Savaş, Barış, Saldırganlık ve İşgaller Yumağında Devrimci Politika / Ceren Dicle Fırat

 1. Bölüm

Rusya’nın özellikle Ukrayna Kiev gerici yönetimine askeri işgal saldırganlığıyla, dünya kamuoyuna savaş gündemi daha fazla oturdu. Fakat, sanki savaş daha yeni başlamış gibi bir algı yada yanılsama da hiç yok değildi. Oysa savaş hiç bitmemişti ki, başlasın. Sadece askeri boyutun daha fazla öne çıkması itibariyle koşullar gelişti ve öne çıktı o kadar. Başta ekonomik ve siyasi olmak üzere hemen her alanda farklı biçim ve içeriklerde zaten sürekli bir savaş gerçekliği vardı. Ve evet bugün spor kulüplerinden sanatçılarına ve daha geniş alan ve kesimlere kadar ‘’savaş karşıtlığı’’ ve söz de ‘’tarafsızlık’’ heyulasının çığırtkanlıkları bile, tarihsellikleriyle göz önüne alındıklarında, aslında savaşın yeni başlamadığını da anlamamız için kafidir. Dünya genelinde merkezileşmiş tekelci  emperyalist güçler arası büyük bir manipülasyon ve algı yönetimi de son hızıyla işlevini sürdürmektedir. Öyle ki somut ve nesnel gerçeklikler ve gelişmeler dışında, tam tersi yönde hemen her yönüyle özel savaş aygıtları saniyesi saniyesi görevdedir.

Uluslaşma süreçlerinin kapitalizmin şafağından itibaren bugüne, hemen her şey değişti. Tabi ki hala bitmemiş olan bu uzun hareket, değişim ve gelişme süreçleri içerisinde kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası temelinde, uluslaşma yahut uluslaşamama süreçleri de değişti ve hala da bu süreç devam ediyor. Buradaki anti- demokratik ve haksız inşalarda, daha ilk süreçlerden itibaren dünya coğrafyaları da egemen ulus ve milliyetler temelinde çeşitli oluşum ve inşa sistemlerini geliştirdi. Ve evet hala da bunun çeşitli biçim ve içeriklerde sancıları yaşanmaktadır. Daha da çok yaşanacak. Çünkü, uluslaşma süreçlerinin başından beri zehirli tohumlar atılmış ve sürekli olarak bu temelde anti- demokratik eşitsiz gelişme trendinde ısrar edilmiş, ediliyor da. Kadim topluluklardan Asuri, Süryani, Ermeni, Rum, Laz ve daha nicelerine yönelik uygulamalar aklımızdan hiç çıkmamışken, Kürdistan’ nın dört parçaya bölünmesi ve hala inkar ve imha temelinde sömürge ve asimilasyon sürerken ve evet dünyamızda kapitalizmin ilk evrelerinden bugüne anti- demokratik bütün tekçi hegemonyalar ısrarla sürgit devam ederken, çelişki ve çatışmalar da olacaktır. Tabi ki haklı ve haksız savaşlar ve mücadeleler de sürecektir.

Şöyle bir dünya haritasına baktığımızda çeşitli ülke ve devletler, sınırlar ve coğrafyalar, hatta neredesin kıtaların bile egemen ulus ve milliyetler ve de onların hakim sınıf ve klikleri tarafından şekillendirildiklerini görmekteyiz. Amerika, Latin Amerika, Asya, Ortadoğu, Mezopotamya, Afrika, Avrupa, Avusturalya ve dünyanın diğer kalan yerlerin bu temelde nasıl da şekillendirildiğini kolaylıkla anlarız. Ukrayna, Luhansk, Donetsk bazlı Donbas hattında bugün olan bitenlerin, kapitalizmin şafağındaki eşitsiz uluslaşma tarihsellikleriyle doğrudan ilişkili olarak görmek ve kavramak durumundayız.

