15-16 Haziran: İşçi sınıfının kitlesel, görkemli kalkışması / Oya Açan

15-16 Haziran, Türkiye işçi sınıfı tarihinin en kitlesel, en görkemli direnişlerinden biridir. O, “Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün”dür. İşçi sınıfının bu görkemli tarihsel eylemi, burjuvazinin sendikalar kanunuyla toplu sözleşme, grev ve lokavt kanunlarını değiştirmeye kalkması üzerine patlak verdi. Yapılmak istenen değişikliklerle işçilerin sendika seçme özgürlüğü yanında TİS ve grev hakları kuşa çevrilmek isteniyordu.

Sınıfın buna tepkisi sert oldu. İstanbul’un yanı sıra Gebze ve İzmit’teki fabrikalarda üretim durmakla kalmadı, işçiler on binler halinde caddelere aktılar, yolları ve meydanları zaptettiler. DİSK’in çağrısıyla 15 Haziran günü 70 bin civarında işçi harekete geçti. Eylemler 16 Haziran’da da devam etti. İki gün süren eylemlere 150 bin kişi katıldı.

15-16 Haziran yıldan yıla yaygınlaşan ve yükselen bir eylem grafiğinin doruk noktasıydı. 15-16 Haziran, Kavel, Demirdöküm, Ülker, Singer gibi, öncü ve militan çıkışların üzerinden yükseliyordu.

Burjuvazi ve devlet cephesi

“Telefonlar, telsizler çalışıyor, gözlemci olarak yollara çıkarılan görevliler, amirlerinin odasına ceketlerini düğmeleyerek, kravatlarını düzelterek giriyor ve değişik haberleri, soluk soluğa heyecan duyarak bildiriyorlardı:

‘Fabrika avlusunda beşi bir araya geldi, fısıldaştılar, ayrıldılar, az sonra bütün dairelerde işler durdu, ‘Oturma Grevi’ başladı. Ama bununla da yetinmediler, ‘Kanun değişinceye kadar direneceğiz’ diye bağırarak cümle kapısını açtırdılar, sokağa çıktılar.’

‘Maden-İş, Lastik-İş, Kimya-İş, Gıda-İş sendikalarının temsilcileri hareketi başlatmış efendim… Fabrika müdürlerinin beyanı bu efendim. Basın-İş ile Hür Cam-İş sendikaları da üyelerini sokağa çıkarmış efendim… Hayır efendim, henüz hiçbir vukuat yok efendim. Yalnız postanenelere yüzlerce telgraf verilmiş efendi. Sayın Cumhurbaşkanı’na, Başbakan Beyefendi’ye, bir de Milli Güvenlik Kurulu’na efendim, protesto telgrafları vermişler efendim. Memurlar telgrafları çekmeden müdürlerine göstermişler efendim. Hayır efendim hiçbir hakaret, hiçbir suç unsuru yokmuş telgraflarda… Peki efendim, bendeniz Kartal-Gebze bölgesine hareket edeceğim efendim…’

‘Kartal’da Başbakanımızın biraderine ait olduğu söylenen Haymak Fabrikası’nda çatışma oldu efendim. Türk Demir Döküm, Sungurlar, Otosan, Singer, Arçelik, Hover, Rabak, Profilo, Philips, Elektro-Metal, Uzel Traktör, Magirus, Gıslavet, AEG-Eti, Türk Kablo, Aygaz, Grundig, Simko, Auer, Çelik Endüstri… İşçi sayısı mı? 70-80 bini bulur efendim…’

Direnişçi işçilerin dilinden…

“İzmit’ten işçiler yürüyordu. İstanbul’da Demirdöküm, Sungurlar, Auer, Pancar Motor… yarımşar saat arayla yürüyüşe çıktılar. Haliç’i düşün… Tüm fabrikalar birbirlerine haber vererek gidiyor. Bir tanesi boşaldı mı arkasından öbürü, öbürü diye devam ediyor.

Mevcut düzene karşı bir mücadeleydi bu. İlk önce Demirdöküm ve karşısında Elektrometal çıktı yürüyüşe. Demirdöküm’ün karşısındaki gecekondu bölgesindeki işçiler indi; karısı, çoluğu-çocuğuyla. Bahariye Mensucat, Balata Fabrikası, Rabak. İşçilerin hareket edeceği yerler biliniyordu. Kâğıthane işçileri hareket edecek, biz bilirdik, Demirdöküm işçileri öncülüğü yapıyorsa, birçok fabrikayı sokağa dökerler. Kablo fabrikaları, Singer var, Gebze işçileri var.

İki yakanın işçileri birleşmesin diye köprüyü kaldırdılar. İzmit’ten gelen işçilerle bu taraftan Topkapı’dan ve Alibeyköy’den gelen fabrikaların birleşmemesi ve büyük bir güç haline gelmemesi içindi bu. Biz Sungurlar’dan çıktık yürüyüşe. Kelimelerle anlatılmayacak bir duygu. Bu sistemin karşısında mutlaka bizi esenliğe çıkaracak bir sistemin olduğunu düşünüyorduk.”

*

Beyaz önlük ve ayakkabılarımızla ‘haydi’ lafını duyar duymaz çıktık. İşçileri temsilcileri olarak biz yönlendiriyorduk. Topkapı’daki ampul fabrikasının önüne gelince oturun dedim, bembeyaz önlükleriyle insanlar dalgalanıp oturdular. Polis kordonuna alındık. Geri dönmek üzereyken biz buradan geçeceğiz diye karar verdik ve kadın-erkek el ele, kol kola kenetlenip polisi yardık. Askerleri de geçtik. Bunları nasıl yaptık, hâlâ anlamış değilim!.. Keşke 17’sinde de yürüseydik…” (Nurten Arıcan Abdi İbrahim İlaç Fabrikası işçisi, Kimya-İş’in işyeri temsilcisi.)

“…Kör ve sağır çelik yığını halindeki bir tank, akan insan nehrinin yatağındaki son gediği de ağır ağır ilerleyerek kapatmak üzere. Tankla burun burunayız! Yüzlerce el çelik paleti tutuyor. Tankın üstünde askerler, ellerinde silah, parmakları tetikte! Kara önlüklü bir işçi kadın attı kendini tankın önüne! ‘Çiğne beni, çiğne!’ Bir an duraksıyor tank. Saliselik bir süre. İşçiler uçtu mu, sıçradı mı, şahlandı mı? Elleri tetikteki askerlere sarılıveriyorlar. Kara önlüklü genç kadın paletin önünde. Şimşek gibi bir kadın sesi: ‘Çiğne beni, çiğne!’” (Kemal Yalçın)

*

“Kitaplarda, romanlarda okuduğun ama bizden önceki kuşakların hiçbir şekilde bu çapta tanık olamadığı birçok şeye biz tanık olduk. Belki bir devrimin olabileceğini, bir hayalin dışında bu gücü görmek… Gerçekten bir şeyin yapılabileceğini ve bunun bir hayal olmadığını hissettik.” (Jülide Aral)

*

İşçilerin kararlılığının dindirilememesi üzerine İçişleri Bakanı, Vali ve DİSK yöneticileri İstanbul’da toplantı yaptı. 16 Haziran akşam üstü İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edildi. 21 DİSK yöneticisi gözaltına alınırken, 5 binin üzerinde işçi önderi işten atıldı. Yasa değişikliğine direnen pek çok fabrikanın işçisi üretimi durdurma eylemine devam etti. Bu nedenle bazı sanayi bölgeleri askeri birlikler tarafından denetim altına alındı.

O günün DİSK’inin yerinde bugün yeller esiyor

İşçi sınıfının taşeronlaştırma ve özelleştirmelerle başlayan ve mevcut sendikal anlayışın da buna paralel olarak iyice çözülüp sarılaşmasıyla derinleşen örgütsüzleştirme hali -gelinen nokta itibariyle- neredeyse tüm tarihsel kazanımların gaspının sınırlarındadır. Kıdem tazminatı gibi bir hakkın bile gasp edilmesinin gündemde olduğu, sosyal güvenlik sisteminin tasfiye edildiği koşullar bunlar. Sınıfın örgütsüzleşmesinin derinliği büyüdükçe saldırılar da tırmanıyor.

Fakat 2022’nin ilk günlerinden başlayarak bu örgütsüzlük halinin dip noktasından yeni bir örgütlenme arayışı filizleniyor. Son dönemde yaşanan direnişlerin hemen hepsi, çıkışını sendikalaşma ve buna yönelik kıyımlardan alıyor. Bel Karper, Sinbo, İndomie Adkotürk, Mitsuba, vb. metal fabrikaları, Uğur Tekstil, Özat Tekstil, Lila Kağıt… uzayıp giden bir liste var. Bu listeden de anlıyoruz ki tüm kazanımları elinden alınan işçi sınıfı şu ya da bu şekilde yeniden örgütlenme yönelimine giriyor. Sendikaların sarı pratiklerine rağmen bundan vazgeçmiyor.

Kısacası, İstanbul’dan Antep’e, Sivas’tan Amed’e, ülkenin dört bir yanında işçiler, emekçiler hakları ve kazanımları için direnmeye devam ediyor. Tekstil işçilerinden kargo işçilerine, maden işçilerinden moto kurye işçilerine, enerji işçilerinden inşaat işçilerine kadar her emek kolundan işçilerin hakları için, onurları için yeni 15-16 Haziran’ları mayalayacak günlere doğru yol alıyoruz.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir