmiş Milletler nezdinde sözde bağımsızlık adına, sınırların içerisinde emperyalist bir devlete yada emperyalist bloklar halindeki blok güçlerden birine askeri, ekonomik, politik vb olarak ülkeyi peşkeş çek ve sonrada ‘’ben bağımsız ve anti- emperyalistim, anti- sömürgeciyim, milli kurtuluşçuyum’’ diyerek ortalıkta dolan dur. Bununla artık kimsenin kandırılamayacağı bilinmelidir.Afganistan’dan hali hazırda kaçan Özbek Raşit Dostum ve örgütü başta olmak üzere, faşist Türk devleti ve irili ufaklı işbirlikçi ve gerici devletler ile içli dışlı bağımlılık ilişkileriayan beyan orta yerde durmaktadır. Buradaki asıl mesele, muhtaç olunan kudretin, damarlardaki kırmızı kanla uzaktan yakından herhangi bir ilişkisinin olmadığı gerçekliğidir.           

Afganistan, Rusya, Amerika, NATO, Taliban, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkını ortadan kaldırma, işgal, sömürü ve zulüm, kadın ve LGBTİQ+ kırımı, temel hakların ihlali, katliam vb üzerine genel geçer ve salt teorik doğruları ifade etmek, ne kadar doğru ve uygundur acaba? Zaten yüz hatta yüz elli, daha doğrusu uzun süredir genel doğrular ifade edilmiyor mu? Her bir tarihsel verili objektif ve sübjektif koşullar gerçeğini ne yapacağız o zaman? Somut ve günceldeki özgünlüklere de mi aynı şekilde yaklaşım göstereceğiz ve aynı değerlendirmeleri yapıp, ne kadar da doğru ve bilimsel büyük bir devrimci ve Marksist olduğumuzu mu piyasaya sunacağız? Hayır, hiç de öyle değil. Elbette çelişki ve çatışkıların, hangi eksenler içerisinde değişen, gelişen ve gerçekleşen hareketin tarihsel köklerinden bugüne objektif ve sübjektif, evrensel ve özgünlükleri inceleyeceğiz ve açığa çıkaracağız. Tabi ki geçmişi göreceğiz ve doğru tahlil edeceğiz. Elbette geçmiş tarihsel tecrübelerin doğru ve yanlışları, hata ve eksikliklerinden gerekli dersleri çıkaracağız. Fakat mevcudu yani şimdiyi görmemek de neyin necisidir? İçerisinden geçtiğimiz verili objektif ve sübjektif somut ve nesnel gerçeklikleri ve gelişmeleri esaslı olarak görmek ve esas olarak da bura üzerinden tahliller yapmak zorunda olduğumuzu belirtmek gerek. Diyalektik ve tarihsel materyalizmin yaşayan canlı ruhu olan somut koşulların somut tahlilini, ne de çabuk unutmuşuz.

Tarihte hiç ama hiçbir şey olduğu gibi, arı- saf bir halde aynı kalmaz. Uzay, doğa, düşünce, plan ve program- lar, birey- ler, toplum- lar, sınıf- lar, devlet- ler, örgüt- ler ve hareket- ler de dahil her şey değişim ve hareket halindedir. Durağan hiçbir şey olmadığı gibi, onu durdurmak için ne yapıp ne edip, allem edip kulem etseniz bile diyalektiğin değişim yasasının önüne tam olarak geçemezsiniz. Yüzde, milyonda, sınıf nokta sıfır bir yada en minimum da olsa mutlaka hareket ve değişimin önüne geçemezsiniz. Bundandır ki, ne Afganistan, ne Rusya, ne Amerika, ne Türkiye ve daha başka emperyalist devlet ve uluslararası blok güçler ve kapitalist ve faşist devletler, ne Taliban, ne oradaki birey- ler ve toplum, ne bölgesel ve yerel güçler, ne azınlık milliyetler ve aşiret- ler, ne de İslami örgütlenmeler aynı kalamamış, kalamamaktadır. Şimdi kalkıp ‘’ben eskiden de şimdi de işgale sürekli karşı olduğumu söyledim’’ deseniz ne olur demeseniz ne olur? Bu arada Afganistan’a önceki Rusya emperyalist işgali sürecinde‘’Afganistan’a devrim, sosyalizmi getirecek’’ savlarıyla savunan kuyrukçu oportünist akımları da unutmuş değiliz. Tarihsel kökleriyle birlikte cepheden hem teorik hem de pratik olarak ne kadar karşı oldunuz, biz buna bakmalıyız? Karşı oldunuz da ne oldu, emperyalistler ve kapitalistlerin, faşistler ve gericilerin ruhu bile duymamışsa, batsın sizin bu piyasalaşmış dostlar alışverişte görsün misali karşıtlığınız. Yoksa tabi ki mutlaka fikirlerinizi bir yerlerde ifade etmişsiniz, tartışmışsınızdır. Bununla sözde işgal karşıtı tutarlı biri olduğunuz anlaşılır o kadar. Gerçekte ise işgale karşı, esaslı pratik bir tavır içerisinde olmak, başlı başına bir tutarlığı gerektirir.

Aynı şekilde sözde tarihi ve kültürel ortaklık, barış ve kardeşlik, tek millet iki devlet, et ve tırnak, inanç birliği, İslam bayrağı altında Müslüman kardeşlik gibi argümanlar, sermayeve özel mülkiyet çıkarları için kullanılan önemli aparatlardır. Ki belli şartlar ortaya çıktığında, hiç de gözlerini bile kırpmadan para ve rant için bütün bunlar satışa sunulmakta ve hala da piyasalaştırılmış metalar gibi iş görmektedirler.  

Diğer yandan hala devam eden tarihsel haksızlıklara karşı tutumumuz da oldukça önemlidir. Geçmiş tarihsel süreçlerin çeşitli aşamalarında şu veya bu nedenle soykırımdan geçirilen, yerinden yurdundan zorla tehcir edilen, göçertilen ulus ve milliyetlerin vatanlarına yönelik ne diyeceğiz? Yoksa salt tarihsel haksızlık diyerek kınayarak mı yetineceğiz? Kesinlikle hayır. Böyle gadre uğratılan ulus ve milliyetlere mensup her kim olursa olsun, kendi ana yurtlarına özgürce dönme hakları başta olmak üzere yaşamaları için de mücadele yürütmeliyiz. Halkların özgürce bir arada yaşam hakkı temelinde politik perspektife sahip olmalıyız.  

Sahi Amerika ve NATO, epeydir mırın kırın ettiği Afganistan’dan gerçekten neden çekildi? Giderayak NATO’nun üyesi ve emir kulu Türk devleti askeri gücünü Kabil havaalanında gerçekten neden bırakmak istedi? Katar’da Taliban ile görüşmeyen, devrimci ve komünist parti ve örgütler mi sadece kaldı gerçekten? Taliban, ‘’ülkemde, havaalanı ve her hangi bir yerinde işgalci hiçbir güç istemiyorum’’ argümanının niçin ısrarla arkasında durdu ve hala da duruyor? Taliban, Afganistan’da İslam faşizmini uygularken, demokratik ve devrimci örgütlenme ve hareketler neden bir türlü dikiş tutturamamaktadır? Emperyalist- kapitalist burjuva medeniyetçi paradigma karşısında, halkların ve ezilenlerin neden gerçek ilerici ve meşru tarihi tecrübeleri üzerinden yükselememektedirler. Belli ki, din ve mezhepler de dahil hepsinin emperyalist- kapitalist burjuva uygarlıkçı ve ulus devletçi paradigmadan kopamama gerçekliği, karşımıza çıkmaktadır. İstisnasız olarak bir şekilde bunlara bulaşık bir haleti ruhiye durumu söz konusudur.

Çok açık ki yaşanan gelişmeler, danışıklı dövüşü işaret etmektedir. Amerika ve NATO’nun geri çekilmesi, politika değişikliğine yöneldiğini göstermektedir. Epeydir devam eden kapalı kapılar ardındaki görüşmeler, iyice ayyuka çıkmış ve belirli bir anlaşma karşılığında geri çekilme durumu yaşanmıştır. Giderayak ise Türk devletini NATO’nun emir kulu mahiyetinde orada bırakma hesapları da, mevcut gelişmeler karşısında her geçen gün daha da etkisiz bir plan ve politika olduğunu kanıtlamaktadır.

Amerika ve Avrupalı emperyalistlerin, Taliban’ın Kabil’i de alması ve iktidarı ele geçirmesiyle birlikte, egemenlik odaklarının kırmızı çizgilerinden bir anda vazgeçtiklerini görebiliyoruz. Kaldı ki o ana kadar genelde gizli ve örtük görüştükleri halde, reddettikleri ve terörist olarak niteledikleriTaliban ile açıktan görüşme ve anlaşma eğilimlerini dillendirmektedirler. Zaten Çin, Rusya, Katar, İran ve daha bir çok ülke görüşmekteydi ve bazı anlaşma halindeydiler. Türk devleti de Taliban lideriyle görüşebileceklerini kamuoyuna servis ettiler. Kimler kimler ile görüşmüyor ve anlaşmıyor ki? Devrimci ve komünistler dışında hemen bütün örgütsüz ve örgütlü güçler ve hareketler ve devletler birbirleriyle görüşme, rekabet ve az çoklu çıkar ilişkileri temelinde çeşitli düzeylerde ve atmosferlerde bir araya gelmekte ve anlaşmaktadır. Zaten Afganistan’ın Rusya işgali sürecinde Taliban’ı eğitip donatan aynı Amerika değil miydi ki? Keser dönmüş sap dönmüş ve bu defa da Amerika ve NATO’ya karşı Rusya emperyalizmi Taliban’a rıza göstermek durumunda kalmıştır. Tıpkı öncekilerde olduğu gibi emperyalist tekelci devletler ve üst varyantı blok güçleri, dünyanın hemen bir çok kıta, bölge ve yereline kadar hükümranlık için kendi elleriyle çete ve örgütlenmeler icra ettikleri gibi, var olanları da işbirlikçi uzantıları haline getirme politikalarından hiç vazgeçmediler ki. Bu bağlamda aslında Taliban, emperyalist egemenlik odaklarının yanında devede kulak kalmaktadır. Belli ki Taliban ile uğraşmak şöyle dursun, asıl organizatör ve baş efendiler ile de uğraşmak zorunda olduğumuzu hatırlatmak isteriz. Aynı şekilde aradaki radikal, Sünni, Hanefi yada başka türlü ne olursa olsun İslam ve şeriat temelinde başta finansörlük olmak üzere eğitim, savaşçı transfer, eylem ve hareket vb için senaryo ve gerçek oyun da rolü olan Katar, Türkiye, Mısır vd faktörleri de görmek durumundayız.

Amerika, Rusya, Çin, AB, NATO, Şangay vd emperyalist tekelci blok güçler ile Taliban’ın erkek ideolojisi anlayış, inanç, kültür ve çizgiye sahip oldukları gerçeğinin özellikle altını çizmek isteriz. Aralarındaki asıl mesele bir modernlik, ilericilik ve gericilik asla değildir. Her ne kadar böyle dillendirseler ve servis etseler bile, kesinlikle demokratiklik ve anti- demokratiklik, laiklik ve anti- laiklik, medeniyet ve medeniyetsizlik değildir. Evet daha önceden Rusya işgali vardı, akabinde Amerika, AB ve NATO işgali söz konusuydu. İşgale karşı demokratik bir hak ve görev olarak burjuva yada feodal, laik yada gerici veyahut köktendinci ne türden ideolojiye sahip olursa olsun şu veya bu biçimde bunlarında içerisinde yer aldığı işgale karşı bir direniş ve mücadele gerçekliğine de sahiplerdi. Ve evet epeydir kökten dinci Taliban, işgale karşı direnişin önderliğini ve inisiyatifini ele geçirmişti. Böylelikle Afganistan’dan Amerika, AB ve NATO çekilirken Taliban’ın iktidarı ve egemenliği de çok geçmeden tesis ediliyordu. Bununla elbette Afganistan’a demokrasi gelmemiştir ve Taliban’ın da zaten böyle bir derdinin olmadığı da yaptıkları açıklamalar ile sabittir. Taliban’ın güdük anti- emperyalist niteliği, çok geçmeden ortadan kalkmış ve bizzat özellikle Katar eli ve işbirlikçiliğiyle bu niteliğini de her geçen ve gelişen süreç itibariyle yitirerek kökten dinciliği de içerleyen emperyalist kapitalist dünya sisteminin bir parçası ve bileşkesi olmuştur. Yerli ve millilik algısı yaratmak için özellikle işgale karşı ısrarlı bir tavır ve pratik içerisinde olduğu bizleri yanıltmamalıdır. Emperyalist kapitalist ve gerici dünya sisteminde, Taliban’ın kendisine meşruiyet kazandırma manevraları izlediğini de görmekteyiz.

Ne ABD ve NATO, ne Almanya ve Fransa özgülünde AB, ne de Rusya ve Çin önderliğindeki Şangay uluslararası emperyalist- kapitalist blok güçler ve tabi ki ne de Taliban gericiliği, Afganistan’da demokratik ve özgür bir yaşam ve geleceğin garantörüdür. Bunların hiç biri, Afganistan halkları, ezilen ulus ve milliyetleri, kadınlar ve genç kuşakların çözüm adresi olamazlar. Afganistan işçi ve emekçilerinden kadın ve ötekileştirilmiş kimliklere, ulus ve milliyetlere, farklı inançlar ve en küçük birimlere kadar ezilen ve sömürülen halkların, gönüllü demokratik ve devrimci birlikleri temelinde son derece yaygın yerel ve bölgesel özerklikleri ve merkezileşmiş Konseyler yada Komünler sistemi, gerçek alternatif çözüm olacaktır. Bu temelde örgütlenme ve devrimci savaşını geliştirerek gerçek özgür yaşam, halk kitlelerinin kendi elleriyle yaratılacaktır.

Bu temelde, resmi her bir millet, inanç, tarih, dil, bayrak, düşünce ve yaşam imtiyazına ve tekeline karşı, öz iradeye dayalı tam hak eşitliği temelinde, demokratik ve özgür yaşam hedefiyle devrimci savaş yükseltilmelidir.  

Ceren Dicle Fırat

(26 Ağustos 2021)