Diğer yandan savaş ve barış olguları da yerli yerine oturtulmak ve doğru kavranarak bu temel üzerinden savunu ve pratikler içerisinde olmalıyız. Hem böylelikle yol üstündeki kadavraları da yeterince anlamış ve açığa çıkartmış oluruz. Böylelikle hangi savaş- lar- ı ve barış- lar- ı savunmalı ve bunun mücadelesini vermemiz gerektiği de açığa çıkmış olacaktır. Bir ülkenin başka bir ülkeye ekonomik, siyasi, kültürel vd alanlar olmak üzere bunların yoğunlaşmış ve sıkıştırılarak patlamış halleri olan askeri savaşı, işgali, ilhakı ve sömürüsüne karşı elbette karşı olmalıyız. Yok hayır biz orada ezilen ve sömürülen diğer başka bir ulus ve milliyeti savunmak için oradaki oligarka karşı savaş veriyorum ve bunu savunuyorum diyorsanız, işte o zaman yeniden somut durum değerlendirmesi yapmak ve buna göre gardımızı almak zorunda olduğumuzu da bilmeliyiz.

Lafı daha fazla uzatmadan bir insanın diğer bir insanı, bir grubun diğer bir grubu, bir partinin diğer bir partiyi, bir ulus ve milliyetin diğer bir ulus ve milliyeti yada uluslar ve milliyetleri, bir inancın diğer bir inancı yada inançları, bir erkeğin bir kadını yada farklı kimlikleri ezmesi, sömürmesi, işgal ve ilhak etmesi, inkar ve imha temelli kırım ve katliamlara uğratması karşısında, temelden ve köklü bir karşı duruş içerisinde olmalıyız. Böyle bir tez ve mücadele içerisinde, elbette bizleri engelleyen zorunluluklar dünyasını da yeterince bilmek ve kavramak durumundayız. Çünkü sınıflar, uluslar ve milliyetler, ezenler ve ezilenler, sömürenler ve sömürülenler var ve bütün bu çelişkilerden kaynaklı zorunluluklar dünyası ve sistemleri koşullarında bizleri sınırlayan şartlar da var. Aynı şekilde bizlerin yolunu açan avantajlı koşullar da elbette var. Sakın yanlış anlaşılmasın, bu zorunluluklara teslim olalım yada onları idealize edip kalıcı hale getirelim bağlamında söylemiyoruz. Aksine taktik ustalıklar gösterip köklü ve temelden stratejik tezlerimize hizmet etmesi anlamında bunu dile getiriyoruz. Yüzler hatta binlerce doğru taktik politikalar geliştirerek stratejik hedefe doğru ilerleme perspektifinden şaşmamalıyız. Yoksa doğru taktik politika adına, stratejimizi yiyip bitiren ve onu değersizleştirip stratejimizin yerine geçirerek taktikleri amaç haline getirip orada çakılıp kalan bir durumdan bahsetmiyoruz. Şimdi buradan ağırı Rusya’nın Ukrayna müdahalesine yönelik bir değerlendirme içerisinde olmalıyız.

Yine Luhansk ve Donetsk bölgelerine yönelik, hatırlatmakta fayda var ki, en küçük bir bireyinden grubuna, sokağından mahalle ve semtine, köyünden bucağına, ilçesinden iline, bölge ve yerellerinden merkezine kadar son derece yaygın yerel ve bölgesel özerklikler ve kendi kendini yönetim mekanizmaları karşısında, Kiev gericiliğinin tekçi hegamonik oligarklığını görmek durumundayız. Bunun yanında Rusya emperyalizminin Donbas’ taki yerel ve bölge halklarını sözde  savunma adına Ukrayna’ya karşı askeri savaş ile boyutlandırdığı saldırganlığına da karşı olduğumuzu belirtmeden geçemeyiz. Hem Rusya emperyalizmine, hem de başta ABD ve AB emperyalist sisteminin kuklası durumundaki Kiev gericiliğine karşı olduğumuzu baştan vurgulamak zorundayız. Emperyalistler ve onlara yedeklenmiş bilimum uşak rejimler ve işbirlikçilerinin kendi aralarındaki herhangi bir savaşın tarafı olmadığımız, olamayacağımız gerçekliğini görülmelidir.

Hali hazırdaki Kiev gericiliği, belli ki içerisinde neo nazi grupları ve çeteleri de ihtiva etmektedir. Öyle ki devletin önemli kurumları içerisinde de örgütlenmiş durumdadır. Ve bizzat bunları organize eden de ABD ve AB emperyalist güçleridir. Bu somut gerçeklik ve gelişmeler Kiev ve Donbas hattı üzerinden bu emperyalist güç bloklarının yayılmacı siyasetinden bağımsız ele alınamaz. Aslında bu tür rekabetçi ve yayılmacı politikalar bizlere hiç de yabancı değildir. Afganistan’da Rusya’ya karşı örgütlendirilip harekete geçirenler de, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Azerbaycan ve daha bir çok coğrafyalarda yaşanan gelişmeler de bunları göstermektedir. IŞİD’ e Ortadoğu ve dünya da biçilen rol de bunlardan bağımsız değildir. Tıpkı zamanında El- Kaide ve türevlerinde olduğu gibi. Aynı şekilde güncelde genel düzlemde IŞİD ile Rakka’da ki El- Nusra, Heyetu Tahriru’ş Şam, Sultan Murat ve bir dizi çetelerin bu emperyalist blok güçler ve onların sahadaki doğrudan örgütlenmesi ve transferlerinde rolü olan faşist Türk devletinin yürüttüğü kirli savaş gibi. Afganistan’da halihazırdaki Taliban ile ABD, Katar, AB ve Türk devletinin pazarlıkları ve izledikleri politikalar da bunun açık örnekleridir.

Dünyamız halihazırda çok kutuplu uluslararası emperyalist tekelci bloklar arası bir kapışma arenasına dönüştürülmüştür. Sadece Ukrayna, Donbas, Kırım değil, Ortadoğu, Suriye, dört parça Kürdistan, Irak, Yemen, Libya, İspanya, Katalonya, Hong Kong, Afganistan bunlardan bir kaçıdır. Emperyalist bu bloklar ve hempaları arasındaki dalaşın bir parçası olmadığımız, olamayacağımız gibi, bizzat kendi ülke ve coğrafyalarımızda hakim ulusların egemen sınıf ve kliklerinin çıkarları uğruna böylesi savaşların bir parçası da olamayacağımız bilinmelidir. Putin, Zelensky, Biden, Erdoğan, Scholz, Macron ve daha onlarcasını sayabileceğimiz faşist, gerici ve uşak sınıf ve kliklerin sömürü ve zulümlerinin asla bir parçası ve onların yedek lastikleri olamayacağımız bilinmelidir. Birleşmiş Milletler kılıfı altındaki oluşumların ise, bizzat emperyalist blok güç odaklarının yedek güçleri ve yan cepleri durumundaki kurum ve mekanizmaları oldukları gerçekliğini bilme durumundayız.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Savaşlar da dahil. Haklı ve meşru demokratik ve devrimci savaşların güncelliği ve ivediliği de kendini daha fazla dayatmaktadır. O halde bütün bunlara karşı, demokratik ve özgür iradeler birliği temelinde bir barışın da savaşım mücadelesini vermemiz gerektiği de yeterince açıktır. Bu bilinçten hareketle, istisnasız olarak nüfus oranlarına da bakılmaksızın en küçüğünden en büyüğüne bütün ulus ve milliyetlerin kendi kaderlerini tayin hakkı, bütün ulus ve milliyetlere mensup işçi ve emekçilerin kardeşliği ve barışı da temel şiarımız olmalıdır. Emperyalist kapitalist egemenler ve işbirlikçi faşist ve gerici güç odaklarının sahte barış ve savaşları karşısında, temel şiarımız böyle olmalı ve bunun mücadelesi ve savaşını yürütmeliyiz. Dünyanın neresinden olursa olsun bu temelde devrimci komünist enternasyonalizm bayrağını dalgalandırmalıyız. Nerede olursa olsun oralardaki devrimci ve komünistleri ve ezilen ve sömürülenleri ile birleşik mücadele perspektifiyle hareket etmeliyiz.

 1. Bölüm Sonu

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir