Düzen partilerine oy yok! – Baran Günebakan

31 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da sandık bir kez daha siyasi gündemin merkezine yerleşmiş durumda.

Faşist şef Erdoğan ve faşist AKP-MHP bloku, politik İslamcı, ırkçı ve şoven saflaştırma siyasetini kâh açık tehditlerle birleştirerek kâh demagojik vaatlerle süsleyerek, yığın desteğini tazelemeye uğraşıyor. Burjuva muhalefetin odağındaki CHP yine halklarımızın faşist şeften kurtulma arzusunu arkasına alarak yelkenlerini şişirme derdinde. Emekçi sol hareketin kimi reformist kesimleri de, Mayıs 2023 seçimlerindeki siyasi hatalarından herhangi bir ders çıkarma yeteneğinde olmadıklarını kanıtlarcasına, emekçilerin ve ezilenlerin özgürlük arayışlarını gene burjuva düzen solu CHP’nin peşinde seçim sandığına bağlama kulvarından gidiyor. Öte yandaysa, yerel seçimler sürecinde halklarımızın antifaşist-antişovenist cephesini geliştirme siyasetiyle ilerleyen devrimci, sosyalist ve Kürt yurtsever güçler var.

Faşist AKP-MHP bloku karşısında politik özgürlükten yana saf tutanların öncü sesleri yükseliyor: Kentlerimizi yaşanmaz hale getirenlere oy yok! Söz, basın, toplantı, örgütlenme, grev ve gösteri haklarımızı gasp edenlere oy yok! İşsizliğin, pahalılığın ve yoksulluğun müsebbiplerine oy yok! Kadın kırımı yapanlara, kadını köleleştirmeye çalışanlara oy yok! İnkârcı sömürgeciliğin partilerine, faşist kayyumculara ve işbirlikçilerine oy yok! Kimyasal Tayyip’e ve suç ortaklarına oy yok! AKP’ye ve MHP’ye oy yok!

Fakat burada, eğer yerel seçimler faşist saray rejimine son verme mücadelesinin hakiki bir siyasi uğrağı olarak değerlendirilecekse, Mayıs 2023 seçimlerinin ayan beyan gözler önüne serdiği o başlıca siyaset dersine bir defa daha işaret etmek elzemdir: Seçim sandığında faşist şef Erdoğan’a, onun faşist saray rejimine ve ülkücü faşist ortağına karşı burjuva solu CHP’nin, burjuva muhalefet partilerinin adaylarına oy vermeyi çare diye lanse etmek, özgürlüğe susamış emekçileri ve ezilenleri salt seçmenleştirmekten, siyaseten silahsızlandırmaktan ve hayal kırıklığına sürüklemekten, faşist saray rejimine karşı mücadeleyi büyütme dinamiklerini kötürümleştirmekten başka bir işe yaramaz.

Bugün halklarımızın sömürgeci faşist saray iktidarını yıkmak ve politik özgürlüğü kazanmak uğruna mücadelesini büyütmenin temel bir koşulu, burjuva düzen partisi CHP’nin bu mücadeleyi dizginlemesine, halklarımızı mütemadiyen aldatmasına karşı durmaktır. Bu, emekçi sol hareket bünyesinde “emek mücadelesi” ya da “sosyalizm” gibi lafların arkasına sığınıp halkların birleşik devrim mücadelesine karşı sağdan bir saflaşma örgütleyen, antifaşist-antişovenist cepheyi genişletme çabalarını sekteye uğratan, ideolojik-politik tasfiyeciliği palazlandıran, burjuva muhalefet destekçiliğinde ısrar eden, sosyal-şovenizmden uzaklaşmış kitleleri tekrar geriye çeken siyasi eğilimlere karşı çıkmayı da kapsar.

Bu yüzden yerel seçimlerde tutarlı halkçı demokratik siyaset CHP’ye oy verme çağrısını dışlıyor: Emekçilerin ve ezilenlerin özgürlük isteğini sömüren, faşist saray rejiminin payandası olan CHP’ye oy yok! Vekil dokunulmazlığı yasasının kaldırılmasına suç ortaklığı, sermayeci kemer sıkma programı bayraktarlığı, belediyelerde grev kırıcılığı, ırkçı faşistlerle kayyum pazarlığı yapan CHP’ye oy yok!

Demek ki, yerel seçimlerde burjuva düzen partilerinin hiçbirine oy yok!

Emekçilerin ve ezilenlerin önümüzdeki yerel seçimlerden çeşitli devrimci-demokratik kazanımlar elde ederek, faşist şef Erdoğan’ın seçimler sonrası ivmelenecek saldırganlığını göğüslemek için fiili meşru mücadele kuvveti biriktirerek çıkmaları ancak böyle mümkün olur. Zira sömürgeci faşist şeflik rejimini gerçekten sarsacak olan kuvvetin seçim sandıklarından değil, fiili meşru eylemlerden yükseleceği açıktır.

Seçimlerin ardından emekçiler ve ezilenler, katmerlenecek olan iktisadi ve mali soygunla yoksullaşma krizinin derinleştirilmesi, erkek tahakkümünü boyutlandıracak şef tipi aileyi normlaştıran yeni aile yasasının devreye sokulması, 6-8 Ekim Kobanê serhildanı davasının en ağır hapis hükümleriyle sonuçlandırılması, hapishaneleri birer teslimiyet kampına dönüştürme hedefli zulmün yoğunlaştırılması, belediyelerde kazanılacak demokratik mevzilerin kayyumlarla yeniden gasp edilmesi, Rojava devrimini boğma hamleleriyle iç içe Güney Kürdistan’a yeni bir işgal seferi düzenlenmesi gibi büyük saldırılarla karşı karşıya gelecek. Ve seçimlerin ardından emekçi sol hareket, seçimlerden beslenmiş parlamentarizm zemininin nesnel olarak zayıflayacağı, “yasal devrimcilik” akıntısına kapılan parti ve örgütlerin siyasi mücadelede gitgide sertleşen biçimlerin gölgesinde kalacağı, burjuva düzen solunun açtığı alanda “sosyalizm” adına hareket etmenin eskisi kadar getirisi olmayacağı siyasi koşullarla yüzleşecek.

Şimdi hiçbir burjuva düzen partisine oy yok demek, bu yasak, zindan, kayyum, işgal ve katliam rejimine karşı işçilerin, yoksulların, kadınların, gençliğin, Kürlerin, Alevilerin, ezilen ulusal toplulukların, ezilen inanışların ve ezilen cinsel yönelimlerin artan tepkilerini ve direnme isteklerini 2024 yılı boyunca ezilenlerin birleşik genel direnişi potasına kanalize etmeyi başarmanın kesin bir şartıdır. Sömürgeci faşist şeflik rejimine karşı burjuva muhalefetten medet ummayanlar ve en önde direnenler, ancak ve yalnızca onlar, emekçilere ve ezilenlere “Onurun ve özgürlüğün için ayağa kalk!” çağrısı yapma hakkına, ezilenlerin birleşik genel direnişinin yolunu döşeme imkanına sahiptir.

Bugünkü seçim atmosferinde, Türkiye ve Bakur Kurdistan çapında, Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemlerinden ve hemen ardından gerçekleşmekte olan Newroz mitinglerinden yükselen direniş ruhu, ezilen milyonların bağrında durmaksızın mayalanan direnme isteğini ortaya koyduğu gibi, birleşik devrimci mücadelenin güncel gelişim güzergahı için de işaret fişeği olmaktadır.