Ne Kadar Demokratik ve Özgürlükçü Birleşik Örgütlü Mücadele, O Kadar Faşizme Karşı Başarı ve Zafer

İçerisinden geçtiğimiz siyasi gelişmeler, birleşik devrimci hareketimize önemli görevler yüklemektedir. Mevcut örgütlenmelerimizi geliştirip güçlendirirken aynı zamanda küçüklü büyüklü yeni bileşen halk güçleriyle, demokratik temellerde hızlıca daha yüksek birliklere doğru yol alarak faşizme karşı mücadeleyi ilerletmeliyiz.
Öte yandan faşizmin yeni demagoji ve provokasyonlarına karşı da hazırlıklı olmalıyız. Geçmiş tecrübe pratikleri göstermiştir ki, faşizmin bu temeldeki kanlı operasyonları eşliğindeki saldırıları, özgün dönemsel süreçlere göre hızından hiçbir şey kaybetmemiştir. Geçenlerde eşgüdümlü olarak Cem evlerine yönelik Ankara’daki saldırılar buna işarettir. Ki hemen ardından faşist Erdoğan’ın Ankara’da Alevi bir kurumu ziyaret kumpası da bu konseptten bağımsız ele alınamaz ve değerlendirilemez. Aynı şekilde Hacı Bektaş- ı Veli ve özellikle Alevi dedeleri ve gençlerine yönelik Kerbela politikaları da, aynı konseptin yani özcesi beyaz Alevi konseptinin parçaları olarak kavranmalıdır. Aynı zamanda Filistin’deki İsrail katliamları karşısında, sessizleri oynayan faşist Türk devleti, İsrail ile karşılıklı büyükelçi atama girişimi ve daha ötesi derin ilişkiler içerisine girmesi nasıl açıklanabilir ki? Yine emperyalizm ve faşizmin sadık uşağı Doğru Perinçek ve avenesinin Suriye’de Esad ile görüşme girişimi de, Kürt ve Kürdistan düşmanlığı, inkarı ve tasfiyesine yönelik değil de nedir? Hakim sınıflara mensup muhalefetteki kliklerin, AKP- MHP faşizminin bütün bu yönelimlerini ‘’dediğimize geldi’’ diyerek hoşgörüyle karşılaması, tekçi faşist Türk devletinin genel niteliğiyle örtüşen anlayış ve yaklaşım politikaları olduğu gerçekliğindendir.
AKP- MHP faşist hükümeti- iktidarı, toplumsal kesimlerin hemen her türlü etkinlik ve eylemlerini yasaklayıp saldırırken, kendi etki alanını da genişletmek için her türlü kirli yolu denemektedir. Koyu faşist hegemonyadan da, zaten başka bir şey tasavvur edilemezdi. Zira, faşist beyler kendi sınıf ve iktidar çıkarları gereği karşı- devrimci teorik pratik politikalarını gerçekleştirmektedirler. Gerek dünya genelinde gerekse içerideki hemen her türlü telde oynayan cambazları aratmayan manevralarıyla faşist sistemlerini ayakta tutma ve pekiştirme yönelimindedirler. Bu noktada 6’lı masa olarak nitelendirilen sistemin yedek gücü partilerin de bundan geri kalır yanları olmadıkları gerçeğini görmeliyiz. Çeşitli sınıf ve tabakalardan oluşan halklarımızın daha fazla sokağa ve direnişe geçmelerini engellemek için faşist konseptte birleşmişlerdir. Al birini vur ötekisini misali faşist devletin ve sistemin hakim sınıf ve tabakalarına mensup hükümetinden muhalif kliklerine kadar aynı faşist özde birleştikleri gerçeği gün gibi ortadadır. Bundandır ki, aldatmaca ve manipülasyonlara karşı güncelde siyasi kampanyalarda da yoğunlaşmalıyız. Tekçi faşist devleti ve politikalarını teşhir amaçlı siyasi kampanyalar yanında kitleleri harekete geçirecek siyasi eylem ve etkinlikler ile sokakları fethetmeliyiz. Güzel amaç ve doğru ilkelerimize hizmet etmesi kaydıyla, her türlü mücadele araç ve yöntemi reddetmemeli, aksine doğrudan bunların planlama, örgütle- n- me ve eylemsel hale getirilmesi için pratik de birleşik öncü görevimize dört elle sarılmalıyız. Mevcuttaki somut durumumuz karşısında, ‘’evet ama asla yetmez ve daha fazla pratik ve eylemsellik’’ olarak özetleyebiliriz. Hedefi dar tutup cepheyi geniş tutma esnekliğiyle ezilen ve sömürülen halklarımızla en geniş ittifaklarda ısrar ederken, birleşik örgütlü gücümüzü de geliştirerek faşizme karşı mücadelemizi daha fazla yükseltebilmeliyiz.
Bundandır ki, ezilen ve sömürülen bütün kesimlere ve de onların irili ufaklı yada azlı çoklu tüm örgütlü güçleriyle demokratik ve özgür iradeler temelinde birleşebilmeliyiz. Kabul edilmelidir ki, emperyalist kapitalizme ve faşizme karşı, daha fazla ortak yanlarımız bulunmaktadır. Özgünlükler ve farklılıklarımız, kesinlikle bizlerin zenginliğidir. Seküler(çoğulcu) hayatın ve gerçeğin bir gereği olarak bütün özgünlükler ve farklılıklarımızı önemli bir zenginliğimiz ve bizleri geliştiren dinamiklerimiz olarak görmeli ve buna göre hareket etmeliyiz. Demokratik ve özgür iradeler temelinde emperyalizme ve faşizme karşı mutlaka daha fazla birleşik örgütlenmeli ve mücadeleyi ileri mevzilere taşıyabilmeliyiz. Bunun için, her geçen gün daha da ekonomik darboğaz altında inleyen halklarımızın bizzat yaşadıkları sorunlara yönelik örgütsel ve siyasal çalışmalarda yoğunlaşmalıyız. Geçinemiyoruz, barınamıyoruz ve daha bir dizi somutta yansıyan hayati gerçekler ve gelişmeler bizlere daha gerçekçi ve somut örgütlenme ve politik çalışmalara yönlendirmelidir. Sadece emek cephesi olarak değil, ekolojik yıkım ve kıyımlar, ataerkil emperyalist kapitalist sömürü ve zulümlere hapsedilen işçi ve ve emekçiler, kadınlar ve LGBTİQ+’lar, her geçen günü daha fazla karartılan ve dumura uğratılan gençler ve toplumun hemen bütün kesimlerine yönelik çok yönlü birleşik örgütlenme ve mücadele perspektifiyle hareket etmeliyiz. Hiç kuşkusuz bütün bunların objektif verili koşulları önemli ölçüde var. Yeni kültürü ve yeni yaşamı yaratmanın öncelikli yolu, kendi köhnemiş yaşamlarımızdan vazgeçerek döşenecektir. Alışkanlıklar, geleneksel değer yargıları ve sürekli kendini tekrar eden anlayış ve çizgilerden köklü koparak, çağın devrimcisi ve militanı olmalıyız.
Emperyalist kapitalizmin ve faşizmin tekçi merkezi hegemonyası karşısında, her alanda, somut nesnel özgünlükler temelinde, son derece yaygın yerel ve bölgesel özerklikler ve kendi kendini yönetim mekanizmaları tasavvuruyla hareket etmeliyiz. Sömürü ve zulüm düzeni ve egemenlik odaklarının, sözde demokrasi aldatmacalarına kanılmamalıdır. Faşizmin timsah gözyaşlarını aratmayan mağdur edebiyatı karşısında uyanık olunmalıdır. Ki söz konusu farklı inanç, kültür, ulus ve milliyet olunca faşizm için, gerisi teferruat olup çıkıvermektedir. Rojava Kürdistan’ı ve Kürt olunca, geri kalan hemen bütün her şeyin teferruat olması gibi, faşizmin manevraları karşısında, demokratik ve özgür iradeler temelinde daha fazla birlik ve mücadelede ısrar etmeliyiz. Bilmeliyiz ki, ne kadar demokratik ve özgürlükçü birleşik mücadele, o kadar faşizme karşı başarı ve zafer de bizim olacaktır.

Ceren Dicle Fırat
19 Ağustos 2022

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir