Kriz buhrana evrilirken devrimci fırsatlara odaklanmak / Oya Açan

Neoliberal sistemin dünya çapında patlayan dikişleri yaşamın her alanını kuşatarak onu ‘sürekli bir kriz’ halinde devinmeye zorluyor. İşçi ve emekçilerin, ezilen geniş yığınların hızla yoksulluk ve açlık girdabına yuvarlandığı, çürüyen bir sınıf olan burjuvazinin ve kapitalist sistemin toplumsal dokuyu kemirip çürüttüğü bir toplumsal iklim söz konusu. Şimdi bu iklimi değiştirecek emarelerin çoğaldığı bir yol ayrımındayız. 2022’nin başında sökün eden işçi direnişleri, kadınların baş eğmez iradesinin bir kez daha kırılamadığı 8 Mart ve Newroz’a akan milyonlar bunun somut ifadesidir.

Türkiye’de faşist rejim bloku, ekonominin devasız görünen felaketi karşısında başka bir yol açmaya aday bu dinamiklerin kendi geleceği açısından nasıl bir “tehlike” yarattığının farkında. Üstelik krizin derinleşmesiyle birlikte bu daha da büyüyecek. Kendi krizini emekçi sınıfların sırtına yüklemekte uzmanlaşan kapitalizm ve onun siyasi temsilcileri bile bu emarelerden yola çıkarak işin eskisi kadar “kolay” olmadığının bilinciyle hareket ediyorlar. Önümüzdeki seçimler için siper kazma işini bu yüzden hızlandırdılar. İşlerinin  zor olduğunun farkındalar. Çünkü ne ekonomik-siyasi koşullar eskisi gibi ne de toplumsal tablo. Tam da bu nedenle fırsata dönüştürebilecekleri her krizi değerlendiriyorlar.

Dış politikanın gerçek anlamda iç politikaya dönüştüğü bir tablo var karşımızda. Rejim, halkın hiçbir şekilde ihtiyacı olmayan olmayan yollarla-köprülerle övünebiliyor, dış politikada yapıp ettiklerini içerideki prestijini güçlendirmenin ya da şovenizmi körükleyerek emekçileri körleştirmenin aracı olarak kullanabiliyor. Bu açıdan da Ukrayna meselesinde olduğu gibi önüne çıkan krizleri fırsata çevirmenin can havliyle işe koşuyor. Kürt özgürlük mücadelesi ve ezelden beri gözü olan Kürt topraklarına yönelik saldırı ve ona eşlik eden şovenizm kışkırtmalarıysa baki.

İçerdeyse özellikle Newroz’daki kitlesel, militan ve coşkulu ruha karşı sindirme girişimlerinde vites büyüttüler. Gözaltılar, fezlekeler, HDP binalarına saldırılar birbirini izliyor. Daha kışkırtıcı-düşmanlaştırıcı bir dil kullanmak buna eşlik ediyor. Harekete geçen, toparlanan, kırılmadığında daha güçlü bir soluğa dönüşebilecek olan tüm dinamiklere karşı saldırı dozunu arttıracaklarını hissettirecek bir tutum sergiliyorlar.

Fakat ekonomik krizin derinliği iki yakalarını bir araya getirmelerini zorlaştırıyor. Market raflarındaki fiyat değişikliklerini takip etmenin mümkün olmadığı bu koşullarda temel tüketim maddelerindeki KDV’lerde indirime gidiyorlar mesela. Bu indirimlerin sinek vızıltısı kadar etkisinin olmadığını biz de biliyoruz onlar da… Çünkü mevcut kriz KDV indirimi denilen göstermelik “iyileştirmelerden” fazlasını yapamayacakları derinlikte!

Nitekim KDV indirimine gidiyoruz diye büyük gürültü çıkarmalarının üzerinden gün bile geçmeden doğalgaza, dolayısıyla elektrik ve tüm tüketim kalemlerine yüzde 50 gibi büyük bir oranla zam bindirildi.

İşçi ve emekçiler açısından dirhem dirhem -o da yanılsatmanın ötesine geçmeyen- “iyileştirmeler” yapılırken patronlar için kesenin ağzı her zaman açık, iktidarın orada da denge tutturması giderek zorlaşıyor. Yandaş olanlar bile krizin ağır bir buhrana doğru evrildiğini görmenin paniğiyle nefes alıp veriyor. Burjuvazi içindeki dengeleri korumakta eskisi kadar hassas hareket etmeyen faşist iktidar, kendi yandaş sermaye kesimleri nazarında da yıpranmaya başladığının farkında olarak adım atıyor. O açıdan da özellikle bu kesimler için kesenin ağzını her daim açık tutuyor.

İşçi ve emekçiler açlıkla sınanırken patronlara, üstelik göstere göstere yağlı lokmalar, ballı teşvikler hazır ediliyor. Vergiden sigorta primlerine, arazi tahsisinden doğrudan nakit desteğine, yolların-köprülerin-havalimanlarının garanti bedelinin devlet kasasından ödenmesine kadar enva-i çeşit teşvik ve doğrudan parasal destek yandaşlara bol kepçeden dağıtılıyor. Kapitalizm kendi krizini iliğine kadar sömürdüğü işçi ve emekçilerin sırtına yüklemekteki uzmanlığını sürdürüyor yani. Geçtiğimiz yılın sonunda sergilediği vurgun operasyonuyla (hazine garantili vadeli mevduat fonu) yandaş sermaye gruplarına, döviz spekülatörlerine ve bankalara büyük voli imkanı sağlaması bile bu açıdan çarpıcıdır.

Günü kurtarmaya değil, stratejik anlamlar yüklediği önümüzdeki seçimlere hazırlanma kafasıyla adımlarını birbirine ekleyen rejim, bu kapsamda bir savaş hazırlığını da tam gaz sürdürüyor. Elbette bunu sadece seçim hazırlığı kapsamında yapmıyor. Ortaya çıkan her fırsatı Musul-Kerkük hayallerine katık etmek şeklindeki stratejik dürtüleriyle adım atıyor. Güney Kürdistan’da KDP işbirliğiyle hazırlığını yaptığı böyle bir savaşın pimini olası bir erken seçimin hemen arifesinde çekmeyi planlıyor. Bunun içerdeki yansımalarını kestirmek güç değil. Kürdistan’da girişeceği ve muhtemelen öncekiler gibi hezimete uğrayacağı bu işgal harekatı için basına yansıyan bilgiler bile çarpıcı.

İçerde bir kez daha Kürt halkına yönelik ırkçı şovenizmin körükleneceği, toplumsal-siyasal örgütlenmesinin dağıtılmasına dönük saldırıların vites büyüteceği, ilerici-devrimci güçlerin hedefe çakılacağı bir saldırganlıkla iç içe geçecek bir süreç tasarlanıyor.

Krizin derinliğiyle başka türlü baş edemeyeceklerini düşünüyorlar çünkü. Bu arada Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı “fırsatların” peşini bırakmıyorlar. Arabuluculuk koltuğuna oturmayı “bakın dünya siyasetindeki ağırlığımızı görün” şeklinde kullanıyorlar. Diğer taraftan bu savaşın ekonomik krizi derinleştirmesinin yarattığı korkuyu da enselerinde hissediyorlar. İHA-SİHA satmakla aşılamayacak bir krizin söz konusu olduğunu biliyorlar çünkü. Keza her iki ülke de gıdadan enerjiye kadar hem ithalat hem de ihracat açısından kritik önemde.

1 Mayıs’a bu gerilim ama aynı zamanda sınıf mücadelesinin yarattığı birikimle giriyoruz. İşçi ve emekçilerin açlıkla karşı karşıya oldukları bu koşullar, savaş politikalarıyla, kışkırtılacak ırkçılık ve şovenizmle üzeri örtülemeyecek kadar kavurucudur. Birleşik Mücadele Güçleri olarak bizler bu gerçeği görmeli ve savaşa, faşizme, ırkçılığa, şovenizme karşı kitlelerin yönünü 1 Mayıs alanlarına çevirecek bir seferberlik ruhuyla hareket etmeliyiz!

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir