‘Bir hastadan mahpus yaratan sistem var’

DİYARBAKIR – Yüzde yüz engelli raporuna rağmen tutuklanan ancak cezaevlerinin kabul etmediği ve tahliye edildikten sonra yaşamını yitiren 80 yaşındaki Kazım Kalbişen’in torunu ve avukatı Beritan Kalbişen, “Bir hastadan mahpus yaratan sistem var” dedi.

Ağır sağlık sorunlarına karşı yaşam mücadelesi veren hasta tutuklular, ölüm eşiğinde olmasına rağmen Adli Tıp Kurumları’nın (ATK) verdiği raporlar nedeniyle tahliye edilmiyor. Hasta tutukluların yakınlarının aylardır süren eylemlerine rağmen taleplerini karşılamayan iktidar, yaşanan ölümler karşısında da sessizliğini sürdürüyor. Birçok tutuklu savcılık, ATK ve hastane üçgeninde ölüme mahkum edilirken, birçok tutuklu da tahliye olduktan kısa bir süre sonra yaşamını yitiriyor. Yüzde yüz engelli raporuna rağmen tutuklanan 80 yaşındaki Kazım Kalbişen, ölüm aşamasında tahliye edildi.

Muş’un Malazgirt ilçesine bağlı Tetergazî köyünde yaşayan Kalbişen, hakkında “örgüte yardım etmek” iddiasıyla açılan dava kapsamında 4 yıl 2 ay hapis cezası verildi. Kalbişen’in cezası, 78 yaşında olduğu 4 Haziran 2020’de Yargıtay tarafından onandı. Kalbişen, 3 Temmuz 2020 tarihinde evinin bulunduğu Gebze’de gözaltına alınmak istendiği sırada fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldı. Kalbişen’in hastanede tedavi altında olduğu sürede cezanın ertelenmesi için yapılan başvurular reddedildi. İleri derecede kalp hastalığı, KOAH, hipertansiyon rahatsızlığı bulunan ve hastalıklarından dolayı yüzde yüz engelli raporu olan Kalbişen, polis baskısıyla taburcu edilerek 10 Temmuz 2020’de cezaevine götürüldü. ATK’nin verdiği rapor sonucu 7 Eylül 2020’de cezası 2 yıl ertelenen Kalbişen, 24 Temmuz’da yaşamını yitirdi.

Kalbişen’in hem torunu hem de avukatı olan Beritan Kalbişen, dedesinin yaşadıklarını ve hasta tutuklulara yönelik hukuksuzlukları anlattı.

3 CEZAEVİ VE 17 SAAT İŞKENCE

Dedesinin 2013 yılından bu yana felç, KOAH, hipertansiyon, kalp yetmezliği gibi birçok hastalığının olduğunu kaydeden Kalbişen, 2015 yılında da yüzde yüz engelli raporu verildiğini söyledi. Bu rapora rağmen Yargıtay’ın hapis cezasını onadığını dile getiren Kalbişen, “Temmuz ayına geldiklerinde dedemi almaya çalıştılar ancak kolluk gelince dedem fenalaştı. Ardından Gebze Fatih Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Bir hafta yoğun bakımda kaldı. Değerleri çok düşmüştü. Bir hafta kaldığı sürece kolluk sürekli yanındaydı. Kolluk ‘Alalım hapishaneye götürelim, bizden çıksın mantığıyla’ yaklaşıyordu. Alelacele bizden de gizlenerek hemen taburcu edildi. Ambulansla Fatih Hastanesi’nden Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ne götürüldü. Kocaeli Cezaevi İnfaz Kurumu dedemi kabul etmedi, ‘Bu mahpusu alamayız’ dedi. Sonrasında Kocaeli 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürdüler. Tabi bunların arasında baya bir mesafe var. Ve dedem sürekli ambulansla oradan oraya gönderildi. ‘Her gören ne işi var burada’ diyordu. Dedemin sol tarafı tamamıyla felç ve ambulansta da onu sabitlemek için ayağından kelepçeliyorlardı. İlaçlarını teslim ettik ama ilaçlarının O’na verilmediğini, yemek verilmediğini çok sonradan öğrendik. Sonrasında Kocaeli 2 No’lu da almadı. Kocaeli 1 No’lu T Tipi’ne koydular ve sonrasında ise İzmit Seka Devlet Hastanesi’ne sevk ettiler. Buranın mahkum koğuşunda kaldı. Yaklaşık 17 saatlik işkence bu şekildeydi. Politik tutuklu olması nedeniyle ağır işkencelere maruz bırakıldı. Adeta ölüme davetiye gönderdiler o süre boyunca” diye belirtti.

TAHLİYE EDİLDİ AMA TABURCU EDİLEMEDİ

3 aylık mahkum koğuşunda kaldığı süre içerisinde de ATK süreçlerinin başladığını kaydeden Kalbişen, “ATK’den 3 ay rapor bekleme hali, savcılık, doktorla iletişim hali, kısacası bu sürecin bedeli ağır oldu. 3 ay boyunca mahkum koğuşunda kaldı. O süre zarfında ATK’ye git gel süreçleri yaşandı. En nihayetinde tahliye kararı gelmeden yoğun bakıma kaldırıldı. Dedem tahliye edildi ama taburcu edilmedi. Belki de hasta mahpusların durumunu özetleyen şey bu. Taburcu edilmemiş hastaların tutukluluğa mahkum edilmesi. 1 hafta boyunca yoğun bakımda tek başına kaldı, yanında refakatçiye izin verilmedi, pandeminin pik yaptığı zamanlardı, yanına Kovid-19’lu hastalar getiriliyordu. O bir haftalık süreci bir ay şeklinde nitelendiriyordu. Bir hafta sonrasında 15 kilo vermiş bir şekilde taburcu edildi. Kendini toparlaması 2-3 ayı buldu” diye anlattı.

