İşçi emekçi dalgasını büyütmeye!.. / Oya Açan

İşçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin işsizlik, yoksulluk ve sefalete karşı tepkileri son bir aydır birbiri üstüne binerek, yayılıp genişleyerek büyüyor. Halkın yaşamını cehenneme çeviren hayat pahalılığı ve adeta otomatiğe bağlanmış zamlar yüzünden ‘geçinemiyoruz’, ‘barınamıyoruz’, ‘işsiziz’ çığlıkları sokağa çıkıyor.

Toplumsal tepki, öfke ve protestolar kuşkusuz salt ekonomik yoksunluk ve açmazlardan kaynaklı değil. Bunlar bıçağın kemiği geçtiği, bardağın taştığı kesitlerde gösterilen tepkiler. Faşist rejimin hayatın her alanını baskı, sömürü ve zorbalıkla çitlediği, savaş yağma ve yıkım politikalarıyla insanları adeta soluk alamaz hale getirdiği bir ortamda, sırtın duvara dayanmasının yarattığı patlamanın dışa vurumlarıdır yaşanan.

Aslında çok uzun yıllardır birikerek büyümüş dipten gelen bir dalganın ayak sesleri bunlar. İş bırakmalar, fabrika işgalleri, elektrik ve doğalgaz faturalarına isyan Eskişehir’den Adana’ya, Mardin’den Aliağa’ya, Doğu Bayazıt’tan Urfa’ya, Antep’den Hopa’ya kadar uzanıyor. Hapishaneye dönüştürülen fabrikalara, cehenneme dönüştürülen hapishanelere karşı birikmiş isyan var bu kitle öfkesi ve tepkisinde…

Toplumun, bir avuç para babası dışındaki çok büyük bir kesimi, kriz ve pandemi kıskacındaki geniş işçi emekçi yığınlar, öfkelerini ve tepkilerini eylemli bir şekilde dile getiriyorlar, birbirlerinin eyleminden esinleniyor. Kazanımların yarattığı “direnirsek kazanırız”, “birleşirsek kazanırız” sloganlarında ifadesini bulan gerçeklik ve somutluk yeni bir mücadele hattı oluşturuyor. Emek kavgası Kürdüyle Türküyle, türbanlısı başı açık olanı, Alevisi Sünnisiyle, kadını ve erkeğiyle bütün işçi ve emekçileri el ele tutuşup omuz omuza vererek birleşik bir kavganın potasında buluşturuyor.

Dalganın gelişi ve kabarışı

Eylemlerin işaret fişeğini sendikal ihanete karşı sesini yükselten Çimsataş işçileri çaktı, ardından motokuryelerin eylemleri, Farplas işçilerininin fabrika işgali geldi. Görünen o ki bu dalganın kolay kolay çekilmeye niyeti yok! Daha doğrusu esas olarak örgütsüz ve en güvencesiz kesimlerle başlayan bu dalga bir süre sonra inişe geçmiş görünse de mevcut koşullar onun önümüzdeki aylarda daha kapsamlı ve sınıfın nispeten örgütlü ya da belirli bir mücadele birikimine sahip kesimlerini de kapsayarak yeniden kabaracağını gösteriyor. O nedenle de bu dalganın moral bozucu sonuçlarla baskılanması burjuvazi için olduğu kadar bizim için de kritik önemde.

Nitekim bütün bu eylem ve direnişler polis ve jandarma zoruyla bastırılmaya çalışıldı. Hatta Farplas’ta bir çete olan Türk Metal doğrudan patron eliyle devreye sokuldu. Buna rağmen işçi sınıfının çok genç bölükleri bu kısa sürede bile ciddi bir birikim oluşturdu. İşçi sınıfı ve emekçiler öncelikle devletin kimin devleti olduğunu bizzat deneyimleyerek öğreniyorlar. Bu devlet Mehmet Cengiz’lerin, Tuncay Özilhan’ların, burjuvazinin, patronların devleti. Onların çıkarlarının koruyucusu. Kürt halkının yıllardır bizzat deneyimlediği gerçeği Farplas’ın işten atılan bir kadın işçisi bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Ben polisi güvenliğimizi sağlayan bir güç olarak görürdüm, meğer patronun güvenliğiymiş esas dertleri…”

“Ertesi gün” korkusu

Önümüzdeki aylarda mevcut krizin daha kapsamlı ve derin bir nitelik kazanması kaçınılmaz. Bizler bu ilk dalganın birikimini, gözlem ve deneyimlerimizi gelmekte olan diğer dalgalarla daha ileri ve içerden bir ilişki kurmanın manivelası olarak kullanabildiğimiz oranda daha berrak devrimci sonuçlara ulaşmamız da kaçınılmazdır. İşçi ve emekçiler sokağa çıkmayı, bunun içinden birbirine temas etmeyi, kurtuluşun birleşik hareket etmekten geçtiğini bizzat yaşayarak deneyimliyorlar. Birleşik mücadele fikri onların bağrından filizleniyor. Devrim iddiası olan bizlerin bu fikri devrimci bir sıçramaya dönüştürmemiz deneyimlerimizi, aklımızı birleştirmekten geçiyor. Bu ilk dalga bizim için bu açıdan sarsıcı olmalı. Bilmeliyiz ki bu ülkede artık somut bir ertesi gün korkusuyla yatıp kalkıyor kitleler. Bu korkunun hangi toplumsal patlamalara gebe olduğunu bu ilk dalgayla görmüş olduk. Daha büyüklerine hazırlık açıdan uyarıcı olması gereken budur. Tam da bu noktada bunun muhasebesini yapmak dün olduğundan daha büyük bir ihtiyaçtır.

Krizin sadece ekonomiden ibaret olmayan kapsamlı hali kitleleri sarmış olan belirsizlikleri daha da büyütüyor. ‘Ertesi gün korkusu’nun en belirgin hissedildiği korkuların başında işsizlik korkusu geliyor. İşsizlik rakamlarına her gün işten atılanların sayısına baktığımızda, borcu/kredisi yüzünden işlerinden olmaktan korkan, bir gün çalışmasa aç kalacak insan sayısının ne kadar büyük rakamlara ulaştığını görebiliriz.

Hepimizi ezen, sömüren, insanlıktan çıkaran aynı sistem. Düşmanlarımızın da çıkarlarımızın da ortak olduğunu görmek yetmez; kilit önemdeki bu bilgiyi toplumun en geniş kesimlerine yaymak gerekir. Bizi birbirimize bağlayan halatları “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” yalın fikriyatını yaygınlaştırarak güçlendirebiliriz. Birbirimizin emeğine ve eylemine ihtiyacımız var. Daha doğrusu, tek ihtiyacımız olan bu! Şimdiden zengin biçimlerle propaganda edilen ve kitlelerin görüş alanına daha fazla sokularak genişleyen tüketici boykotları, eylem bilincini ve inisiyatifini de yaygınlaştıracaktır.

Yemeksepeti ve Hepsijet boykotları nasıl şaşmaz biçimde işe yaradıysa, daha öne sipariş veren insanların siparişleri kesmesiyle şirketlerin kârları düştüyse, toplumun geniş kesimlerinin sınıf kardeşlerinin yaşadıkları yoksunluklara yönelik yapıp ettikleri, onları da özgürlük-güvenlik ikilemine sıkışmaktan kurtaracaktır. Marksist önderlerin çok özlü biçimde vurguladığı gibi, “işçi sınıfı ya devrimcidir ya hiçbir şey!” Örgütlü eylemin, sınıfsal karşı duruş ve dayanışmanın kazandıracakları yanında bireysel çaba ve debelenmelerin hiçbir hükmünün olmayacağını herkes kendi deneyimiyle yaşayarak görüyor.

Bize düşen

Birleşik mücadelemiz açısından da bir okuldur söz konusu olan işçi-emekçi eylem dalgası. Yeni dönemin temel çizgilerini ortaya koyan bu okulda kitlelerin nasıl bir eğitimden geçtiklerini anlamak, nabızlarının sesini duyabilmek ve ona uygun bir pratik hareket planı, talepler bütünlüğüyle hareket etmek en başta bizler açısından kaçınılmazdır. Kitlelerin örgütsüz-kendiliğinden harekete geçen gövdesini ortak talepler ve hedeflerle buluşturabilmek en önemli görevimizdir. Dönemin ruhunu kavrayan sloganlar, ayrı ayrı akan kanalları tek bir birleşik mücadele kanalında buluşturacak talepler bütünlüğü ve her şeyden önce de tutkulu bir devrimcilikle kitlelerin içine dalarak onları buna örgütleme görevidir önümüzde duran.

Özcesi, Birleşik Mücadele fikri de, birleşik devrimin yolu da işçi sınıfı ve emekçi kitle eyleminden, tüketici boykotlarından ve kitleleri bu mücadelenin bir biçimde parçası haline getirmekten geçiyor.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir