Kendine sahip çıkan toplum “öz savunmalı” toplumdur / Sinan Dersim

Esasında artı söylenecek söz çok azdır. Deneyimlediklerimiz bize devasa bilinç kazandırmıştır. Ama bu bilincin önündeki temel engel kendi bireyselliğimiz ve örgütselliğimize doğru bakamayışımızdandır. Bir başarı kat edemiyorsak ya da gelişemiyorsak eylem pratik duruşumuzla alakalıdır. Hayat donuk değil, akışkandır. Sürekli kendi iç enerji farklılığıyla çatışık sıçramalıdır. Bazen durağanlaştığını sansak ta o durağan değildir, farklı ve bizim anlamakta güçlük çektiğimiz bir yolda yol almaya devam ermektedir. Biz sorun var deriz, var dediğimiz sorun sen beni anlamıyorsun der gibi karşımıza dikilivermektedir. Yanılgılı kör perdeliğimizle dikilen sorunu görmez oluruz. Aşamadığımızı söyleriz, aşma noktasında doğru bakış, ele alış geliştiremediğimizden, aşamadığımızı çoğu zaman düşünür yanılgı içinde oluruz. Kendimizden değil, dışarıda kusur hatta arar kendimizi kusursuz sayarız. Temel engel olan tarzımız olduğunu görsek te bunu kabullenmek, kendimize yedirmek oldukça zor gelmektedir. Küçük burjuva korkaklığı açmazlığıdır işte bu. Düşüncenin dağınıklığı eylemsizliği de bundan kaynaklıdır.

Türkiye devrimci harekettin en büyük sorunu kendiyle alakalıdır. Savaştığı sistemi tanınmamayla ilgilidir. Devletli sol alışkanlığını aşmayan bir raşitizm hastalığıyla muzdariptir. Kemik erimesi içindedir. Dünya ve tarih bilinci eklektik, sübjektif, olgucudur. Böyle olunca kendini hep tekrar edip durur. Teori pratik uyumsuzluğu içindedir. Zihin öngörü birbirini beslemez, aydınlık bir bakış sunmaz. Diyalektiksel başkalaşım, düşüncenin evrimiyle uyumlu değildir. Komünist manifestoya hayrandır, Komünist manifesto hayranlığıyla çakılan kalandır. Paris komününe sevdalıdır, sevdalı olduğu Paris Komününü nasıl güncelleştireceğini anlamakta zorlanandır. Bolşevik devrimini işçi sınıfın zaferi olduğunu görür ama bu zaferin iktidarla, tekelleşmeyle nasıl yozlaştığını ve çoğunluk adına azınlık yönetmeninde sosyalizm olmadığını kavramaz ve o proletarya iktidarında vazgeçmeme, medet ummayı platonik aşk tutkunluğuyla yaşar/ yaşamaya devam eder. Tarihin döngüsel tekerliğin dogmatik kavrayış, oluşuyla açmaz bir durağanlık hapsi içindedir. Devrimci bağlılık ve kararlılık düzeyi sol muhalefetçiliğin çok gerisinde seyir etmekte ve devrim hareketi olma, devrim gerçekleştirme militan iddiasında zayıf düşer duruma gelmektedir.

Buradan BMG çalışmalarına gelmek istiyorum. BMG bileşenleri yukarda yazdıklarımıza yakın duruş içindedir. Öncü olmanın doğru pratikle ancak gelişebileceğini bilseler de kendini öncü kılma, kolektif öncü kılma arasında sıkışıp kalmış durumdalar. Bu sıkışmışlık nedeniyle rol misyon tartışmaları güncel tartışmaların önemli yerini almaktadır. Bu tartışmalar daha çok kendini öncü kılmayı önceleyen sonuca götürmekte, Kolektif öncülüğü geriye itmektedir. Türkiye ve Kürdistan koşullarında ağır bir savaş sürüyor. Kolektif öncülüğe acil ihtiyaç vardır. Ama bu görülse bile buna denk bir olgunluk içinde bir yoldaşlaşma gelişmemektedir. Savaşın sadece silahlı iki güç arası bir savaş olmadığı da bilinmektedir. Faşist rejimin toplumla ciddi bir savaş içinde olduğu da görülmektedir. Ama buna denk bir devrimci radikal adımın atılmaması da ortadadır. Faşist rejim toplumla girdiği kör savaşta, egemenliği sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Birey, aile, akraba, dost, yaren değerler tamamıyla yok etme savaşıdır bu savaş. Yani toplumu toplum yapan ne kadar ahlaki politik değer varsa bu değerlerin yok edilme savaşı olmaktadır. BMG komple böyle görmese, bakmasa ve toplum sorunları sadece söz düzeyiyle dile getirmiş olur. Toplumun yaşadığı, yaşamakta olacağı sorunları görmeyen, eğilmeyen durumda kalır. Bilinçli kolektif öncülükle bilinçli toplum bilincini açığa çıkarma çalışması BMG’nin yegane çalışması olmasa elinde olanı da bir bir tüketir. Toplumun ahlaki politik dokularıyla oynama savaşına karşı BMG ses olmasa, tavır tutum koymasa öncülüğü de fazla anlamlı olmaz. Biliniyor savaş uzatıldıkça yozlaşmanın derinleştiğini. Yozlaştırma üzerine savaş kendini yürütür. Sınır köylerine kadar fuhuşsun yaygınlık kazanması ve devrimcilerin, Kürt özgürlük hareketin ilk çıkış yaptıkları yerlerde bu kadar yaygınlaşması,  faşist rejimin özelde

Kürt  başka kadınları düşürme, komple bir toplumu düşürme özel faşist rejim uygulamasından başka ne anlama gelmektedir. Bu sonuç bizlere savaşın ne kadar ciddi yozlaştırıcı, çürütücü duruma geldiğini göstermektedir. Her mahalle, semt, köy ve ailenin ahlakını yozlaştırıp, toplum tamamıyla teslim alınmak istenilmekte! Toplumun ahlaki politik dokularıyla oynayan faşist özel savaş aygıtı çürümüş toplum, çürüyen toplum üzerinde saltanatını daimi kılmak istemektedir. Bu denli ağır ve derinlikli olan bu savaş karşısında devrimcilerin, sosyalistlerin, demokratların, yurtseverlerin ve kısaca ben insanım, insanlıkta ısrar ediyorum diyenlerin tutumu ne olmalıdır. BMG’nin tutumu ne olmalıdır? Tutum bir iki sloganla olacaksa ve bu bir iki sloganla sınırlı kalacaksa o zaman BMG varlık sebebini sorgulayabilmelidir deriz. Neden Faşist rejimin özel savaşına karşı öz savunma örgütlülükleri geliştirilmesin. Toplum kendini savunur duruma gelmesin. Neden öz savunma örgütlülükleri yaygın şekilde sivil itaatsizlik eylemleriyle kendini pratik içinde görünür kılmasın. Mahallemi, köyümü, semtimi, fabrikamı, okulumu ve kısacası nerde yaşıyorsam, yaşam alanımı ben korurum demesin. Öz savunma bilinçli örgüt, bilinçli toplum eylemi, toplumun kendini devlet dışı, kendi kendini koruma halidir.

O kadar mı zayıflamış bir gerçeğiz. O kadar mı biçare devrimci, sosyalistler, yurtseverler durumdayız ki Faşist özel savaşın kanlı dişleri, pençeleri altında inin inim inleyen halkımıza, halklarımıza bu kadar kayıtsız duruma düşmekteyiz. Belki gücümüz her yerde olmayabilir. Ama olduğumuz yerde neden öz savunma duruma geçmiyoruz. Neden olmadığımız yerlerde öz savunma müfrezeleri olma çalışmasını yapmıyoruz bunu kendimize sormanın zamanı gelmedi mi? Elbet geldi ve kirlilik tüm toplumu yutmuş durumdadır. Bu kirliliği temizleyecek yegâne güç devrimciler, demokratlar, yurtseverlerin yekvücut örgütlü duruş çıkışıyla mümkündür. O zaman yapılması gereken ve ilk elde yapılması gereken Fuhuşla mücadele etmeyi sivil örgütlü bir irade olarak kendimizi ortaya koymak, karşı çıkışı her yerde başlatmak acil görev eylem olmalıdır. Uyuşturucu çetelerine karşı toplumun öz savunma gücü halinde kendini örgütlemek yegâne görev olmalıdır. Yaygın olarak ‘Birleşirsek Kazanırız’ sloganını bu yönüyle birleştirmeli eylem olarak öne çıkarmalıyız.’ Birleşirsek kazanırız’ sloganın söz düzeyinde çıkarıp örgütlü eylem ve öz savunma düzeyine getirmek görev sayılmalıdır. Bu yapılırsa, gerçekleştirilirse işte o zaman‘ Birleşirsek Kazanırız’ sloganı tam yerine oturmuş olur.

Dersimde, Cizre’de, Şırnak’ta ve Metropollerde her ev toplumun öz ahlak savunma gücü olarak kendini örgütlemek duruma gelmelidir. Sivil demokratik örgütler ve partiler başta olmak üzere BMG bu örgütlülüğün oluşması gelişmesini öncelikli görev olarak önüne koyabilmelidir. Neden öz savunma komünleri oluşturmasın ve bu komünlerle açlık, işsizlikle bilinçli bir dayanışmacı toplum çalışmasına girilmesin ki, devlet engeller ama bundan yılmamak gerek, tedbir yol yöntem zengin yaratıcılığıyla komüncülük her yerde yaygın ve toplumun tüm gözeneklerinde oluşturmak hedef kılınması gereken çalışma olmalıdır. Açlık, işsizlik nedeniyle hiç kimse ‘mecbur kaldım, düştüm’ durumda olmamalıdır. Bireyi düşünen toplum, toplumu düşünen birey ancak özgürlükçü insan olacaktır. Tarihi doğru okumak gerek. Paris komünü toplumcu bir komündü. Toplumculuğu sömürüye baskıya karışı dayanışmacı paylaşımcı bir toplum oluşuyla ilgiliydi. Kapitalizm giyotini devreye koyarken, bu toplum gerçeğini giyotin bıçağı altında kesmek için devreye koymuştur. Bolşevik devrimi de bundan farklı değildi. Bugün Rojava devrimi de bundan farklı değildir. Düşürülen toplum, insanın ayağa kaldırılması devrimcilerin tek emeli olmalıdır. Sosyalizmde bu gerçekliğin amentüsüdür. Her gün işçi sınıfının sömürüsünde bahsedenler, işçicilik yapanlar.İşçicilik mezhebi duruma düşmek istemiyorlarsa, mücadele ve kurtuluşun bir fabrikayla sınırlı olmayacağını görmek zorundalar. İnsanın, doğanın ve tüm canlı, cansız varlıkları kapitalist modernitenin kar marjı içindir, toplumu, bireyi çürümüşlüğüyle yönetmek onun için en kolay yol olduğu görülmelidir. Tek proletarya kurtarır algısında kurtulmak gerek. Proletaryaya tek devrimci misyon yüklemek proletarya dışında olan her birey toplum farklılığını nesneleştirmek, örgütlülükte uzak durmak, tutmak ancak Faşist rejim ve Kapitalist sömürünün işine yarayacaktır. Kapitalizmin, faşizmin yok ediciliği karşısında duruş olması gereken kim varsa, örgütlülüğe kavuşturmak, örgütlü olanlarla birlik olmak, birlikte hareket etmek Faşizm belasında kurtulmanın tek çıkış yolu olduğu artık görülmeli kavranmalıdır. Devrimcilik, devrim öz savunmalı topluluk, toplumların kendi kendini savunmasından geçer. Geçecektir.