İran Komünist Partisi ile röportaj

İran’daki ayaklanmayı değerlendiren İran Komünist Partisi, ayaklanmanın bu kez İslam Cumhuriyeti’nin devrimci bir şekilde yıkılması için daha yaygın, daha birleşik ve kararlı bir şekilde yeni bir aşamaya girdiğini kaydetti. Bu ayaklanmanın öne çıkan ikinci yönünün ise kadınların ve gençlerin gösterilerdeki liderliği olduğunu kaydeden İKP, İran komünistlerinin Güney Amerika halklarından dayanışma beklediklerini dile getirdi.

Jîna Mahsa Amini’nin saç teli göründüğü gerekçesiyle ahlak polisi tarafından katledilmesinin ardından İran’da başlayan halk ayaklanması sürüyor. Eylemlere yönelik polis saldırısı, kaçırmalar, kaybetmeler ve gözaltında yaşanan katliamlara rağmen halklar sokağı terk etmiyor.

1983 yılında kurulan İran Komünist Partisi, çok sayıda ayaklanmanın yaşandığı ülkedeki durumu, ayaklanmaları ve mücadele üzerine soruları yanıtladı. İKP, “Proletarya enternasyonalizmi açısından İran komünistleri, işçi sınıfı ve yükselen kitleler Latin Amerika halklarından İran’daki devrimci hareketi fiilen desteklemelerini beklemektedir” dedi.

İran Komünist Partisi’ni Tudeh Partisi’nden ve solun geri kalanından ayıran nedir? Pratik açıdan da aralarındaki fark nedir?
İran Komünist Partisi’nin Tudeh Partisi ile hiçbir ortak noktası yoktur. Tudeh Partisi tıpkı diğer burjuva-liberal partiler gibidir ve devrimin başlangıcında İslam Cumhuriyeti’ne hizmet etme ve destek verme biçimleriyle İran halkı için sol bir parti olarak meşruiyetlerini kaybetmişlerdir. Tudeh partisi Putin oligarşisi döneminde bile Rusya’ya Sovyet geçmişi nedeniyle bağlıydı. Bu parti İran İslam rejiminin istikrar sağlayıcısı ve sol güçlerin dağılmasının katalizörü olarak rol oynamış ve halkın nefretini uyandırmıştır.

1940 parti programına göre, bu parti hala üç aşamalı devrime inanmakta ve demokratik burjuva değişimlerine ve ultra-kapitalistlere karşı burjuvazi ile ittifaka inanmaktadır. Bu parti “emperyalizme” karşı küçük kapitalistlerin de katılımıyla bir cephe oluşturmak istemektedir. Tudeh Partisi, birçok geleneksel Rus yanlısı solcu gibi, emperyalizmi dünya sermayesine ve metropol ülkelere sokmamakta, Rusya ve Çin’i kapitalizm ilişkisi içinde değil, sermayenin küreselleşmesinin dışında kabul etmektedir.

SOSYALİZME DOĞRU KESİNTİSİZ DEVRİM İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ
İran Komünist Partisi ise 2 Eylül 1983 tarihinde kurulmuştur. Onlarca yıllık ısrarlı faaliyet ve binlerce sosyalist savaşçısını feda ettikten sonra hedefleri uğruna mücadelede meydana gelen iniş çıkışlara rağmen bu parti, Komünist Manifesto’dan bugüne kadar dünyanın devrimci komünistlerinin ulaşmak için kararlılıkla mücadele ettiği aynı hedef için mücadele etmektedir. Partimiz işçilerin, emekçilerin ve yoksulların partisidir ve sovyet özyönetimi, üretim ve sömürü araçlarının özel mülkiyetinin kaldırılması ve sosyalizme doğru kesintisiz bir devrim için mücadele etmektedir.

İran Komünist Partisi’nin Kürdistan örgütü olan Komala, İran Kürdistanı’nda ve özellikle Sanandaj gibi Kürdistan’ın başlıca şehirlerinde işçi sınıfı arasında geniş bir kitleye ve radikal bir kaleye sahiptir.

SOVYETLER KONGRESİ BENZERİ BİR HÜKÜMETİN KURULMASINI ÖNGÖRÜYORUZ

İktidarın ele geçirilmesinin yanı sıra sosyalizmin inşası için stratejik unsurlar nelerdir?
İran Komünist Partisi, enternasyonal işçi sınıfı örgütlenmesinin öncüsünün bir parçası olarak ve enternasyonalist görevlerine uygun olarak, İran’daki islamcı kapitalist rejimin devrimci ve sosyalist bir şekilde devrilmesi için mücadele etmektedir. İran Komünist Partisi, islamcı hükümetin proleter bir devrim yoluyla devrimci bir şekilde devrilmesi için mücadele etmektedir. Partinin devrimci yıkıma yaptığı vurgu, devrimin zaferinde devrimci işçi sınıfının önderliğinin rolünün gerekliliği anlamına gelmektedir. İran Komünist Partisi parlamento hükümetine inanmamakta ve islamcı kapitalist hükümeti devirdikten sonra alternatif hükümet olarak Paris Komünü ve Sovyetler Kongresi benzeri bir hükümetin kurulmasını öngörmektedir. Bu konsey yönetimi sosyalist önlemlerin önünü açmaktadır. İran Komünist Partisi bu görüşten hareketle, işçi konseylerinde örgütlü işçi sınıfının önderliğinde devrimci yıkım, iktidarın devrimci konseylerin eline geçmesi ve sosyalist önlemler için mücadele etmektedir.

REJİM SİLAHLI BİR DEVRİM OLMAKSIZIN YIKILAMAZ
İran’daki islamcı rejim silahlı bir devrim olmaksızın yıkılamaz. Bu acı gerçek, 43 yıllık iktidar döneminde ve özellikle de son üç aydaki devrimci hareketle kanıtlanmıştır. İran’daki islamcı hükümet devrimci harekete karşı koymak için Rusya’yı, Suriye’de halka karşı yaptığı ve yapmaya devam ettiği gibi, askeri teçhizat ve doğrudan askeri müdahale için resmen davet etti. Putin’in baş danışmanları olan Alexander Dugin ve arkadaşları yıllardır İslam Devleti’nin politikalarını yönetmektedir. Kapitalist Çin ve Rusya devletlerinin dünyayı yok etme ve dünyada kriz yaratmadaki karşıdevrimci rolü, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere diğer emperyalistlerin rolüne paraleldir ve İran’daki halk açısından bu bilinmez bir şey değildir.

Temel programatik görüşleriniz nelerdir?
İran’da kraliyet ve islamcı yönetim döneminin tamamı boyunca her türlü bağımsız parti örgütü, işçi, öğrenci, kadın ve sosyal örgütler yasaklandı. Mutlak tiranlık hüküm sürdü. Ancak bu kurumların yokluğunda, bazı emek ve diğer sosyal alanlarda gizlice ve yeraltında kimi tür komiteler veya gizli konseyler oluşturuldu. Bunlar son yıllarda işçi grevlerinin ve kitlesel protestoların düzenlenmesinde önemli bir rol oynadı. Haft Tappeh şeker kamışı şirketindeki gayrıresmi bir işçi konseyi örneği, öğretmenler ve… “Jîna ayaklanması” olarak da adlandırılan “kadın, yaşam, özgürlük” sloganlı devrimci ayaklanma aylarında mahallelerin gizli komiteleri, gençler, kadınlar, liseliler, öğrenciler ve işçiler, emekliler vb. bir konsey şeklinde örgütlenerek ülke çapındaki grev ve protestolara öncülük görevini üstlenmişlerdir.

GREV KOMİTELERİNİN ROLÜNÜ SÜRDÜRMEK İSTİYORUZ
Komünist Parti, ülke çapındaki bu grev komitelerinin rolünü sürdürmek ve devrimci harekete öncülük etmek istiyor. Ancak bu komiteler ve ülke çapındaki kitlesel grevler, genel ve ülke çapında bir işçi grevi olmadan kazanmayacaktır. İşçi sınıfının ülke çapındaki grevi, sınıf bilinçli ve örgütlü işçi sınıfının önderliği ve buna paralel olarak kadınların bağımsız örgütlü varlığı devrimin zaferini garanti altına alacaktır. İran Komünist Partisi mevcut durumda erken silahlı eylemi desteklememekte ancak silahlı eylemi, mücadele düzeyinin ülke çapında hazırlanmasına ve kapitalist askeri makineyi ezmek için ülke çapında bir greve göre özel koşullarda bir gereklilik ve kaçınılmaz bir eylem olarak görmektedir.

Bazıları devrimci stratejinin bir anlam ifade etmesinin tek yolunun “devrimci mücadelenin kıtasallaşması” olduğunu savunmaktadır. “Kıtasal devrim” hakkında konuşuyorlar. Bu aynı zamanda emperyalizmin insanlığın düşmanı olarak tanımlandığı bir dünya devrimi anlayışıyla da bağlantılı. Bu hususlar hakkındaki görüşünüz nedir? İKP Ortadoğu’da Filistin halkının siyonizme karşı verdiği mücadeleye nasıl bakıyor? Libya’da, Suriye’de, Irak’ta yaşananlar ve Kürt halkına yönelik soykırım hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu daha geniş bir stratejiyi nasıl etkiliyor?
Bize göre kıta devrimi, en azından kapitalist çevre ülkelerde etkili olmayan Avrupa merkezli bir tutumdur. Bu kıtasal devrime inanmak, mevcut durumu kabul etmek ve İran, Türkiye ve benzeri ülkelerdeki egemen tiranlığı hoş görmek anlamına gelir. Komünist Birlik Manifestosu böyle bir tutumu reddeder. Enternasyonalist bir görev olarak herhangi bir ülkenin işçi sınıfının görevi, ilk aşamada, o ülkedeki işçi devrimidir. İran ve herhangi bir ülkenin işçi sınıfı, bilinmeyen bir gelecek için yıllarca beklememeli ve vaatlerde bulunmamalıdır. İran’daki mevcut devrimci ayaklanma, kıtasal devrime hazırlanmak için İran’daki devrimin devamından bir an bile gecikmemekte, aksine dünya kapitalizminin zayıf zincirindeki devrimi kıtasal devrimin yardımcısı ve öncüsü olarak kabul etmektedir. Daha iyi bir ücret için pazarlık yapan ve kapitalist reformlar isteyen ve bunun ötesine geçmeyen sendikalar ve birlikler, yabancı politikalar konusunda geleneksel solcu ve popülist partilerin ağına düşmüştür.

SENDİKAL REFORMİZM İŞGÜCÜNÜN KÖLELİK ZİNCİRİDİR
Sendikal reformizm politikaları işgücünün kölelik zinciridir. İran’daki işçi devrimi, Ortadoğu bölgesindeki ve dolayısıyla kıtadaki devrimin öncüsü olacaktır. Emperyalizm, eski, geleneksel ve revizyonist solcuların görüşünün aksine yabancı bir olgu değildir, ancak küreselleşmenin bir biçimi haline gelmiştir. Küresel sermaye, hisse senetleri ile finans ve bankacılık sermayesi şeklinde o kadar iç içe geçmiştir ki birbirinden ayrılması imkansızdır. İran, Brezilya, Avrupa, Kuzey Amerika, Avrupa, Çin ve Rusya’daki kapitalistler sadece rakip değil, aynı zamanda yüzlerce yatırımda ortaktır. NATO’ya üye ülkeler, G20 ve G7 ve diğer anlaşmalar, küresel kapitalistlerin ittifaklarının ve küresel neoliberalizm anlamında sermaye emperyalizminin işaretleridir. Emperyalizm, kapitalist ve metropol ülkelerin sınırları dışında bir olgu değildir. İran Komünist Partisi eylem planında ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını, ulusların ve küresel işçi sınıfının birliğini desteklemektedir. İKP her zaman Filistin halkını desteklemiş ve İsrail hükümetinin saldırganlığını kınamıştır. Tıpkı Lübnan Hizbullah’ı, Filistin İslami Cihad’ı ve diğer islamcı örgütler gibi gerici vekil güçlere müdahalede İran hükümetinin oynadığı Filistin ve Lübnan halkının kurtuluş hareketini yok etme rolünü kınadığı gibi.

FİLİSTİN VE LÜBNAN HALKINA YÖNELİK İŞGAL SALDIRILARI KINANMALI
Hizbullah Şii’dir ve Ortadoğu’daki tüm islamcı rejim vekil güçlerinin arketipi ve şimdiye kadar ki en önemli ve etkili olanıdır ve nihayetinde İran’ın Irak, Suriye, Yemen ve ötesindeki vekil ağlarının alamet-i farikası haline gelen tüm özellikleri sergilemektedir. Bu ayrımcılık, siyonizm ile mücadele bahanesi ve gerekçesi altında yapılmakta, ezilen ve yerinden edilen Filistin halkının özgürlüğüne zarar vermektedir. İslamcı hükümet, Filistin’i savunma bahanesiyle 25 yıllık bir plana dayanarak tüm İsrail’in yok edilmesini belirlemiş ve bunu kıtalararası balistik füzelerinin üzerine yazmıştır. 1980’den 1988’e kadar 8 yıl süren İran-Irak savaşı sırasında İslam Devleti, Kudüs’ün kurtuluşunun Irak’ın işgalinden geçeceğini ilan etti. Bu savaşta İsrail hükümeti Irak üslerini bombaladı ve eldeki belgelere göre İran İslam hükümetine çok önemli silahlar tedarik etti. Tabii ki İran hükümeti her İsrailliyi siyonist olarak adlandırıyor ve her İsrail vatandaşına saldırıyor. Bizim görüşümüze göre, İsrail hükümeti savaş suçlarından dolayı kınanmalı ve Filistin ve Lübnan halkının sömürülmesi, baskı altına alınması, işgal edilmesi ve öldürülmesi kınanmalıdır.

TÜRK ORDUSU KÜRDİSTANI HER TÜRLÜ KİMYASALLA BOMBALADI
İKP, NATO’nun ve herhangi bir ülkenin Libya, Yemen, Irak ve Suriye halkları da dahil olmak üzere diğer ulusların işlerine karışmasını kınamaktadır. Esad rejiminin Suriye halkına karşı işlediği suçlar İran ve Rusya’nın, diğer yandan da Türkiye ve NATO’nun yardımıyla kanıtlanmıştır. İKP, Rojava-Kuzey ve Doğu Suriye’deki halk komünlerini ve diğer halk kurumlarını desteklemekte ve Türk hükümetinin faşist baskılarını kınamaktadır. Türk ordusu Suriye’nin bu bölgesinde birçok şehir ve köyü işgal etmiştir. Ekim 2019’da sivillere karşı yasaklanmış beyaz fosfor kimyasal silahını kullanmış ve son altı aydır Irak ve Suriye’nin Kürdistan bölgesini her türlü kimyasalla bombalamıştır. İran’daki devrim bölgenin siyasi coğrafyasını güçlü bir şekilde etkilemektedir.

Şu anda birçok uluslararası komünist örgüt var. İKP, bunlardan herhangi birinin parçası mı?
İKP’nin maoizm, stalinizm ve komünizm dışındaki her türlü -izme dair çizdiği sınırlar vardır. İKP Sovyetçidir. İran’ın Kürdistan bölgesinde ve ayrıca İran’da bazı İranlı partilerle pratik bir ittifak örgütlemiştir. Bu işbirliğinin ortak eksenini 2018’den bu yana “Sol ve Komünist Güçler İşbirliği Konseyi” adı verilen 5 diğer İranlı siyasi parti (İran-Hekmatist İşçi Komünist Partisi, Azınlık Fedaileri Örgütü, Komünist Fedaileri Birliği, Rah Kargar örgütü, Azınlık Çekirdeği) ve örgüt oluşturmuştur. İşbirliğinin temelini, islamcı hükümetin devrimci yollarla devrilmesi ve İran’da işçi devrimi ve konsey hükümetinin desteklenmesi için ortak mücadele oluşturmaktadır.

NEOLİBERAL POLİTİKALARA KARŞI 2009 YILINDAN BU YANA EYLEMLER SÜRÜYOR

İran’daki protestolara yol açan unsurlar nelerdir? İran hükümeti ve destekçileri bu protestoların emperyalist güçler tarafından kışkırtıldığını iddia ediyor. Emperyalist güçler protestolarda bir rol oynuyor mu? İran sınıf mücadelesinin bundaki ağırlığı nedir?
İran’daki işçi protestoları, 2006 yılının ikinci yarısından itibaren, islamcı hükümetin zoruyla topluma dayatılan sermayenin neoliberalizm politikalarının, özelleştirmelerin ve deregülasyonların hız kazanması, siyasal islamın doğası gereği özellikle kadınlara ve toplumun düşük gelirli kesimlerinden işçilere yönelik baskıları nedeniyle yoğunlaştı. Sermayenin bu içkin zorbalığına karşı, islamcı iktidarın egemen dinsel zorbalığı da daha yoğun hale geldi. Bu maddi gerekçelerle işçi hareketleri özellikle 2009 yılında hükümet seçimlerindeki hileleri protesto etme gerekçesiyle yoğunlaştı. 2009’dan bu yana işçiler, öğrenciler, öğretmenler, emekliler, şoförler, kadınlar ve toplumun diğer katmanlarından binlercesinin protestosuyla karşılaştık.

BİNLERCE FAKTÖR İNSANLARIN ÖFKESİNİ BİRİKTİRDİ
İran’da 2017’de tüm ülkeye yayılan bir ayaklanma yaşadık. Hükümetin tamamının kurumsallaşmış yolsuzluğu, maaşların ödenmemesi, milyonlarca insanın işsiz kalması, Suriye, Yemen, Lübnan, Irak ve Filistin’de vekalet savaşları ve askeri müdahaleler, nükleer silah edinmeye çalışmak, Rusya’daki egemen oligarkların politikalarını ve çıkarlarını ilerletmek için Rusya’nın vekili olmak, İran’da yaşayan insanları bastırmak, üretim merkezlerini bastırmak ve iflas ettirmek, toplumu bir açık pazara dönüştürmek ve Çin ve yabancı malların tüketimini teşvik etmek, kadınları aşağılamak ve insanların haklarını ihlal etmek ve diğer onlarca faktör insanların öfkesinin birikmesine neden oldu.

Bu protesto dalgası 28 Aralık 2017’den itibaren Haft-Tappeh şeker kamışı kompleksi işçilerinin ve Ahvaz çelik şirketindeki protestolarla başlayan “Ekmek, iş, özgürlük, konsey yönetimi” sloganı altında başka bir şekil aldı. Aslında 2018’de protestolara işçi damgasının vurması öne çıktı. Bu dalga derin bir şekilde bastırıldı. Kanlı Kasım olarak da bilinen ve sadece dört günde en az 1500 kişinin öldürüldüğü 15 Kasım 2019’dan bu yana akaryakıt fiyatlarındaki artışı protesto etmek amacıyla ülke çapında 2019 ayaklanması bir kez daha patlak verdi.

AYAKLANMA SADECE MAHSA’NIN ÖLÜMÜNE TEPKİ DEĞİL
Başörtüsünü çok gevşek taktığı iddiasıyla ahlak polisi tarafından tutuklanan ve polis tarafından kafasına defalarca vurulduktan sonra gözaltında öldürülen 22 yaşındaki İranlı genç kadın Mahsa (Jîna) Amini’ye atıfla partimizin “Mahsa ayaklanması” olarak adlandırdığı mevcut ayaklanma, onun öldürülmesinin toplumu şok etmesi ve toplumun öfkesini ateşlemesiyle başlamıştır. Aslında bu ayaklanma sadece Mahsa’nın ölümüne bir tepki değil, aynı zamanda daha önce biriken ayaklanmaların bir devamı ve islamcı rejimin topluma karşı uyguladığı baskıya bir yanıttır. Bu kez ayaklanma, İslam Cumhuriyeti’nin devrimci bir şekilde yıkılması için daha yaygın, daha birleşik ve kararlı bir şekilde yeni bir aşamaya girmiştir.

Bu ayaklanmanın öne çıkan bir diğer yönü de kadınların gösterilerdeki liderliğidir. İran’daki protesto ve ayaklanmalarda kadınlar her zaman ön saflarda yer almış olsa da, bu kez kadınların varlığı etkileyici ve görkemliydi. Kapitalist islamcı rejimin acımasızlığı, Tahran’dan Kürdistan’a, Azerbaycan’a, Belucistan’a, Huzistan’a, Mazandaran’a ve Gilan’a, İran’ın kuzeyinden güneyine ve doğusundan batısına kadar birçok şehirde halkın birikmiş öfkesini ve gösterileri kışkırttı. Güvenilir raporlara göre, 26 Eylül’e kadar 100’den fazla şehri ve hatta köyü kapsadı ve bazı şehirlerde bazı hükümet merkezlerinin ele geçirilmesine ve Kürdistan’daki Oshnavieh şehrinin bile bir geceliğine kurtarılmasına, hükümetin askeri, dini ve polis üslerine saldırılmasına yol açtı.

SALDIRILAR PROTESTOLARI ÖNLEYEMEDİ
Kuşkusuz bu görkemli protesto hareketi güç dengelerini emek ve kitle mücadeleleri lehine değiştirecektir. Ayrıca İranlı kadın hareketi, İslam Cumhuriyeti’nin toplumsal cinsiyet baskısı, zorunlu başörtüsü ve kadın karşıtı yasa ve yönetmeliklerine karşı mücadelede yeni bir aşamaya girecektir. Protestolara yönelik polis şiddetine ve internetin kapatılmasına rağmen ayaklanma devam ediyor. 30 Kasım 2022’ye kadar, aralarında 100 kadar çocuğun bulunduğu yaklaşık 600’den fazla kişinin öldürüldüğü, 18 binden fazla kişinin tutuklandığı ve birçoğunun da kaçırılarak bilinmeyen yerlere götürüldüğü bildirildi. Binden fazla gözün silahlarla ateş edilerek kör edildiği bildirildi. Doktorlar hasar gören gözleri yaralılardan çıkarmak zorunda kaldı. 2 yaşından 18 yaşına kadar yaklaşık 80 çocuk işkence, cop ve kurşunlarla öldürüldü. Genç erkek ve kızların kanlar içinde tecavüze uğradığını gösteren belge ve videolar var. Ancak bu durum protestoların azalmasına neden olmadı, aksine giderek daha fazla insan ve şehir ayaklanmaya katıldı.

Emperyalistlerin protestolardaki rolüne gelince, bu hükümet propagandasıdır. Bu hükümet her zaman bu propagandayı ve hayali düşmanları insanları bastırmak, geri kalmış ve gerici güçlerini ve tabanını korumak için kullanmıştır. İran’da kimse bu iddialara inanmıyor ve bu sadece iç tüketim için ve çok küçük bir grup paralı hükümet destekçisini tatmin etmek içindir. Kitleler, emperyalistler de dahil olmak üzere devrim karşıtı güçlerin bu devrimci ayaklanmaya müdahalesini kabul etmemektedir ve tek talepleri, küresel emperyalizmin bu çökmekte olan hükümete verdiği desteğin sona erdirilmesidir. Unutmayalım ki tüm otoriter ve faşist rejimler iktidarlarını sürdürmek için hayali düşmanlar, uydurma krizler vb. kullanmış ve kitlelerin son ana kadar kendilerini desteklediğini iddia etmişlerdir.

ABD VE BATI’NIN POLİTİKASI SUÇ REJİMİNİ KURTARMAK İÇİN
ABD ve Batı’nın politikası hala bu suç rejimini kurtarmak içindir. Elbette bu dünya güçleri aynı zamanda burjuva muhalefet arasında rejime bir alternatifin hazırlanması ve oluşturulması düşüncesindedir. Son 40 yılın tarihine bakacak olursak, islamcı hükümet 1978’deki Guadalupe Zirvesi’nde Batı’nın desteğiyle kuruldu. İslam Cumhuriyeti, İsrail, ABD ve diğer batılı kapitalist ülkelerden silah satın alarak Irak’a karşı 8 yıl süren savaşı yönetti. İran ve Irak arasındaki 8 yıllık savaşın aynı günlerinde Irak’ın bombalanması İsrail savaş uçakları tarafından gerçekleştirilmiştir. İran, İslam inançlarına göre İsrail’in yok edilmesini kamusal sloganı haline getirmiştir ve bu, füzelerinin üzerine de yazılmış faşist bir tutumdur.

Bu inanç, dini bir inanç olmaktan önce, bölgede bir kriz yaratarak ve Filistin halkını destekleme bahanesiyle, Filistin davasına hiçbir faydası olmayan, aksine Filistin, Suriye, Lübnan, İsrail vb. halklara sadece zarar veren Hizbullah ve İslami Cihad, diğer vekil ve Filistin karşıtı güçlerin bölgede kendilerini donatacakları siyasi bir taktiktir.

Emperyalizm, tıpkı 1979’da Guadalupe toplantısında Humeyni liderliğindeki islamcı rejimin iktidara getirildiği bir önceki devrimde olduğu gibi, rejimin devrilmesi durumunda burjuva alternatifini iktidara getirmek için karşıdevrimci alternatifini örgütlemeye çalışıyor. Ancak 1978’in tekrarlanması kolay kolay mümkün değildir. İran’da daha örgütlü, deneyimli ve siyasi bilince sahip bir işçi sınıfı ortaya çıkmıştır, sosyalist ve radikal sol siyasi örgütler sağın ve burjuvazinin emperyalist bir rejim değişikliği politikasına saplanıp kalmasına kolay kolay izin vermeyecektir.

1979 İslam Devrimi, merkez üssü işçi sınıfı olmasına rağmen büyük ölçüde gençliğe dayanıyordu, Mahmud Ahmedinejad da bu gençlik hareketinin bir parçasıydı. Bugün protestolara öncülük eden toplumsal kesimler hangileridir? Gençler ve kadınlar nasıl bir rol oynuyor?
Mevcut ayaklanma Mahsa’nın ölümüne tepki olarak ateşlenmiş olsa da, tarihsel taleplerin bir devamı olarak ve topluma dayatılan sermayenin neoliberalizm politikalarının, özelleştirmelerin ve deregülasyonların, özellikle de islamcı yasalarla kadınlara uygulanan çifte baskının hızlanması nedeniyle de görülebilir.

AYAKLANMAYA KADINLAR VE GENÇLER ÖNDERLİK EDİYOR
İslamcı başörtüsü dayatması aslında boyun eğdirmenin, köleleştirmenin ve kadının bedeni ve ruhu üzerindeki mülkiyetin bir simgesiydi. Bu kez ayaklanma, İslam Cumhuriyeti’nin devrimci bir şekilde yıkılması için daha yaygın, daha birleşik ve kararlı bir şekilde yeni bir aşamaya girdi. Bu ayaklanmanın öne çıkan ikinci yönü, kadınların ve gençlerin gösterilerdeki liderliğidir. Her ne kadar kadınlar İran’daki protesto ve ayaklanmalarda her zaman ön saflarda yer almış olsalar da, bu kez kadınların varlığı etkileyici ve görkemliydi.

Ayrıca ayaklanmaya daha aktif ve radikal bir şekilde katılan devrimci öğrencilerin ve gençlerin rolü de olağanüstüydü ve açıklamalarında ve sloganlarında ne kadar sınıf bilincine sahip olduklarını gösterdiler, islamcı rejimin devrimci bir şekilde devrilmesi için daha fazla umut var. Bugünlerde toplumu daha umutlu kılan bir başka şey de giderek büyüyen, protestoları ve ayaklanmanın zaferini desteklemek için daha aktif ve sorumlu bir rol üstlenen işçi grevleridir.

İRAN’DAKİ ETNİK GRUPLAR BİRLİK OLDU
Bu ayaklanmanın üçüncü özelliği, siyasal İslamı toplumun özel ve sosyal yaşamından uzaklaştırmasıdır. Dördüncü özelliği ise İran’ın dört bir yanındaki etnik grupların İran tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir dayanışma ve birlik içinde olmasıdır. Bu hareketin beşinci özelliği öğrencilerin, özellikle de kız öğrencilerin liderliğidir. Bu ayaklanmayı küresel bir ayaklanma haline getiren, İran dışındaki yüz binlerce İranlının ve dünyanın dört bir yanındaki özgürlük aşıklarının dayanışması ve desteğidir.

AHMEDİNEJAD İSLAMCI SİSTEMİN BİR PARÇASIYDI

Mahmud Ahmedinejad hükümeti öncekilerden veya daha sonra gelenlerden farklı mıydı? O zamanki Punto Final Dergisi’nin (Şili) bir raporunda, Ahmedinejad hükümeti altında marksist solun çoğaldığı ve daha fazla alana sahip olduğu söyleniyordu. Rapora göre Komutan Chavez’in resmi de birçok İranlı’nın evinde bulunuyordu. Bu daha az dindar bir sol hükümete doğru bir dönüş müydü?
Hiç de değildi. Partimiz için olduğu kadar İran halkı için de Ahmedinejad islamcı sistemin bir parçasıydı ve dolayısıyla onun işçilere, solculara ve İran’daki özgürlük yanlısı insanlara karşı işlediği tüm suçların suç ortağıydı. Onun döneminde İran, petrol piyasasından muazzam gelirler elde etse de İran halkı giderek daha da yoksullaştı. 2009 yılında cumhurbaşkanlığı seçimleri bahanesiyle gerçekleşen ve Ahmedinejad’ın yeniden seçilmesini protesto eden eylemler, İran halkının islamcı rejime ve onun bir parçası olan ve ona meşruiyet kazandırmaya çalışan her kim olursa olsun ona olan muhalefetinin somut bir kanıtıdır.

Ahmedinejad döneminde birçok protestocu rejim tarafından katledilmiş, birçoğu da insanlık dışı koşullarda gözaltında tutulmuş, tecavüze uğramış ve işkence görmüştür.

İŞÇİLER VE KENT YOKSULLARI AYAKLANMADA ROL OYNUYOR

İran’daki toplumsal patlamanın herhangi bir siyasi liderliği var mı yoksa kendiliğinden bir hareket mi?
1988 yılında hükümet Tudeh Partisi’ne karşı oldukça güçlü bir baskı uygulamıştı. Son üç aydaki grevler ve devrimci protestolar, en azından 1906’dan (anayasal devrim) bu yana İran toplumunda bastırılan ve başarısızlığa uğrayan ancak canlı olan taleplerin ve ayaklanmaların patlamasıdır. Tüm bu protesto ve hareketlerin kökleri ekonomik ve sosyal ilişkilere, egemen sınıfın devletinin baskıcı rolüne dayanmaktadır. 2018, 2019, 2021 ve şimdi yaşanan ayaklanmaların hepsinin ortak bir özelliği var; o da kadınların, işçi sınıfının, kent ve kır emekçilerinin ayaklanmadaki rolü. “Ekmek, iş, özgürlük, meclis yönetimi”, “Tüm islamcı sisteme ölüm”, “Başörtülü ya da başörtüsüz, devrime doğru ilerle” vb. sloganlar hareketin sınıfsal ağırlığını göstermektedir. Orta ve üst küçük burjuvazi (orta sınıf) protestolarda pek rol oynamıyor ve toplum her geçen gün petrol, gaz, petrokimya, çelik ve ulaşım gibi stratejik sektörlerde işçi grevlerinin genişlemesiyle karşı karşıya kalıyor.

Mevcut hareketin bireysel ya da belirli bir eklemlenme olarak bilinen ya da yeraltında bir liderliği yok. Ancak son aylarda yerel mevziler bulan, grevi ve sloganları sürdürmek için genelgeler yayınlayan veya yeraltında bulunan bölgesel ve saha liderleri ve işçi kesimleri, bazı sağ ve sol partilerin yanı sıra medya veya kolektif liderlik rolüne sahiptir. İKP’nin Kürdistan bölgesinde ve işçi, kadın, gençlik ve öğrenci sektörlerinin bir kısmında tabanları bulunmaktadır.

TUDEH 1983’E KADAR İSLAMCI HÜKÜMETLE İŞBİRLİĞİ YAPTI
Tudeh Partisi, 1952’den sonraki ihanetleri ve 1978’den 1983’e kadar islamcı hükümetle kararlı ve istikrar sağlayıcı işbirliği nedeniyle birçok kişi tarafından nefretle anılmaktadır ve mevcut durumda, yurtdışında kendi adına kalabalık bir gösteri çağrısı yapma yeteneğine sahip değildir. Bu durumda bu partinin elinde sadece ismi ve bazı taraftarları kalmaktadır. 1980’lerin kanlı yıllarında (100 binden fazla insanın rejim tarafından öldürüldüğü) Tudeh Partisi, Çoğunluk Fedai Örgütü ile aynı zamanda yaptığı bir açıklamada şu talepte bulunmuştu: Nerede islamcı rejim karşıtlarından oluşan gizli bir ekip evi biliyorsanız, bunu İslam Muhafızlarına bildirin!

Moskova’nın bir vekili olarak Tudeh Partisi liderleri 1978’deki siyasi devrim sonucunda yeni kurulan hükümetin yanında yer aldı ve hükümetle ortak noktalarını Amerika Birleşik Devletleri’ne düşmanlık olarak adlandırdı. 1982 yılında, islamcı hükümet tüm devrimci güçleri ve işçi sınıfını bastırdığı için artık bu partiye ihtiyaç duymuyordu. Bu partinin liderleri tutuklandı ve hepsi Gorbaçov’un isteği üzerine serbest bırakılarak Rusya ve Avrupa’ya taşındı. Liderlik, destekçilere ve üyelere kendilerini askeri üslere sunmalarını ve tüm bilgilerini yetkililere vermelerini emretti ve onlar da bunu yaptı. Birçoğu 1988 yazından beri hapisteydi ve hala islamcı rejimin Rusya ile işbirliği ve Tudeh partisi ve Fedai’nin islamcı rejime iyi hizmetlerinden dolayı tüm Tudeh ve Fedai Çoğunluk mahkumlarını serbest bırakmayı planladığı yanılsaması altındaydı.

İYİ HAYALLERİNİN KURBANI OLDULAR
Bu nedenle, 1988 yazında ölüm komitesinin beş ana üyesinden biri olan sorgulayıcılar ve şimdiki Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, özgürlük vaadi adı altında bir çete olduklarını itiraf etti. Tudeh Partisi ve Fedai Çoğunluk’un çözümü, islamcı rejimin Irak ile savaşı kaybettiği ve zayıf bir konumda olduğu ve saldırgan bir şekilde ele alınması gerektiğiydi. Bu nedenle iyi hizmetlerinin ve iyi hayallerinin kurbanı oldular ve asıldılar.

Azınlık Fedaileri, İran Komünist Partisi, Peykar örgütü, Rahe Kargar gibi örgütler ve devrimci güçler 1980’lerdeki toplu katliamlar nedeniyle liderlerinin ve üyelerinin çoğunu kaybetmişti, bu nedenle Tudeh Partisi ve Çoğunluk Partisi üyeleri bu yıllarda hayatta kalanlardı, geri kalanlar ya Rusya’ya kaçtı ya da hapishanelerdeydi. 1988 katliamı sırasında diğer örgütlerin 5 bin tutuklusundan yaklaşık 200’ü öldürüldü.

İran’da kaç siyasi tutuklu var ve bunlar hangi örgütlere mensup?
İran’da geçtiğimiz 43 yıl boyunca, 1980’lerde BM temsilcisinin iki ziyareti dışında, hiçbir insan hakları savunucusunun İran’ı ziyaret etmesine izin verilmedi. İslamcı hükümet insan hakları denen kurumu tanımamaktadır. Bu hükümet kendisini Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak tanıtmakta ve Müslümanların sadece Allah’a karşı sorumlu olduğuna ve tüm eylemlerinin Kuran’a dayandığına inanmaktadır.

Bugün İran’daki siyasi mahkumların çoğu herhangi bir siyasi örgüte üye değildir. Mahkumların yüzde 80’inden fazlasının islamcı rejime muhalif olduğu ve sol, sağ ya da dini aşırı uçlara eğilimleri olduğu söylenebilir. Çok azı hükümet reformistlerine, Halkın Mücahitleri’ne, kralcılara ve anayasacılara ve bazıları da İran Komünist Partisi ve Kürdistan Parti Örgütü (Komala) dahil olmak üzere radikal solculara mensuptur. Mahkumların çoğunluğunu işçiler (üretim sektörü, hizmetler, öğretmenler), öğrenciler ve kadınlar oluşturmaktadır.

İran’da ve İslam Cumhuriyeti’nin bu uzun yönetimi altında neler oluyor?
İran’daki islamcı hükümetin politikası ve yöntemi, tüm faşist yöneticiler gibi bir diktatörlüktür. İran hükümeti tüm olayları ve protestoları dış düşmanların, özellikle de İsrail ve ABD’nin başının altından çıkarmaktadır. Rejimin 43 yıldır Amerika’nın hiçbir şey yapamayacağını haykırması ironiktir!

Özellikle Rusya ve Çin’in desteğiyle, İran’daki islamcı hükümet neredeyse tüm telefonları dinliyor ve her yere kameralar yerleştirerek tüm hareketleri izliyor, insanları öldürmek, kaçırmak, hastanelerden ve acil servislerden cesetleri çalmak, genç erkeklere ve kızlara tecavüz etmek bu hükümetin en yaygın suçudur. Ve islamcı yasalara göre, Allah’ın yeryüzündeki egemenliğinin düşmanlarına yönelik her türlü saldırı ve işkenceye izin verilmektedir.

ÖĞRENCİLERİ ZEHİRLEDİLER
Evlerin yağmalanması, malların, arabaların tahrip edilmesi, evlerin ateşe verilmesi, ellerin ve ayakların kesilmesi ve General Pinochet’nin, Hitler’in işlemediği her suç İran’daki islamcı rejim tarafından gerçekleştirilmektedir.

İsfahan Teknoloji Üniversitesi, Harezmi Karaj, Arak Teknoloji Üniversitesi ve Tahran Allameh Üniversitesi olmak üzere en az dört üniversitede yurtlarda kalan öğrencilerin 1 Aralık 2022 Perşembe akşamı kız ve erkek öğrenciler arasında benzer ve ortak gıdalarla toplu olarak zehirlenmesi medyaya yansıdı. Bu “seri zehirlenme” salgını “kasıtlı zehirlenme” olarak değerlendirilebilir.

İktidardaki suçluların doğası ve öğrencilerin mevcut ayaklanmadaki öncü rolü göz önüne alındığında, islamcı hükümetin öğrenci hareketini felç etmek için korku yaratmak amacıyla bir tür mikrobik savaş başlatmış olması mümkündür. Çelişkiler, gizleme, tıbbi imkanlar, serum, antibiyotik ve diğer temel ilaçların sağlanmaması da dahil olmak üzere, bu, uluslararası yasal makamlar tarafından derhal soruşturulması ve kovuşturulması gereken bir savaş suçu olarak kabul edilir.

İslam Cumhuriyeti’nin devrilmesi çağrısında bulunuyorsunuz. İran hükümetini destekleyen ve sizi emperyalist politikaları onaylamakla suçlayabilecek olanlara ne diyorsunuz?
İslam devleti, 1978 halk devrimini kontrol altına almak ve siyasi devrimin toplumsal bir devrime dönüşmesini engellemek için Brejnev dönemindeki Rusya da dahil olmak üzere emperyalistlerin onayı ve desteğiyle iktidara getirildi. İslam devleti, küresel kapitalizmin onayı olmadan bu 43 yıllık dönemde iktidarda kalamazdı. Avrupalı hükümetler İran’daki islamcı rejimin ekonomik ortakları ve siyasi destekçileri oldular. Bu 43 yıl içinde Rusya ve Çin İran’da sömürgeci bir rol oynamıştır ve aslında İran’daki İslam devleti bu emperyalist bloğun bir kuklasıdır. İran’daki bu hükümet, Putin Rusya’sının vekil gücü ve Çin’den gelen ucuz, düşük kaliteli tüketim malları ve silahların komisyoncusu rolünü oynamıştır.

Amerikan emperyalizmi, özellikle de Carter, Clinton, Obama ve Biden döneminde “demokratlar”, İran’daki iflas etmiş ve faşist islamcı rejime milyarlarca dolar enjekte ederek rejimin hayatta kalmasını desteklediler. İran’a yönelik yaptırımlar meselesi sadece İran’daki egemen mafya çetelerine hizmet etmiştir.

İNSANLIK KARŞITI YAPTIRIMLAR SADECE HALK KİTLELERİNE ZARAR VERDİ
Yaklaşık yarım asırdır islamcı rejim, İran’da Batı’nın yaptırımlarını bahane ederek tüm toplumu en temel insani, sosyal ve siyasi haklarından mahrum bırakmıştır. İran’daki islamcı rejimin emperyalizme karşı sloganı sadece kamuoyunu ve rejimin destekçilerini yönlendirmek olmuştur. Devlet çeteleri yaptırımlardan kaçarak Venezuela, Çin, Güney Kore vb. ülkelere ucuz petrol ve yakıt gönderdi ve bu gelirleri küresel kapitalist piyasalardan kitle imha silahları satın almak, vekillerini, teröristleri ve askeri güçleri desteklemek ve donatmak, terörizmi her yere yaymak, insansız hava araçları ve kıtalararası füze ve atom silahı yapımına yakın uranyum üretimine ulaşmak için kullandı; tüm bunlar bu rejim Avrupa ve Amerikan hükümetlerinin yaptırımları altındayken gerçekleşti, insanlık karşıtı yaptırımlar sadece halk kitlelerine zarar verdi.

İslamcı hükümetin Yemen, Lübnan, Irak, Suriye ve Filistin’de, tüm Ortadoğu bölgesinde ve bazı Kuzey Afrika ülkelerinde askeri müdahalelerini genişletmesine izin verildi ve bu da bu toplumların yıkımına yol açtı. Avrupa ve ABD hükümetleri İran’daki islamcı hükümeti kendilerine yakınlaştırmaya ve Rusya’nın başını çektiği Avrasya bloğundan uzak tutmaya çalışırken, islamcı rejim Rusya ve Çin’i insanlık dışı hayatta kalmasının bir aracı ve batılı güçlerle yaşadığı gerilimde kullandığı bir pazarlık aracı olarak görmektedir.

KÜBA VE VENEZUELA REJİMLERİ SOSYALİST DEĞİLDİR
Bizim bakış açımıza göre Küba ve Venezuela’daki rejimler sosyalist değildir. Elbette Küba, demokratik devriminin ilk yıllarında sosyalist bir yönelim için değerli çabalar sarf etti, ancak Kuzey Amerika ve Batı’nın siyasi ve ekonomik ablukasının yanı sıra tek parti hükümetinin atanması ve konsey sosyalizminin ilerlemesinde işçilerin katılımı olmadan konsey yönetiminden kaçınılmasıyla, Marx ve Engels tarafından Komünist Manifesto’da eleştirilen bir tür proleter olmayan sosyalizme yaklaştı. Chavez dönemi ve sonrasında Venezuela hiçbir zaman devrimci ya da sosyalist bir unsura sahip olmadı. Küba ile birlikte işçilerin taleplerine, devrimci sosyalizme, enternasyonalizme ve İran’daki halk mücadelesine karşı hareket ettiler ve İran’daki faşist rejimin yanında yer aldılar. Bu yaklaşım bir hatadan kaynaklanmıyor.

İran toplumunun sınıfsal gerçeklerini anlamak için İran’daki emek hareketine, sosyalist harekete ve son yıllardaki mücadelelere bakmak yeterli değil mi? İran’ın faşist hükümetinin doğasını anlamaları imkansız mı? İslamcı rejime yönelik tutum ve desteklerinin, İran islamcı rejiminin doğasını analiz etmedeki bir yanlış anlamadan ve hatadan kaynaklandığına inanmıyoruz.

Bu toplumsal patlamada, sınıf mücadelesinin bu keskinleşmesinde, İran’daki Kürt halkının mücadelesi nasıl bir rol oynuyor?
Tahran’da ve İran’ın diğer büyük şehirlerinde insanlar haykırıyor: “Kürdistan, faşizme mezar olacak!” Kürdistan her zaman devrimin kalelerinden biri olmuştur. Kürdistan’daki insanlar her zaman İslam Cumhuriyeti’nin yönetimine karşı oldular. 1979’daki devrimden sonra yapılan referandumda İslam Cumhuriyeti’ne hayır dediler. İslamcı rejimin 43 yıllık iktidarı boyunca, Kürdistan’daki çoğu insan İran’daki tüm seçimleri boykot etti ve bunları suçlu bir rejim için meşruiyet arayan sahte seçimler olarak gördü.

Geçtiğimiz iki ay içinde Kürdistan, İslam Cumhuriyeti’ni devirmek için devrimin ilerleyişinin kalelerinden biri haline geldi. Bu nedenle İran toplumu, özgürlük ve eşitlik için devrimin kalesini güçlendirmenin Kürdistan şehirlerindeki halkın devrimci ayaklanmasını desteklemekten geçtiğine inanıyor ve aynı nedenle İslam Cumhuriyeti de Kürdistan’daki ayaklanmayı ezmenin tüm İran’daki ayaklanmayı sona erdireceğine inanıyor. Bu nedenle ve devrimci hareketin genişlemesiyle birlikte İslam Cumhuriyeti Kürdistan şehirlerine girerek askeri nitelikli mermilerle onlarca insanı öldürdü, insanların evlerini yıktı ve sakinlerinin çoğunu asgari normal yaşam olanaklarından mahrum bıraktı, yaralıları hastanelerden ve tıp merkezlerinden kaçırdı ve onları fiilen öldürmek için tedavilerini engelledi.

Kürt halkının talepleri için çözüm nedir?
Bu devrimci hareket, başta Kürtler ve Beluciler olmak üzere İran’da yaşayan tüm milliyetleri ve etnik grupları birleştirdi. Kürt halkının (İran’daki 5 milyondan fazla Kürt) talepleri, islamcı hükümetin devrimci bir şekilde devrilmesi, özgürlük, baskının kaldırılması, ekmek, barınma, mutluluk ve ezilen bir ulus olarak merkezi devlet-millet baskısının kaldırılması gibi İran’ın diğer kesimiyle ortaktır. Mücadeleler tarihi, siyasi parti ve örgütlerin varlığı göz önünde bulundurulduğunda, İran Kürdistan’ı bir an önce özgürleşmek ve tüm İran’ın özgürlüğü için bir kale olmak için maddi ön koşullara sahiptir.

İKP ve onun Kürdistan Örgütü (Komala) Kürdistan’da parti yönetimi yerine konsey yönetimi istemektedir. Dolayısıyla Kürdistan, işçi devriminin zaferi ile birlik içinde devrimci taleplerini gerçekleştirebilir. Elbette bölgenin gerici hükümetleriyle bağ kurmak, Amerika ve Avrupa’dan destek almak, iktidarı paylaşmak ve kukla hükümetler kurmak isteyen burjuva milliyetçi partiler var.

Komünist Parti, devrimin zaferini sağlamak için sol devrimci ve sosyalist alternatif güçlerden oluşan bir blok, Kürdistan’da bir konsey ve İran genelinde bir işçi sendikası örgütlemeye çalışıyor.

Latin Amerika halklarına, devrimcilere nasıl bir çağrıda bulunursunuz?
Proletarya enternasyonalizmi açısından İran komünistleri, işçi sınıfı ve yükselen kitleler Latin Amerika halklarından İran’daki devrimci hareketi fiilen desteklemelerini beklemektedir. Hükümetlerden İran hükümetiyle diplomatik ilişkilerini kesmelerini talep etmek, elçilikleri kapatmak, Latin Amerikalı kadınların, sanatçıların, işçi sınıfı ve öğrencilerin ve halkın İran’da yükselen işçi sınıfı ve kadınlara ve halka dayanışma mesajlarını göndermek, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını talep etmek, İran’daki suçlu yöneticileri mahkemeye çıkarmak, devrimci hareketi güçlendirebilecek dayanışma ve enternasyonalist eylemleri içerir. Dayanışmanız için teşekkür ederiz.

*İran Komünist Partisi ile İran ve Rojhilat’ta kadınlar öncülüğünde başlayan halk ayaklanmasına ilişkin röportajı Ivana Benario ETHA için Türkçeye çevirmiştir.

Etha49

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir