Ögretilmiş çaresizlik modern köleliktir / Özgür KOÇGİRİ

“Düşmanın yarattığı bir sosyalite, ilişki, duygu ve güdüler dünyası var. Bunları parçalamaya çalışıyoruz.“ A.Öcalan

“Öğretilmiş veya öğrenilmiş çaresizliğin“ temelinde, kişi veya toplumu teslim almak için, kendi öz gücünün yani potansiyelinin farkına vardırmamak, umutsuz bırakmak, itiraz edemez hale getirmek ve daha başından kaybetme inancını aşılama fikri yatar. Çocukluktan başlayarak bireye ve topluma yönelik programlı stratejik bir saldırıdır. „“Öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlik“ için Fil örneği verilir. Fil’in kendi hortumuyla bir ton ağırlığı kaldırabileceği belirtilir. Bu onun potansiyelidir. Fakat Fil üzerinden sirklerde para kazanmak planlanıyorsa eğer, küçüklüğünde ayağına kazığa bağlanmış kalın bir zincir takılır. Bundan kurtulamayacağını anlayan Fil, büyüdüğünde de zincirle bağlı olduğu kazığa bakarak ondan kurtulamayacağına inanır. Çünkü ondan kurtulacak güce ulaştığını bilmez. İşte bu duruma, “öğretilmiş / öğrenilmiş çaresizlik“ denilmektedir. Bu nedenle kırabilecek güçteyken bile zincirlerini kırmak aklına gelmez. Bu yönteme ilişkin bir başka örnek ise “Linç“ kavramıdır. Linç bir köle sahibinin adıdır. Kölelerin kafasındaki özgür olma düşüncesini imkansızlaştırmak ister. Bu amaçla, kölelerin önünde bir köleyi, farklı yönlere koşturulacak olan atlara bacaklarından bağlar ve kopartır. “Linç kültürü“ kavramının kökeni de buraya dayanır.Kökleri devlete dayanan bu iki örnek, toplumların öz örgütlenmelerinin reddiyesi üzerine inşa edilmiş olan ve baskısı gizli veya açık biçimde icra edilerek kendini var eden devletlerin ve ona hakim olan güçlerin geleceğinin garanti altına alınması içindir. Bunu “Kapitalist Modernite“nin hizmetindeki yasama – yürütme – yargı’nın toplumu değil devleti esas alan düzenlemelerinde ve topluma yansımalarında da görebilmekteyiz. Bunlar “modern çağın demokratik süslü“ zincirleridir. Fakat özleri aynıdır. Sömürgeci-ilhakçı bir faşist karaktere sahip olan TC devletinin Kürdistan’daki katliamlarına, kültürel soykırımına ve kimyasal silahlar kullanmasına sessiz kalınması da bu ortak özlerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü onlar için esas olan toplumların hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin değil, daha fazla sömürü ve talanın önündeki engellerin kaldırılmasıdır. İşte “öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlik“ burada devreye girmektedir. Devletin baba ve yenilmez olarak gösterilmesi, devletsiz bir yaşamın olamayacağı ve onsuz halkların güveniliğinin alınamayacağı vb düşünceler beyinlere empoze edilir. Amaçları toplumların kendi öz güçlerinin farkına varmalarını engellemek, kurtuluş umudunu ortadan kaldırmak, çaresiz ve umutsuz bırakmaktır. Türkiye ve Kürdistan’da söz konusu çaresizlik algısı oldukça derin ve çok yönlü uygulanmaktadır. “Ne yaparsanız yapın amacınıza ulaşamazsınız“ karamsarlığını ve umutsuzluğunu beyinlere yerleştirmek için yoğun bir çaba harcanmaktadır. Çünkü egemen zorba iktidar sahipleri varlık ve yokluklarını buna bağlamaktadırlar. Ezilen yoksul halklara düşen ise, özgürleşebilmek için dayatılan çaresizliği öğrenmemektir. Teslim alınmamak esastır.Sonuç olarak kazığa bağlı zincire vurulmuş olan Fil‘e öğretilmiş olan çaresizliğin hareketlerini sirklerde alkışlayanlar, kendilerine vurulmuş olan zincirleri kıracak gücü fark edemeyenlerdir. Oysa ki bu zincirleri halkların birleşik mücadelesinden başka kırabilecek alternatif de görünmemektedir. Yeni sansür yasasıyla daha da yükseltilmiş olan halkların korku duvarını yıka bilecek ve özgürleşmenin umudunu yeşertip örgütlü bir güce dönüştürebilecek bu ışığa doğru yürümek ise, büyük cesaret ve fedakarlık gösterebileceklerin devrimci sorumluluğu olmaktadır. Değişik bahanelerle ve kendilerine dokunulmaması için bu “belalı” görevden kaçanların  ensesinden er ya da geç faşizm yakalayacaktır. Kaçış yolları her geçen gün daha da tıkanırken, kuruluşun önü de bir o kadar açılmaktadır. ELBETTE Kİ, SOSYALİZM  TABELA ASARAK VE MASA BAŞINDA GEVEZELİK YAPARAK İNŞA EDİLEMEZ.

Özgür KOÇGİRİ

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir