NATO Zirvesi: Büyüyen tehlike ve sorumluluk / Oya Açan

“Soğuk Savaşa kıyasla daha tehlikeli ve daha öngörülemez bir dünyada yaşıyoruz. Avrupa’da sıcak bir savaşın sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görmediğimiz askeri operasyonlar mevcut.”

Bu sözlerin sahibi, emperyalist saldırı ve savaş örgütü NATO’nun genel sekreteri Jens Stoltenberg. O bu ifadeyi Madrit’te düzenlenen son NATO Zirvesi’nden sonra yaptığı basın toplantısında kullandı.

Stoltenberg’in sözlerine de yansıyan tablo gerçeğin sadece küçük bir parçası. Daha doğrusu, onun sulandırılmış bir ifadesi. Son NATO Zirvesi’nde -ve öncesinde- yaşananlar, bu demeçte diplomatik bir dille ifade edilenden çok daha ürkütücü ve mide bulandırıcı gelişmelerin yeni bir kanıtı oldu. NATO bu zirvede yeni bir strateji belgesi kabul etti. Düne kadar işbirliği yapılabilecek “stratejik ortak” olarak tanımladığı Rusya’yı bu kez NATO’nun “en tehlikeli düşmanları” arasında sayarak hedefe çaktı. Bununla yetinmedi, Çin’i de “stratejik düşman”lar arasında saydı. Bu saldırı ve savaş örgütünün Rusya’yı çevreleyerek sıkıştırma siyasetini bir adım daha ileri götürerek Finlandiya ve İsveç’i de içine alacak şekilde ahtapot kollarını Kuzeye kadar uzattı.

Başlıklar halinde işaret ettiğimiz bu gelişmelerin toplam olarak tek bir anlamı var: İnsanlığa büyük acılar ve felaketler yaşatacak olan yeni bir emperyalist savaş tehlikesinin büyümesi.

Savaş yeni başlamadı

Bu savaş aslında çoktan başlamış durumda. Daha önce Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen örneklerinde tanık olduğumuz şekilde ‘vekalet savaşları’ biçiminde sürerken şimdi NATO sekreterinin de dile getirdiği gibi Rusya-Ukrayna savaşıyla Avrupa’nın göbeğine taşınmakla kalmayıp daha dolaysız bir evreye geçildi. Bunun bir adım sonrası, rekabet halindeki emperyalist güçler ve merkezinde onların bulunduğu ittifaklar arasında dolaysız çatışmalar halini alması. Başka bir anlatımla, insanlığın 1914-1918 ve 1938-1945 arasında yaşadığı gibi dünyanın dört bir yanına yayılıp muazzam can kayıplarına ve büyük yıkımlara yol açacak -muhtemelen değişik çapta nükleer silahların da kullanılacağı- 3. bir emperyalist dünya savaşına dönüşmesi! NATO’nun izlediği saldırgan yayılma stratejisi ve yaptığı son strateji değişikliğinin bundan başka bir anlamı yok.

Bu tehlike, durduk yerde ortaya çıkmış değil. Onun gerisinde emperyalist-kapitalist sistemin derinleşen krizi yatıyor. Üstelik bu kriz sadece şiddet ve derinlik bakımından değil, emperyalist burjuvazinin sistemin yapısından kaynaklanan krizini ötelemek için başvurabileceği yolların ve hareket alanının alabildiğine sınırlı hale gelmesiyle de öncekilerden farklı. Çürümüş bir sistem olarak tarihsel bakımdan ömrünü doldurmuş kapitalist emperyalizmin siyasal ve fiziksel bakımlardan da belirgin bazı sınırlara dayanmış olması krizin şiddetini ve derinliğini katmerlendiren bir etken. Bu hem dünya çapında mutlak hegemonya ihtiyacını, dolayısıyla rekabeti keskinleştiriyor hem de -yeni bir dünya savaşı olasılığının büyümesi başta olmak üzere- bu rekabetten kaynaklanan riskleri büyütüyor.

Bu anlamda, insanlığın geleceği açısından tarihin çok kritik bir eşiğindeyiz.

Tehlikeler-fırsatlar diyalektiği

Böylesi eşikler, büyüyen tehlikeler yanında tarihsel fırsatları da içlerinde taşır. Örneğin, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı Çarlık Rusyası gibi “yıkılmaz” görünen gerici bir kalenin Ekim Proleter Sosyalist Devrimi’yle darmadağın edilmesine yol açmıştı. Onun rövanşı olarak patlak veren 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ardından sosyalizmin bayrağı bu kez dünyanın üçte birinde dalgalanır hale gelmişti.

Ne var ki, bu sonuçların hiçbiri kendiliğinden ortaya çıkmadı. Her ikisinin de temelinde tarihin akışını zamanında öngörerek süreçlere bu bilinçle hazırlanan devrimci irade yatar. Dolayısıyla eğer tarihi doğru okuyup ondan doğru sonuçlar çıkaracaksak, ağırlaşan kriz koşullarının beraberinde getirdiği tehlikelerin bertaraf edilmesi yanında, ortaya çıkacak fırsatların emeğin ve insanlığın kurtuluşu doğrultusunda değerlendirilmesinin de bütünüyle devrime öncülük sorumluluğunun kavranışına bağlı olduğu gerçeği bilincimizde çok net ve açık olmalıdır.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir