ESP cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine ilişkin tutumunu açıkladı

14 Mayıs’ta yeni bir cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimine gidiyoruz. Sandığın bir tarafında faşist şef Erdoğan’ın merkezinde durduğu, canımıza, emeğimize, hatta ölümüze çöreklenmiş AKP-MHP faşist bloku var. Diğer tarafta CHP ve İYİP’in başını çektiği, rejimin sömürgeci ve işçi düşmanı karakterini aynıyla koruyarak, onu kısmi siyasal tadilattan geçirmeyi program edinen blok duruyor. Rejime ortak, birbirine muhalif bu iki burjuva blok, devleti kimin, nasıl yöneteceğine, sömürü ve savaş düzenini kimin sürdüreceğine karar vermemizi istiyor.

İşçi sınıfı ve ezilenlere karşı örgütlenen bu iki blok karşısında ise demokrasi, özgürlük, adalet, refah isteyen, bu yüzden son derece haklı ve meşru biçimde diktatör Erdoğan’dan kurtulmayı arzulayan, milyonlar var.

2015 yılında sosyalist gençliğimize ve partimize yönelik Suruç katliamıyla başlatılan savaştan bugüne başta Kürt halkımız olmak üzere coğrafyamız halklarına kan kusturan, 20 yılda ülkeyi ucuz ve güvencesiz emek-gücü cehennemine çeviren, AKP-MHP yönetimindeki faşist şeflik rejiminin halklarımıza verebileceği tek şey işledikleri sayısız suçun acılı hesabı olabilir.

Ne var ki, AKP-MHP iktidarının Kürt ve işçi düşmanı tüm politikalarına payanda olmuş ve yine onlar gibi patronlar sınıfının bir kesiminin doğrudan temsilcisi olan burjuva restorasyon cephesinin de halklarımıza vereceği herhangi bir şey yoktur. Kısacası bu kavga bizim değil, bu kavga faşizme karşı değil, bu kavga rejimin sahipliği kavgasıdır!

Türkiye emperyalizmin mali-ekonomik sömürgesidir. İktidara gelen Türk-burjuva partilerin çıkarı, üretimde, siyasette, hukukta, sosyal-kültürel yaşamda uluslararası tekellerin, mali sermayenin çıkarlarına uygun davranmaktır, işbirlikçiliktir. Hiçbiri bu durumu değiştirme anlayışına da, yeteneğine de, imkanlarına da sahip değildir. İktidara geldiği durumda burjuva restorasyon blokunun adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da yapacağı şey, kamu kaynaklarını belirli bir sermaye grubuna akıtmak, neoliberalizmi yeni bir boyuta taşımak ve IMF’nin kapısına giderek emekçilere kemer sıkma politikasını dayatmak olacaktır.

Ayrıca bilinmelidir ki, politik özgürlükleri baskılamak, Kürdistan’ı sömürgeci boyunduruk altında tutmak, işgalciliğe ve yayılmacılığa devam etmek, savaşı bir üretici güç olarak kullanmak, halkı ‘terör’ safsatasıyla bölmek ve devlet terörüyle yönetmek de Türk burjuvazisinin tüm kanatlarının varoluşsal zeminidir. İki tarafın ortaklaştığı tek vaat, savaşa ve halk güçleriyle mücadeleye devam kararıdır.

Sınıf mücadelesinde belirleyici olan kişiler değil, programlardır. Demokrasi ve özgürlükler kazanılacaksa, bu, kişileri seçimle değiştirerek değil, tepeden tırnağa örgütlenmiş faşist siyasal rejimi yıkarak başarılabilir. Sömürü-sömürge düzeni ve gerçek demokrasi yan yana duramaz. Ya ilki sürer ve parlamento son tahlilde halka karşı bir silaha dönüşür ya da gerçek demokrasi ve özgürlük mücadelesi bu düzeni alaşağı eder. Faşist şeflik rejiminin alternatifi parlamentoyla kamufle edilmiş bir faşist rejim olamaz. Orta yol yoktur.

Bu yüzden, partimiz milyonların Erdoğan/saray rejimine karşı haklı ve meşru olan öfkesinin bir başka burjuva siyasal figüre yedeklenmesini doğru bulmamaktadır. Kurdu ön kapıdan kovarken kaplanı arka kapıdan içeri alacak böyle bir tutum, Kürt’ü köleleştirmenin, işçiye katlanılmaz sömürünün, kadına ikincil cins olmanın, Aleviliği devlet müslümanlığı haline getirmenin yeni bir yolunu açmaktan başka bir işe yaramaz.

14 Mayıs’a giden süreçte olduğu kadar seçim anını ve sonrasındaki süreci de belirleyecek olan şey milyonların faşizme ve kapitalizme karşı bağımsız siyasal temelde örgütlenmesi ve fiili-meşru mücadeleye seferber edilmesidir. ‘Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy verilmezse oylar boşa gider’ ve/veya ‘kötünün iyisini seçmek’ ikilemini dayatanlar bilsin ki, işçi sınıfı ve ezilen halkların bağımsız politik eyleminden doğan potansiyel kazanımlar hem çok daha değerlidir, hem de şu ya da bu burjuvanın, şu ya da bu gericinin sözde merhametinden çok daha güvenilirdir.

Partimiz, bu görüş açısıyla kurucu bileşeni olduğu HDP’nin ve öznesi olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmama ya da bir başka adayı işaret etme taktiğinden kesinkes ayrışmakta, bu kararı asla doğru bulmamaktadır. Bu tutum, birleşik cephemizin varoluş koşullarına da, kuruluş gerekçesi olan birleşik halk iktidarı programına da aykırıdır. Partimiz, yalnızca bu süreçte değil, seçim sonrası süreçte de kazandıracak olan yöntemin, işçi sınıfı ve halklarımızın bağımsız siyasal eyleminin korunmasıyla sağlanabileceğine inanmakta, halklarımızın örgütlü ve bağımsız siyasal gücünü her şeyin üstünde tutmaktadır. Ne ki, gelinen aşamada cumhurbaşkanlığı seçim taktiğinde gerek birleşik demokratik cephe partimiz HDP ile gerekse de onun öncülük ettiği EÖİ ile ortaklaşma zemini tüm çabamıza rağmen inşa edilememiştir.

Partimiz, tarihsel sorumluluk gereği, halklarımıza burjuvazinin iki adayına da oy vermeme çağrısı yapacaktır. Bizim çağrımız, yıllardır zulmünü yaşadığımız faşist, sömürgeci rejime karşı örgütlenmek, antifaşist mücadeleyi büyütmektir. Alınacak bir nefes varsa, bu, yalnızca Erdoğan’ın gitmesiyle değil, yerine geleceklerin yoksul halklarımızın boğazını sıkmaması için antifaşist, devrimci, demokratik mücadelenin büyütülmesiyle alınacaktır. Burjuva başkan adaylarına oy vermeme bu tutumun geliştirilmesinin güvencesidir. Sömürüden kurtuluş duygusal, düşünsel bir iş değil, tarihsel bir eylemdir. Unutulmamalıdır ki, cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.

İşçi ve emekçi halklarımız! Kardeşler!
Parlamentoda kazanılan sandalye sayısından ziyade birleşik mücadelenin gerçek etkinliğinin ve gücünün açığa çıkarılması, bu gücün devrimci amaçlar uğruna ve işçilerin, ezilen halkların çıkarına seferber edilmesi her zaman parlamento seçimlerine yaklaşımımızın özünü oluşturmuştur. Sokaktaki fiili-meşru mücadeleden yalıtılmış bir parlamento mevzisinin halklarımıza bir kazanım sağlamayacağını, aksine, parlamenter sürecin sokaktaki kitle mücadelesiyle birleştiği ve ona tabi olduğu oranda devrimci süreçler lehine işlev görebileceğine inanıyoruz.

Partimiz, bu parlamento seçimlerinde birleşik demokratik cephe partimiz HDP’nin kapatılması koşullarında halklarımızın alternatifi olan Yeşil Sol Parti’yle ve onun adaylarıyla yürüyecektir. HDP’nin kurucu bileşeni olan, aynı mevzide mücadele ettiğimiz Yeşil Sol Parti’nin parlamento seçimleri taktiği, iki egemen burjuva bloka karşı başta Kürt halkımız olmak üzere, ezilen halklarımızın demokrasi, özgürlük ve eşitlik taleplerine bağlı olan bağımsız siyasal eylemine dayanmaktadır.

Bu kapsamda, ESP olarak halklarımızı 14 Mayıs genel seçimlerinde Yeşil Sol Parti adaylarını desteklemeye, başkanlık seçiminde ise oy kullanmamaya çağırıyoruz.

Yaşasın halklarımızın birleşik mücadelesi!
Kahrolsun sömürgecilik, kahrolsun faşizm!
Bijî azadî, bijî sosyalîzm!

ETHA