Helalleşme mi Dediniz? / Hayrettin Bakış

Açıktır ki, seçim sathı mahalline girildiği süreçte burjuva faşist parti liderlerinin “helalleşme” çağrıları samimi değildir/olamaz da. Ezilenlerin, TC’nin faşist teröründen mağdur olanların, tepki ve öfkelerini yeniden düzen içine çekme çabasının ürünüdür.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “geçmişte partimizin de hataları oldu” açıklamasıyla paylaştığı videoda “helalleşme yolculuğuna çıkma kararı” aldıklarını duyurdu. Bu ilk konuşmasının özeti olarak Kılıçdaroğlu “Ben ömrümde, ülkemizde nefreti ve sevgiyi gördüm. Artık sevgi kazansın istiyorum. Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır. Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” dediği konuşmasının bir yerinde de “Uzun süredir düşündüğüm bir konuyu sizlerle samimi bir şekilde konuşmak istiyorum. Hepimizin artık malumu, önemli bir değişim kapıda. İktidar değişiyor. Ancak iktidarlar hep değişti ama bu ülkenin makus talihi hiç değişmedi. İşte bu yüzden hayatımın bu aşamasında iktidara gelmekten çok daha önemli bir vizyonum var. Bu ülkenin bu makus talihini değiştirmek istiyorum” ifadelerini kullandı.

Bu video konuşması sosyal medyada yer aldıktan sonra haftalardır Kılıçdaroğlu’nun bu mesajı konuşuluyor. Köşe yazarlarından tutun da TV programlarında katılımcılara kadar herkes bu sözlerle Kılıçdaroğlu’nun ne denmek istediğini tartışıyor, yorumluyor.

“Helalleşme” İslam dinine ait bir kavram. İslam’a göre bir insanın cennete gidebilmesi için hiçbir “günah”ının olmaması gerekir. Bunun için kişi çevresinden “helallik” ister ve varsa bir hatası affedilmesini talep eder. Ya da kişi öldüğünde yine “cennet”e gitmesi için cenaze törenine katılanlardan “helallik” istenir.

Kişi yaşamadığı için din görevlisi onun adına geride kalanlardan ölenin bir hatası varsa “helallik” isteyip ölenin affedilmesini ister, cemaat de genelde “hakkını helal eder” ve kişi “günah”larından arındırılır.

Bu açıdan bakarsak, K.Kılıçdaroğlu’nun söyleminin temelinde CHP’nin günahlarının affedilmesi istemi vardır. “Geçmişte partimizin de hataları oldu” açıklaması tam da bunu dile getiriyor. CHP Genel Başkanı’nın bu açıklamasının temelinde toplumda başlayan erken genel seçim ve olası bir seçimde, AKP’nin iktidardan düşmesinin “kaçınılmaz” olduğu psikolojisinin olduğu artık bilinen bir gerçek.

Oyların 50+1’ini kazanan adayın cumhurbaşkanı olabileceği, aksine seçimi kazanmanın mümkün olmadığı bu seçim sisteminde, mevcut hiçbir partinin tek başına seçimi kazanması olasılığı bulunmamaktadır.

Her partinin bir arayış içinde olduğu ve ittifaklar kurduğu bu koşullarda, bir yanda Cumhur İttifakı, diğer yanda Millet İttifakı daha şimdiden seçim yarışına girmiş bulunuyorlar. Her iki ittifakın da seçimi kazanma imkanı görülmüyor. Bu koşullarda seçimin kilit partisi HDP’dir. Her iki ittifakın da HDP’nin oylarının peşinde koştukları da artık bir sır değil. Bir yandan HDP’nin yanında olmaktan öcüden korkar gibi korkanlar, diğer yandan da her fırsatta HDP’ye göz kırpmaktan geri kalmıyorlar.

AKP’li R.T.Erdoğan, Amed ziyaretinde “masayı biz devirmedik” diyerek, yeniden, masaya oturabileceklerinin mesajını verirken, CHP de “helalleşme” mesajı üzerinden hem Kürt halkından hem Alevilerden ve nihayetinde tüm baskı ve zulüm gören kesimlerden affını isteyerek hükümete gelmek istiyor.

CHP, son 19 yıldır hükümette değil. Ama bu, CHP’nin 93 yıllık cumhuriyet tarihinde “günahsız” olduğu anlamına gelmiyor elbette. TC’nin kurucu unsuru olan CHP’nin ideolojik olarak Kemalizm’in temsilcisi bir parti olarak işlediği suçlar, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı demokrasi güzellemeleriyle unutulacak cinsten de değil.

Kemalistler daha iktidar olur olmaz tüm toplumu baskı altına aldılar. TC’nin adında “cumhuriyet” olması hiçbir şey değiştirmiyor. Kemalistler iktidarlarını sağlamlaştırdıktan sonra sayısız katliam yaptılar; Kürtler ulusunu kırımdan geçirdiler. Aleviler katledildi. Dersim kana boyandı.

Azınlıklar ülkeden sürüldü, mallarına el kondu. Devrimciler işkencelere maruz kaldı. İdam edildi. Hapishaneler her zaman işkence merkezleri oldu. Kadınlar katledildi. Değişmeyen faşist baskı ve katliamlar 93 yıldır aralıksız devam ediyor. CHP yerine bugün AKP’nin benzer politikayı sürdürmesi ile geçmişte CHP ve tüm burjuva partilerinin yaptıkları aynıdır. Aralarındaki nicel fark, sorunun özünü değiştirmemektedir.

Seçim sathı mahallinde helalleşen helalleşene…

Helalleşme videosunun ardından yaşanan tartışmalar üzerine K. Kılıçdaroğlu bir açıklama daha yaptı ve bu kez de “Helalleşme ile hukuku karıştıranlar oldu. Helalleşmek yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek demektir. Bunu yarası olan topluluklara yapacağız. Hukuk başka. Kim ne suç işlediyse onun karşılığı hukuktur. Hukukla helalleşmeyi karıştırmamak lazım” ifadelerini kullandı.

Ve “helalleşme” kavramıyla kimleri kastettiğini de örneklendirdi ve ”28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz, ikna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboski’yle helalleşeceğiz. Hukuk başka, helalleşme başka. Devlet, insanlara tazminat ödeyecek ama bir taraftan da helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz’ın ailesiyle, Oğuz Arda Sel’in annesiyle, Ahmet Kaya’yla helalleşeceğiz” dedi.

Kılıçdaroğlu CHP’sinin bu söylediklerini yapması mümkün mü? Bunun mümkün olmadığı açık. CHP, hükümet olsa dahi hiçbir yaşananı silemeyeceği gibi hiçbir pişmanlık da duymaz. CHP, Kürt halkına, Alevilere ve azınlık inançlara, Ermenilere, kadın ve LGBTİ+lara, mültecilere, hapishanelere tıkılan devrimci ve yurtseverlere, ölüm-yaşam cenderesi arasında sıkıştırılmış işçi ve emekçilere ne diyecek-ne yapacaktır? Bu açıdan slogandan öteye gitmeyen söylemlerin yaşamda bir karşılığı yoktur.

Açıktır ki, ezilenler, baskıya uğrayanlar, katliamdan geçirilenler, yok sayılanlar ne CHP’yi ne AKP ne de bu faşist düzenin bir parçası olmuş hiçbir parti ve kişiyi affetmeyecektir. CHP, hükümet olmak için faydalanmak istediği AKP tabanıyla “helalleşme” adımları atabilir ancak aynı CHP, bu faşist devletin bir parçasıdır. 93 yıllık cumhuriyet boyunca yapılan tüm katliam ve baskıların bir parçası ya da bizzat uygulayıcısı olan CHP, ne zaman “devletin bekası” gündeme gelse devletin yanında olmaktan çekinmemiştir.

Aynı şekilde 19 yıl boyunca da AKP’nin yanında yer almıştır. Hiçbir zaman “sosyal demokrat” bir parti olmamış, hatta 2002 yılından bu yana AKP’nin payandası konumunda yer almıştır. Hatırlanırsa, 2002 yılında AKP, hükümete geldiğinde cezası olduğu için milletvekili olmayan R.T.Erdoğan’ın milletvekili olması için ilgili yasanın değişimine ön ayak olan CHP’dir.

Bununla da bitmiyor; Dokunulmazlıkların kalkmasında AKP’ye verdiği destek, Gezi İsyanında gösterdiği kararsızlık ve kitleyi sokaktan çekme girişimleri, Haziran seçimlerinin arkasından başlayan koalisyon kurma çabaları sürecinde AKP’nin oyalama taktiğine ortak olması, Kasım seçimlerine giden süreçte yaşanan anormallikleri sorgulamaktaki isteksizlik, 15 Temmuz’dan sonra Yenikapı Mitingiyle AKP’ye verdiği destek, AKP’nin Gülen Cemaati’yle yaptıklarını aklayan tutumu, OHAL karşısında gösterdiği teslimiyet, referanduma gidiş koşulları-sonuçların çalınmasını kabullenmedeki kolaycılık, HDP’lilerin tutuklanması karşısındaki suskunluk-onay ve defalarca sınır ötesi operasyona evet demesi vb. tüm bunlar CHP’nin işlediği suçların sadece küçük bir parçasıdır.

Üstelik bu sahte helalleşme söylemini ilk defa Kılıçdaroğlu dile getirmiyor. Aynı söylemi R.T.Erdoğan da her fırsatta dile getirmiş ve yaptıklarının unutulmasını istemişti. R.T.Erdoğan, 14 Mayıs 2021’de; “Kısıtlamalardan etkilenen esnaflarımızın bir kısmı ile turizm sektörümüze de bu zor dönemde ayakta kalabilmeleri için her türlü desteği vermenin gayreti içerisindeyiz. Buna rağmen sıkıntıya düşen esnafımız, çalışanımız olduysa hepsinden helallik istiyoruz” demiş ve ”#HelalEtmiyorum” tepkisiyle karşılaşmıştı.

Açıktır ki, seçim sathı mahalline girildiği süreçte burjuva faşist parti liderlerinin “helalleşme” çağrıları samimi değildir/olamaz da. Ezilenlerin, TC’nin faşist teröründen mağdur olanların, tepki ve öfkelerini yeniden düzen içine çekme çabasının ürünüdür.

Toplumsal barışın sağlanmasının, bir arada yaşamanın, ulus ve azınlıklara haklarının verilmesinin, açlığa ve yoksulluğa dur denmesinin, kadının özgürleşmesinin ve nihayetinde ülkemizin emperyalist boyunduruktan kurtulmasının yolu demokratik halk devrimi perspektifiyle mücadeleden geçmektedir.