Aysel Tuğluk yargı siyaset ve ATK kıskacında!

ANKARA – Siyaset, yargı ve ATK kıskacında tutulan Kürt kadın siyasetçi Aysel Tuğluk sağlık sorunları ciddi boyutlara ulaşmasına rağmen cezaevinden bırakılmıyor.

Kürt kadın mücadelesi ve demokratik siyaset tarihinde önemli bir yere sahip isimlerden biri olan Aysel Tuğluk, 1965 tarihinde Elazığ’da doğar. Aysel ve ailesi Dersim katliamında nasibini alan ailelerden biri olurken, ağabeyi Aytekin Tuğluk tutuklanır ve 1979 yılında cezaevinde katledilir. Aysel, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra bir süre serbest avukat olarak çalışır. Daha sonra Toplumsal Hukuk Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu’nda (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Yurtsever Kadınlar Derneği çalışmalarında yer alır.

Abdullah Öcalan ile ilk görüşme

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 15 Şubat 1999’da uluslararası komplo ile Türkiye’ye getirilmesinin hemen ardından Aysel, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapmak için ilk başvuruculardan olur. Başvurunun kabul edilmesinin ardından Aysel, İmralı’ya giderek PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşür. PKK Lideri Abdullah Öcalan, 9 yaşında iken Aysel’in evine yaptığı misafirliği hatırlayarak, Aysel’e, “Demek o küçük ve zayıf esmer kız sendin” diye hitap eder.

DTP’de ilk eşbaşkanlık süreci

Aysel, uzun bir süre PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlığını ve hak savunuculuğunu yaparken, aynı zamanda 2005 tarihinde kurulan Demokratik Toplum Partisi’nde (DTP) Ahmet Türk ile birlikte eşbaşkanlık görevini üstlenir. Aysel, 2007’deki genel seçimlerinde Diyarbakır’dan 23’ncü dönem bağımsız milletvekili seçilir. Bağımsız milletvekili seçilen Aysel, Meclis’te DTP grubuna katılır. Dönemin siyasi baskılarından kaynaklı DTP 2009 tarihinde Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kapatılınca Aysel ve Ahmet’in milletvekilliği düşürülerek, haklarında siyaset yapma yasağı getirilir. Mücadeleyi bırakmayan Aysel, 12 Haziran 2011 seçimlerinde Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku adayı olarak Van’da 24’ncü dönem bağımsız milletvekili seçilir. Seçilen milletvekilleri Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) katılır.

DTK Konferansı ve demokratik özerklik!

Mücadelenin hiçbir alanında geri planda durmayan Aysel, 2011 seçimlerinin hemen ardından 14 Temmuz 2011 tarihinde BDP Diyarbakır İl Örgütü Vedat Aydın Konferans salonunda DTK konferans gerçekleştirir. DTK, Eşbaşkanlar Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk, BDP milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, sivil toplum örgütü, kadın ve gençlik temsilcileri, aydın, yazar, gazeteci, kanaat önderleri ve halk delegelerinin aralarında bulunduğu 850 kişinin katıldığı konferans sonucunda ‘Demokratik Özerkliği” tüzüğüne aldığını duyurdu. Konferansın sonuç bildirgesini okuyan Aysel şunları söyler: “Kürt halkı artık mevcut durumda ulusal varlığını tehdit eden politikalar karşısında statüsüz bir halk olarak yaşamak istememektedir. Dünyada Kürtler gibi 40 milyonu aşkın nüfusa sahip olan, ama hakları bu kadar yok sayılan ve ulusal varlığı yok edilmeye çalışılan başka bir halk yoktur. Kürt halkı olarak inkâr ve imha politikası temelinde kurulan siyasi statüsüzlüğü reddederek özgürlük temelinde kendi toplumsal demokrasimizi de kurarak yeni bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Kendimizi yönetme güç ve iradesine sahip olduğumuzu belirtiyoruz. Demokratik özerklik; sadece Kürt halkı için değil tüm Türkiye halklarının, inanç ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modelidir.

KCK operasyonları

Tarihler 14 Nisan 2009’u gösterirken, AKP iktidarı Kürt hareketine yönelik KCK adı altında bir operasyon gerçekleştirir. KCK operasyonunda BDP’li belediye eşbaşkanları ve onlarca siyasetçi gözaltına alınarak tutuklanır. AKP iktidarının KCK adı altında Kürt siyasetine dönük tasfiye planlarına Aysel şu cümlelerle tepki gösterir; “Bu kadar bedel, Başbakan Erdoğan’a biat etmek için verilmedi. Kürtlerin tahammülü sonsuz değildir.” KCK operasyonlarına tepki gösteren BDP’li il ve ilçe belediye eşbaşkanlarının da aralarında olduğu yaklaşık 250 kişi adliyeye giderek, “KCK’li” olduklarını belirten dilekçeleri Cumhuriyet Savcılığı’na vererek kendilerini ihbar eder. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, “Terör sorunu yoktur, terörle mücadele sorunu vardır” açıklamasının ardından ‘terörle mücadele adı altında Kürtlere karşı bir savaş başlattığını’ kaydeden Aysel, “Barışı, demokrasiyi savunan KCK’lilerin değil, ayrışma, baskı ve ölüm politikası yürüten AKP’nin bu politikası ülkeyi bölecektir” diyerek, bir kez daha AKP’nin Kürt sorununa dönük yaklaşımına tepki gösterir.

Aysel’e dönük medyanın manipülasyonları

AKP iktidarının Kürt tasfiyesine dönük politikalarından kaynaklı Aysel, sürekli yandaş medyanın da hedefi haline getirilir. Takvimler 2014 tarihini gösterdiğinde ise, DAİŞ Kobanê’ye dönük saldırılarına hız verir. DAİŞ’in Türkiye sınırına yaklaşmasıyla birlikte Türkiye ve Kürdistan’ın her yerinde onlarca insan sınır hattına giderek, DAİŞ’in vahşetine karşı canlı kalkan eylemi gerçekleştirir. 22 Eylül’de Suruç sınırında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP)milletvekilleri ve nöbet eylemine başlayan halk polislerin saldırısına maruz kalır. Özsavunmasını kullanan Aysel, yandaş medya ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere birçok iktidar yanlısı tarafından hedef alınır. Aysel bu yaklaşımlara karşı “Polis toplanan gruba biber gazı, tazyikli su, hatta gerçek mermiler kullanarak müdahalede bulundu. Bu sırada benim ayaklarımın yakınına da biber gazı kapsülü düştü. Ben de kendimi savunmak için o esnada yerde bulduğum taşla karşılık verdim” der.

Aysel hakkında 10 yıl hapis cezası

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Kobanê düştü düşecek” söylemlerine karşı Kobanê’nin düşmemesi hırsı yeni operasyonları da beraberinde getirir. 20 Mayıs 2016 tarihinde Meclis’te anayasa değişikliğinin 376 oyla kabul edilmesinin ardından HDP’li 55 milletvekili hakkında 511 fezleke hazırlanır. Aysel 29 Aralık 2016 tarihinde HDP Eşbaşkan Yardımcısı olduğu dönemde tutuklanarak, Kocaeli Kandıra F Tipi cezaevine gönderilir. Aysel, DTK Eşbaşkanlığı sürecinde yaptığı açıklamalar ve faaliyetleri gerekçe gösterilerek suçlanır. Harekete geçen Ankara 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi 16 Mart 2018 tarihinde, Aysel hakkında “örgüt yönetici olmak” iddiasıyla 10 yıl hapis cezası verir. Yapılan itirazlara rağmen Yargıtay 16. Ceza Dairesi de Aysel hakkında verilen hapis cezasını onar.

Hatun Tuğluk’un ardından

Yaşamının her alanında mücadeleden biran olsun vazgeçmeyen Aysel, cezaevinde olduğu süreçlerde ırkçı yaklaşımlara maruz kalır. Annesi Hatun Tuğluk 13 Eylül 2017 tarihinde yaşamını kaybeder. Annesinin cenazesine katılmak için cezaevinden çıkarılan Aysel, Ankara Batıkent Cemevi’ne getirilir. Cenaze, cemevindeki törenin ardından İncek Mezarlığı’na götürülür, burada toplanan ırkçı grup, “Burada şehit cenazesi var, buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz”, “Burası Ermeni mezarlığı değil” diyerek cenazeye katılanlara saldırır. Hatun Tuğluk’un cenazesi, “Cenazeyi gömseniz de çıkartır parçalarız” diye saldırdıkları için gömüldüğü yerden çıkarılarak Dersim’e götürülür.

Cezaevinde hastalandı

Annesinin cenazesinde yapılanlar sonrasında cezaevinde hastalanan Aysel’e uzun bir süreden sonra “demans” teşhisi konulur.

8 Mart 2021 tarihli rapor

Cezaevinde uzun bir süre hastalığı ile mücadele eden Aysel’e yaklaşık 8 ay boyunca Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndaki 9 uzman doktor tarafından muayene edililir. 8 Mart 2021 tarihli İzmit Seka Hastanesi tarafından hazırlanan muayene bilgilerinin yer aldığı raporda, Aysel’in 1 yıldır unutkanlık, konuşacağı kelimeleri hatırlayamama, tekrar tekrar sorma, kıyafetleri ters giyme bulgularına rastlandığı kaydedilir. Aysel, hakkında KOÜ Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin geniş kapsamlı raporunun detaylarında ise Aysel’in zaman yöneliminde kısmen bozulma olduğu, ayın kaçı olduğunu, yılı yaklaşık söylediği ama hangi günde olduğunu bilmediği kaydedilir.

Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi: Demans kronik seyirde

Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından 12 Temmuz 2021 tarihli kararında Aysel’in hastalık öyküsü ve hastane içerisinde yapılan tetkik sonuçları verilerek, şunlar kaydedilir; “…15/03/2021 tarihinden bu yana Demans tanısı ile tedaviye gereksinim duyduğu (Dozyl kullandığı), Demans hastalığının unutkanlığın ön planda olduğu, hafızayı, düşünmeyi ve sosyal becerileri etkileyen, ilerleyici, günlük yaşam aktivitelerini olumsuz yönde etkileyecek nitelikte olduğu ve buna bağlı ikinci şahısların yardımına ihtiyaç duyabileceğinin olduğunun tıbben bilindiği, kişide saptanan Demans hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf göstereceği, kişinin takiplerinin üçüncü basamak sağlık kuruluşlarında yapılması gerektiği, kişiye cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımın yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, yaşamını bir başkasının yardımı olmaksızın tek başına sürdürmesinin mümkün olmadığı, cezaevi koşullarına bir başkasının yardımı olmadan zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamayacağı, dolayısıyla cezasının infazının ertelenmesi gerektiği, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği…”

TİHV değerlendirme raporlarına da yer verildi

ATK tarafından dosyaya gönderilen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği’nin 30 Eylül 2021 tarihli değerlendirme raporuna da yer verilir. TİHV’den doktorların imzalarının yer aldığı başvuruda Aysel’in avukatlarının yaptığı başvuru üzerine ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporu ile KOÜ Tıp Fakültesi ATK Ana Bilim Dalı raporunun incelendiği vurgulanırken, her iki raporda yer alan çelişkilere dikkat çekilir.

ATK’nin hukuksuzluğu

Aysel’in 1-4 Şubat 2022 tarihleri arasında yapılan muayenede ATK, hastanelerin “cezaevinde kalamaz” raporlarını görmezden gelerek, yeniden bir hukuksuzluğa imza atar. ATK son raporunda ise, Aysel’in hastalığının ciddiyetini görmezden gelerek, raporda şu cümleleri belirtir; “…Suç tarihini kapsayan dönemde ceza sorumluluğunu etkileyecek mahiyet ve derecede herhangi bir akli arıza içinde olduğuna delalet edecek tıbbi bulgu ve belgeye rastlanmadığı ceza sorumluluğunun tam olduğu kanaat ve mütalaamızı bildirir gözlem raporudur.”

Uzun bir aradan sonra Aysel Kobanê davasına katılır

Aysel, sağlık sorunlarından kaynaklı yargılandığı hiçbir davaya katılmazken, en son Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ında aralarında olduğu 21’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobanê siyasi soykırım davasına katılır. Duruşmaya katılan Aysel’e bir avukatı da refakat ederken, mahkeme başkanın sorularını algılamakta zorluk çeker. Aysel, sağlık sorunlarından kaynaklı kendini ifade edemeyeceğini belirterek, duruşma salonundan ayrılır.

Başlatılan kampanyalar

Aysel’in hastalığının bilinmesinin ardından, Türkiye ve dünyanın birçok yerinde kadınlar. “Aysel’in hafızasıyız”, “Aysel Tuğluk için bin kadın” başlığıyla eylemler ve kampanyalar başlattı.

‘Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın’

En son “Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın” kampanya grubu, hastalığı günden güne ilerleyen Aysel için harekete geçti. Aralarında akademisyen, insan hakları savunucusu, aydın, yazar, sanatçı birçok çevreden kadın “Aysel Tuğluk şahsında binleri aşan hasta mahpusun yaşam hakkını savunmaya devam ediyoruz” diyerek Aysel’in bırakılması için mücadele yürütüyor.

İntikam alınıyor

Aylardır hasta tutsakların bırakılması için gerçekleştirilen eylem ve Adalet Nöbetler’inde Aysel’in durumuna dikkat çekilse ATK raporlarıyla adeta bir “intikam” alınıyor. Aysel Tuğluk ve binlerce hasta tutsak siyaset, yargı ve ATK kıskacında tutulmaya devam ediyor.

JINNEWS

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir