Aksa Tufanı Emekçi Solu Bir Kez Daha Sınarken – Baran Günebakan

Filistin direnişinin Aksa Tufanı ismini verdiği büyük politik askeri hamlesi İsrail’in ırkçı, soykırımcı, sömürgeci savaş aygıtını düpedüz şoka uğrattı.

Kitlesel bir feda eylemi niteliğindeki hamle siyonist devlete çok etkili bir politik, ideolojik ve moral darbe vurdu. Netanyahu’nun başında olduğu, siyonizmin en faşist ve en saldırgan unsurlarının kümelendiği hükümet, Filistin’i tümüyle soluksuz bırakmaya yönelik bir ablukayla ve alabildiğine gaddar biçimlere bürünen bir katliamcılıkla Filistin özgürlük iradesini kırdığını, füze savunma sistemleri, yüksek duvarları ve gelişkin gözetleme mekanizmalarıyla İsrail’e tam korunak sağladığını defalarca ilan etmişken, 7 Ekim’de öyle kolay kurtulamayacağı bir kabusa tutuldu.

Aksa Tufanı hamlesinin emekçi sol hareketimiz saflarındaki yankıları çeşitlilik gösterdi. Filistin’deki bu atılım aslında Türkiye emekçi sol hareketini de sınamış oldu. Filistin halkının özgürlük isteğinin meşruluğu elbette tartışma götürmezdi, ama kimileri için “her türlü şiddet eylemine karşı olmak” prensibi kutsaldı, kimileri için “sivillerin hedef alınması kabul edilemez” idi, kimileri içinse politik İslamcı karakterinden dolayı Hamas’ın bu silahlı hamlesi gayrimeşruydu ve İsrail siyonizminin eline yeni saldırılar için koz vermekten başka bir rolü yoktu.

Filistin ile Kürdistan, İsrail ile Türkiye nasıl da birbirlerini andırıyorlar.

Aksa Tufanı hamlesinden bir hafta önce iki Kürt özgürlük savaşçısı Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yönelik silahlı bir feda eylemi gerçekleştirmiş, sömürgeci faşist şeflik rejiminin “bellerini kırdık, eylem yapamaz hale getirdik” palavrasını bir anda çöpe göndermişti. Ve burada da, “her türlü şiddet eylemine karşıyız” korosu vakit kaybetmeksizin sahne almış, Kürt ulusal demokratik hareketinin silahlı eylemleri sanki faşist Türk sömürgeciliğinin Kürdistan’ın bütün parçalarına yayılmış saldırganlığının müsebbibiymiş gibi değerlendirmeler yapılabilmişti. Utanç verici gerçeklik ise, “her türlü şiddet eylemine karşı olmak” adına PKK’nin silahlı eylemini kınayanların faşist Türk sömürgeciliğinin işgalci ve katliamcı saldırganlığına sessiz kalmaları, Rojava ve Başûr Kürdistan’da üstelik siviller hedef alınırken gık dememeleriydi. Ne de olsa, faşist şeflik rejiminin bu ırkçı ve sömürgeci suçlarına açıkça karşı çıkmak faşist devlet terörünün doğrudan menziline girmek, bunun hapishane gibi bedelleriyle yüz yüze gelmek, hatta Türk emekçileri arasındaki şoven eğilimlere göğüs germeye mecbur kalmak demekti.

Dönelim Aksa Tufanı hamlesine ilişkin ipe sapa gelmez değerlendirmelere.

Filistin’in özgürlüğünü savunuyorsunuz ama Filistinlilerin özgürlük uğruna gerçekleştirdikleri şiddet eylemlerine karşı çıkıyorsunuz. Peki Filistin’in siyonist savaş ve kıyım aygıtının pençelerinden nasıl kurtulup özgürleşeceğini düşünüyorsunuz? Irkçı, soykırımcı, sömürgeci İsrail devletinin savaş dilinden başka bir dilde konuşmaya razı olduğunu mu iddia ediyorsunuz? Ulusal özgürlük yolunda hiçbir kazanım getirmediği çoktandır ayan beyan ortada olan Oslo anlaşmalarının bile ancak ulusal özgürlük amaçlı şiddet eylemlerinin İsrail’i anlaşma masasına oturmak zorunda bırakmasıyla imzalanabildiğini neden böyle kolayca unutuyorsunuz?

Filistin’in özgürlüğünü savunuyorsunuz ama Filistinlilerin İsrailli sivilleri hedef almasını kınıyor, bunu İsrail’in Gazze’yi bombalayarak sivil halkı katletmesiyle aynı kefeye koyuyorsunuz. Sivil saydıklarınızın çoğunun silahlı siyonist yerleşimciler, Arapları silah zoruyla evlerinden kovanlar olduğunu neden görmezden geliyorsunuz? Haddi hesabı olmayan ölümlerin, zulümlerin, sürgünlerin, yoksunlukların acısını çeken bir halkın bütün bu acının hesabını sormak için başvurduğu şiddet biçimlerini sırf sizin ölçülerinize uymuyor diye hangi hakla toptan yargılamaya kalkışıyorsunuz? Her şey bir yana, ezilenin, esir edilenin, temel insani gereksinimlerden mahrum bırakılanın uyguladığı şiddet ile ezenin, sömürgecilik yapanın, soykırım gerçekleştirenin uyguladığı şiddeti nasıl bir çırpıda eşitliyorsunuz?

Filistin’in özgürlüğünü savunuyorsunuz ama politik İslamcı karakterde bir örgüt olmasını gerekçe göstererek Hamas’ın hamlesini gayrimeşru ilan ediyorsunuz. Gerçekleştirilen silahlı hamlenin Musevi inancına sahip bir topluluğa yönelmiş politik İslamcı nitelikte bir saldırı olmadığı, ırkçılığa ve sömürgeciliğe yönelmiş ulusal kurtuluşçu nitelikte bir vuruş olduğu hakikatinin nasıl öyle rahatça üstünü çiziyorsunuz? Peki Filistin özgürlük mücadelesini Marksizm-Leninizim iddiasıyla, devrim ve sosyalizm amacıyla yürüten Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin bu politik askeri hamleye coşkuyla katılmasına ne diyorsunuz? Filistin’in bütün devrimci ve ilerici seküler güçlerince selamlanan ve desteklenen bir eylemi siz hangi üstün kriterlerinize dayanarak dinsel gericilikle özdeşleştiriyorsunuz?

Filistin’in ulusal özgürlükçü mücadele mevzileri Ortadoğu ve dünya halklarının en önde gelen mücadele mevzilerindendir. Tıpkı Kürdistan’ın mücadele mevzileri gibi.

Filistin’in özgürlüğü için intifadalar ve taş generaller de, gösteriler ve boykotlar da, roketler ve bombalar da, baskınlar ve rehin almalar da meşrudur, haklıdır, gereklidir ve ahlakidir. Tıpkı Kürdistan’ın özgürlüğü için verilen mücadelenin silahlı ve silahsız tüm biçimleri gibi.

Filistinli savaşçının onur, özgürlük ve adalet için kınından çektiği kılıç İsrail siyonizminin sınırsız saldırganlığının nedeni değil sonucudur. Tıpkı Kürdistanlı savaşçının faşist sömürgeci Türk burjuva devletine karşı çektiği kılıç gibi.

Bugün Aksa Tufanı hamlesini desteklemek halkların özgürlük direnişine omuz vermek, olumsuzlamak ise niyetten bağımsız olarak Netanyahu gibi siyonist zalimlerle yan yana düşmek anlamına gelir. Tıpkı dün Ankara’nın kalbindeki feda eylemini desteklemenin halkların özgürlük direnişine omuz vermek, olumsuzlamanın ise niyetten bağımsız olarak Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan, İbrahim Kalın ve Yaşar Güler gibi faşist zalimlerle yan yana düşmek anlamına gelmesi gibi.

Filistin’de siyasi saflaşma son derece yalın ve keskin. Şimdi Yahudi mağduriyeti propaganda eden hiçbir demagoji, parlamentarizm ve legalizmle sakatlanmış hiçbir sol argüman, elini silaha uzatmaya tövbe etmişliği gerekçelendiren hiçbir uyduruk prensip, mücadelenin bedellerini göğüsleme kararsızlığından türeyen hiçbir değerlendirme bu yalın ve keskin siyasi saflaşmayı bulanıklaştıramaz.

Ve Türkiye emekçi sol hareketi, bu kez Aksa Tufanı hamlesinin ona tuttuğu aynada, Filistin’de olduğu gibi Kürdistan’da da son derece yalın ve keskin cereyan eden siyasi saflaşma çerçevesindeki siyasi tutumlarını sınamadan kendi devrimci-demokratik yolunu açma imkanını bulamaz.