İktidar mı demokrasi mi?

Cihan DENİZ yazdı

11 Kasım 2021 Perşembe – 23:00

  • Evet, siyasette mutlaka hedeflerin olması gerekmektedir.
  • Siyaset hedefsiz yapılmaz. Ama “iktidarın parçası olmamak” siyasi hedeflerin olmaması olarak anlaşılmamalıdır.

Siyasetin bir yönü tabii ki belagattir. Hitap edilen toplumun duygularına hitap eden, onları harekete geçirmeyi amaçlayan etkili ve ateşli söylevler, özellikle de toplumların ezen ezilen olarak ayrıştığı günden bugüne, siyasetin vazgeçilmez bir parçası olmuştur.

Ama aynı zamanda, tam da toplumların ezen ezilen diye iki zıt kampa ayrıldığı gerçeğinden dolayı, belagat ve siyasi söylevler, çoğu kez, hakikati dile getirmenin değil; tersine doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermenin, çarpıtmanın, toplumu asıl hedeflerinden saptırıp kendisine yabancı ve ters hedeflere sevk etmenin bir aracı olmuştur.

Bu, yaşadıkları coğrafyaların, özgürleşmesi, demokratikleşmesi, daha adil bir yer haline gelmesi için mücadele edenler açısından tabii ki böyle değildir.

Devrimciler ve en genel anlamıyla sol açısından, tersine, önemi büyüktür ve asıl amacı iktidarların bir gizem bulutu içine sakladığı hakikati ortaya çıkarmaktır.

Ezenlerin ezilenlere dayattığı öğrenilmiş çaresizlik duygusunu ortadan kaldırarak “başka bir dünya mümkün” düşüncesi etrafında onları kendi özgürlükleri için harekete geçirmeyi amaçlar.

Bununla birlikte, bizlerin de ezenlerin yüzyıllardır akıttığı zehirden tam olarak azade olduğumuzu söylemek çok da mümkün değildir.

Söylemlerimizde, konuşmalarımızda, kullandığımız kavramlarda kimi zaman bunun izlerini görmek mümkündür.

Örneğin, maruz kaldığımız tarifsiz baskılar, adaletsizlikler karşısında kullanılan bazı kavramlar bazen kulağımıza hoş gelebilir, ruhumuzu okşayabilir, içimizdeki öfkeye tercüman olabilir.

Ama üzerine biraz düşünürsek, sağını solunu tartarsak aslında söylenenlerin, kullanılan kavramların bize, düşüncemize ne kadar uzak olduğunu kolaylıkla görebiliriz.

Ağzımızdan çıkan ile aklımızdan geçenler arasında bir uçurum olduğunu fark ederiz.

Bunun en tipik örneklerinden biri, bugünlerde demokratik siyaset alanında bir hedef olarak ortaya konulan “iktidar” kavramıdır.

Evet, iktidar cezbedicidir; erk ve güç vadeder ve bunları kullanarak hedeflerimize ulaşabileceğimiz algısını bizde oluşturabilir.

Ama tarih sayısız kez göstermiştir ki, bu en büyük yanılgıdır: Hele de niyetlerinden tamamen bağımsız, ezilenler için mücadele iddiasında olanlar için.

İktidarın yolu hiçbir zaman baskı ve tahakkümden başka bir yere çıkmamıştır.

Farklı kimlikleriyle, inançlarıyla cinsel kimlikleriyle, sınıfsal konumlarıyla ezilenlere hiçbir zaman barış, özgürlük ve adalet getirmemiştir; ekolojik yıkımlar karşısında yaşadığımız dünyayı koruyamamıştır.

Tersine bırakın sorunların çözümü olmayı, tarihin her noktasında bizzat sorunların kaynağı olmuştur; sorunların daha da ağırlaşmasına yol açmıştır.

Diğer bir ifade ile, bugün demokratik siyasetin dayandığı düşünsel ve örgütsel temellerin oluşmasında büyük emeği ve katkısı olan Abdullah Öcalan şahsında, Kürt siyasi aklının gerçekleştirdiği paradigmasal kopuş bağlamında düşündüğümüzde, başına hangi sıfatı getirirsek getirelim, ona ister “demokratik iktidar” diyelim” ister “devrimci iktidar” iktidarın her zaman iktidar olduğunu ve demokrasi ile bir arada var olamayacağını görürüz.

İktidar, devlet değildir sadece

Bu anlayışın somutlaştığı demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigma’ya göre iktidar, ezenlerin ezilenler üzerindeki tahakkümünün bir aracıdır. Sadece devlete ve onun zor aygıtına da indirgenemez. Onun ötesinde ve çoğu zaman onlardan daha çok, toplumun her zerresine kadar sızan ilişkiler ağıyla ezilenlerin toplumsal konumunu, nasıl çalışacağını, nasıl tüketeceğini, nasıl düşüneceğini, kimi nasıl seveceğini belirleyerek bu ezilme durumunun sürdürülmesini amaçlar.

Bundan dolayı da iktidar, hedefi demokrasi ve daha adil bir dünya olanlar için parçası olunacak değil, sınırlandırılacak ve iktidarı elinde tutanlar kim olursa olsun, karşısında mücadele edilecek bir olgudur.

Bu anlamıyla da demokratik siyaset, dün de “iktidar”ın parçası olmaya aday değildi; bugün de mutlak bir siyasi alt üst oluşun, çözülmenin ve yeniden inşanın her gün daha da yaklaştığı yarın da olmamalıdır.

Evet, siyasette mutlaka hedeflerin olması gerekmektedir.

Siyaset hedefsiz yapılmaz. Ama “iktidarın parçası olmamak” siyasi hedeflerin olmaması olarak anlaşılmamalıdır.

Tersine, siyaseti iktidar ve iktidar için yapılan oyunların ötesinde tanımlamak; hedefleri buna göre belirlemek, siyasetin etimolojik kökeni olan seyislik olarak değil, gerçek anlamda önünün açılması anlamına gelmektedir.

Yaşadığı sorunların çözümünde toplumun nesne değil, gerçek bir özne olmasının sağlanması; iktidar merkezlerinden topluma akıtılan zehirlere karşı gerçek bir toplumsal ahlakın savunulması demektir.

Özcesi iktidarın karşısında ”ahlaki ve politik toplumun” yaşam bulması için mücadele etmektir.

Bu durum aslında demokratik siyasetin kendi kurucu değerleri üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini göstermektedir.

Günün acil ve pratik işleri ne kadar ağır olursa olsun, bu değerler üzerinden her kademeden tüm kadrolarını eğitilmesi konusunun ne kadar yakıcı ve önemli bir görev olduğunu ortaya koymaktadır.

Son olarak ise, “iktidarın parçası olma” siyasetinin teorik boyutunun ötesinde tartışılması gereken ve en az diğeri kadar önemli ve yakıcı pratik bir boyutu da vardır.

Bu coğrafyanın siyasi tarihi de düşünülerek, kimin ile hangi temeller üzerinde iktidarın ortağı olunacağı gibi sorular gündeme gelmektedir.

Ama bunu başka bir yazının konusu olarak şimdilik bir kenara bırakalım…