BASKI VE İŞKENCELER BİTMEDİ

Sürekli infaz erteleme durumu içerisinde mücadele ettiklerini ifade eden Kalbişen, “İnfaz ertelemesi süreci aslında gerçek bir tahliye süreci değil. ‘Biz senin iyileşmeyeceğini biliyoruz ama 6 ay erteliyoruz, 6 ay sen mahpus değilmişsin gibi yaşa.’ Ama öyle değil, onun hafızasına işlenmiş bir tutukluluk ve işkence süreci var. Tek başına içeriye girdi, nasıl bir durumla karşılaştı bilmiyoruz. Bir hastadan mahpus yaratan sistem var. Yüzde 98 ağır kanser hastalarına bile ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriliyor. Dedemin de yüzde 99 olsaydı, belki alırlardı ama yüzde yüz olunca bir şey yapamadılar. Ve tekrar bir yıl ertelendi. Dedem sürekli bu ertelemeler nedeniyle bir dahaki yıl tutuklarlar endişesi ile yaşadı. İnfaz erteleme süresi boyunca bunu düşünmediği süreç yok. Her an bu anı yaşama tehdidi altında bırakıldı. En son Mart 2022’de ATK’ye birlikte gittik ve dedem iki yıllık almamı istedi ama böyle bir şey mümkün değildi. En son raporumuz Mart 2023’e kadardı. O tamamlanamadan dedem hayatını kaybetti. Aslında iyiydi, bu cezaevi koşulları onu çok yıprattı. Psikolojik etkisini kolay atlatamadı. Her ne kadar evinde vefat etmişse de hep şu tehdit vardı, çünkü o baskı, o işkence edilebilirlik her an kapının önündeydi” ifadelerini kullandı.

‘İNSANLIK SUÇU İŞLİYORLAR’

ATK’nin tek başına karar merci olmaması gerektiğinin altını çizen Kalbişen, “Çünkü Adalet Bakanlığı’na bağlı ve verdiği kararlar şüpheli, ayrımcı. Devlet nezdinde olan bir şey. Bağımsız bir kurum olmalı. Hastane raporları geçerli olmalı. Birleşmiş Milletler Mandela Kuralları uygulanmalı, TMK dikkate alınmamalı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2013 yılında verdiği Güler Çetin kararı var. Bu kararda, ‘Türkiye hapishanelerindeki hasta mahpusların durumlarından devlet sorumlu ve bunu işkence olarak kullanıyor. İyileştirmeler yapılsa da politik tutsaklar açısından hep bir istisna yaratılıyor’ deniliyor. Hapishaneden çıkan cenazeler var, ölüme ramak kala yapılan tahliyeler korkunç. Tahliye edildikten 2 saat sonra yaşamını yitiren hasta mahpuslar var. Aslında bu devletin yükümlülüğünü ortadan kaldırmak için yaptığı bir tutum. Ancak bu suça ortaklar, insanlık suçu işliyorlar. Ölümden bir saat önce yapılan tahliyelerle kurtulmaları mümkün değil. Hasta tutuklulara resmen düşman hukuku uygulanıyor, intikam alınıyor” dedi.

‘ONLARA MİNNET ETMEDİ, DİK DURDU’

Kalbişen, dedesinin ilk müvekkili olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Dedemin bana bıraktığı şu, ruhsatımı yeni almıştım ve ilk müvekkilim dedemdi. Onun hastane işlemleri için 72 saatlik bir mücadelemiz oldu ve ben o saatler içinde ölümünü bekliyordum. Çok hastaydı, hayat fonksiyonları kötüydü. Bir avukat olarak da elimden bir şey gelmiyordu ama dedem o kadar dik durdu ki. Onlara minnet etmeme hali, o düşman tutumunu onların yüzüne çarpma hali… Dedem o süreçte hayatını bence inadından kaybetmedi. Bana kalan tüm hasta mahpusların sesini duyurmak oldu, dedem onlardan sadece biri. Hapishaneler hasta mahpusların yaşayabileceği bir alan değil. Hapishaneler onlar için mezarlık. İzin vermemeliyiz.”

‘MÜCADELE İLE ORTADAN KALDIRACAĞIZ’

Hasta mahpuslara ölüme terk edilmesine karşı toplumun ses yükseltmesi gerektiğini vurgulayan Kalbişen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu sadece hasta mahpus yakınlarının ve hak örgütlerinin sorunu olmaktan çıkmalı, bu her evin gündemine girmeli. Bir hastadan mahpus olmaması gerekiyor. Bunu kabul etmemeliyiz. Umuyorum bu mücadele ile birlikte bunu ortadan kaldırırız. Mücadeleyi elden bırakmamak gerekiyor. Cumhurbaşkanın da ağır hasta mahpusların infazlarının ertelenmesi konusunda bir yetkisi var. Cumhurbaşkanı bu yetkiyi ayrımcılık gözetmeden kullanmalı, çünkü son yıllarda bu yetkinin tek tük ve politik olarak anlamlı ve gözdağı verilecek kişiler için kullanıldığını görüyoruz. Cumhurbaşkanın bu yetkisini ayrımcılık gözetmeden kullanmalı, yoksa Türkiye insan hakları ve hasta mahpuslara işkence konusunda mahkum olmaya devam edecek. Umarım daha fazla ölümler yaşanmadan iyileştirmeler yapılır, temennimiz beklentimiz bu yönde umudumuz ve mücadelemiz de bu yönde olacak.”

Eylem Akdağ

MEZOPOTAMYA AJANSI

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir