Zindanlardan Yükselen Direngen Sese Kulak Verelim

Erdoğan şefliğindeki faşist zulüm rejimi, her hapishaneyi bir tecrit, işkence ve katliam merkezine dönüştürmüş durumda. Hapishanelerdeki faşist zorbalık günden güne tırmanıyor.

Bu tecrit, işkence ve katliam merkezlerinde, bu kimliksizleştirme ve kişiliksizleştirme kamplarında, devrimci ve yurtsever tutsaklar faşizme ve sömürgeciliğe baş eğmeme geleneğine yeni halkalar ekliyorlar. Yalın inançlarını, can feda duruşlarını, çıplak bedenlerini, sıkılı yumruklarını faşist zulme direniş barikatına dönüştürüyorlar. Bu en zorlu esaret şartlarında devrimci örgütlülüklerini ve komün yaşamlarını sürdürüyor, en ağır yoksunluklara rağmen devrimci üretkenlik için yeni imkanlar yaratıyorlar. Böylece siyasi tutsaklar, Erdoğan şefliğindeki sömürgeci faşizme karşı emekçilerin ve ezilenlerin en ön saflarında direniyorlar.

Hapishanelerde bugün alabildiğine tırmandırılan faşist zulmün hedefi belli: Devrimcileri gitgide artan oranda hapishaneye kapatarak, hapishanede de koyu tecrit ve günlük işkence yoluyla teslim alarak, emekçileri ve ezilenleri öncüsüz bırakmak. Aynı zamanda, antifaşist her bireyin başının üstünde sürekli bu faşist hapishane sopasını sallayarak, onun aklına ve yüreğine bu işkence ve tecrit korkusunu salarak, emekçileri ve ezilenleri faşizme karşı özgürlük mücadelesine girmekten alıkoymak.

Bundandır ki, hapishanelerde siyasi tutsaklar tarafından sergilenen direngenlik, doğrudan doğruya, faşist şef Erdoğan’ın halklarımızın bağrında yeşeren isyan filizlerini toptan koparıp atma amacına karşı özgürlük barikatını yükseltmekle özdeşleşiyor. Ve bundandır ki, hapishanelerdeki faşist zulme seyirci kalan, devrimci ve yurtsever tutsakların seslerine ses katmayı dert etmeyen bir tutum, tersinden, faşist şef Erdoğan’ın halklarımızın politik özgürlük arzusunu ilelebet zincire vurma amacını boşa çıkarmak uğruna seferber olmamak anlamına geliyor.

Öyleyse, faşizme boyun eğmeyen siyasi tutsakların çağrısına yanıt vermek, hapishanelerdeki faşist tecrit, işkence ve katliam rejimine karşı mücadeleyi sokaklarda büyütmek, bugün, öncü sorumluluğa sahip olan her devrimci ve antifaşist için, özgürlük isteyen her emekçi ve ezilen için elzemdir. Faşist zulüm cenderesindeki Garibe Gezer’in ölümsüzlükle yankılanan seslenişini duymamak, “hapishanede kalamaz” raporuna rağmen Aysel Tuğluk’un faşist intikamcılıkla rehin tutuluşunu görmezden gelmek, 83 yaşındaki ağır hasta tutsak Mehmet Emin Özkan’ın hapishanede ölüme itilişini izlemekle yetinmek hoş görülemez. Zindandan her hafta yeni bir siyasi tutsağın cansız bedeninin çıktığı bir dönemde, faşist zindan terörüne karşı insanlık onurunu ayakta tutan siyasi tutsaklara omuz vermekte daha fazla gecikmek kabul edilemez.

Tutsaklarla dayanışma platformlarının, insan hakları kurumlarının ve siyasi tutsak yakınlarının eylemleri ve çalışmaları elbette son derece kıymetlidir. Fakat hapishanelerdeki faşist teröre karşı mücadelenin güncel gerekleri onların taşıyabileceğinden çok daha ağır ve kapsamlıdır. Dolayısıyla, zindanlarda haddi hesabı olmayan faşist zulme “dur” demek, devrimci ve yurtsever tutsaklarla dayanışmayı güçlendirmek, onların direnişçi soluğunu sokaklarda emekçilerle ve ezilenlerle buluşturmak emekçi soldan tüm parti ve örgütlerin, mücadeleci tüm sendikaların ve mesleki birliklerin, demokratik nitelikteki tüm toplumsal ve siyasal örgütlenmelerin acil görevidir. Bu, en başta da Birleşik Mücadele Güçleri’nin hayati ve ertelenemez bir sorumluluğudur.

Bu kritik sorumluluk, Kürt yurtsever tutsakların ailelerince sürdürülen adalet nöbetlerini fiilen desteklemek ve yaygınlaştırmakta, açlık grevi gibi biçimlerle yeni dayanışma noktaları oluşturmakta karşılık bulabilir. Emekçi mahallelerinde ve işçi havzalarında yürüyüşler düzenlenebilir, kampüslerde forumlar yapılabilir, hapishane önlerindeki gösteriler çoğaltılabilir, Adli Tıp Kurumu’nun kapısında periyodik oturma eylemleri gerçekleştirilebilir. Politik teşhir konuşmaları ve bildirileri yüzbinlere ulaştırılabilir, kent merkezlerine politik ajitasyon kuşlamaları saçılabilir. Yeni tutsak aileleri hareketin içine çekilebilir, emekçiler siyasi tutsaklara kart gönderme etkinliklerine davet edilebilir, ezilenler siyasi tutsaklar için maddi katkıda bulunmaya çağrılabilir. Tutsaklarla dayanışmanın ortak platformları ve komiteleri yeni bileşenlerin katılımıyla genişletilebilir ve yeni kentlere yayılabilir. Bütün bunlar için, kuşkusuz ki, birleşik mücadelenin devrimci güçlerinin öncü inisiyatifi ve pratiği gerekir.

Hapishanelerde tecrit, işkence ve katliam rejiminin önünün kesilmesi, faşist işkencecilerin yargılanıp cezalandırılması, ağır hasta tutsakların derhal serbest bırakılması, infaz yakmaların durdurulması, sürgün sevklerin geri alınması, kitap ve yayın hakkının, iletişim ve ziyaret hakkının, ortak alan hakkının, tedavi hakkının yeniden kazanılması, İmralı tecridine son verilmesi uğruna mücadeleyi büyütme zamanıdır.

Faşist zindan terörüne karşı mücadelenin büyütülmesi ve siyasi tutsakların direngenliğinin sokaklarda yankılanması, faşist politik İslamcı saray iktidarına karşı antifaşist cepheleşmeyi güçlendirecek, emekçilere ve ezilenlere politik özgürlük için birleşik savaşım cesareti aşılayacaktır. Ve devrimci intikam pratiği, tıpkı 12 Eylül Amed zindanındaki sınırsız zalimliğin sembol ismi Esat Oktay’ın yakasına yapıştığı gibi, onun işkencecilik ve katillik geleneğini hayranlıkla sürdüren bugünkü hapishane müdürlerinin yakalarına da birer adalet nişanesi olarak mutlaka yapışacaktır.