Çöken diktatör Erdoğan rejiminin yerine aday olarak ortaya çıkan ve bu toprakların en kadim halkını ve bu halkın vatanı olan Kürdistan’ı inkar edenlerin kıyım ve yıkım girişimlerinde, ısrarlı oldukları ortaya çıkmıştır.
Kimse kendini aldatmasın. Siirt/Kurtalan’da Kürdistan dediği için gözaltına alınan Cemil Taşkesen’in tutuklanması ırkçılıktır, şovenizmdir.
Bu girişim, tarihin gerçekliğini asla ters yüz etmeyecektir. Burası Kürdistan’dır, Kürt’ün vatanıdır ve öyle kalacaktır.
Tarihin her döneminde, en kadim tarih yazımında bile bu topraklar Kürdistan’dır. M.Ö. 500’lü yıllarda, “tarihin babası” olarak bilinen Heredot bunu ünlü kitabında açıkça belirtmiştir:
“Onlar Med’lerdir. Boylarıyla, varlıklarıyla bu toprakları yaşama ilk kez açan da onlardır”. ( bkz. Heredot tarihi: birinci kitap, sayfa 53)
O tarihte yer yüzünde Türk diye bilinen hiç bir topluluk, hiçbir alan yoktu. Türk adı tarihte ilk kez MS 722’de beliriyor. Orhun kitabelerinde “Törük” gibi bir kelimeyle anılıyorlar.
Orta-Asyadan Anadolu’ya bir mızrak başı gibi gasp ve talanla gelen barbar kabileler, ilk kez Anadolu’ya Malazgirt savaşıyla (1071) geliyorlar.
Anadolu’ya Türk topluluğu olarak beliren bu geliş öncesi, Anadolu uygarlıkları arasında esamileri bile yoktu.
Ama Medler binlerce yıldan beri bu bakir toprakları ziraata ve yaşama açarak, kararlı biçimde üzerinde yaşayarak vatan yapmıştı.
Osmanlı tarihine bakalım. Her evrede bu topraklar Kürdistan diye anılır ve resmi yazılarda yerini alır. Kürtlerin emirleriyle, kabileleriyle ittifak kurularak bu toprakların elde kalması için girişimlerde bulunulur.
Yakın tarihe bir göz atalım. Almanların ünlü Feld Mareşalı Moltke (1800-1891) Prusya–Fransa savaşının muzaffer komutanı, Osmanlı’da topografya subayı olarak hizmet gördü. (1833-1839) Ünlü “Türkiye Mektupları” kitabında Kürdistan’ı ve Kürtleri ayrıntılarıyla anlatır, “Kürdistan Dağları“ başlığını taşıyan bölümde uzun uzun bu günü aratmayan Kürt kıyımlarından da söz eder. (“Türkiye mektupları” S: 187 ve sonrası. Remzi Kitabevi)
Atatürk ve cumhuriyete gelince de Kürdistan ve Kürt milletvekilleri konu edilir ve Kürtlere bağımsızlık tanınacağı aldatmacası servis edilip durulur.
Ne zaman ki, Hasta Adam Osmanlının tırnakları cumhuriyetle uzayıp Hatay ilhak edilince, süregiden Kürt katliamlarıyla birlikte, Kürdistan’dan söz edilmemeye başlanır.
Cumhuriyet 19 Kürt ayaklanmasını, hak talebini kanla bastırdıkça, Kürt olmak, Kürtçe konuşmak suç haline gelir.
Kürt’ün bayramı Newroz yasaklanır ve kutlamaya kalkanlar, işkence, uzun erimli zindan ve sürgünlerle örülü mahkemeler başlar. İnkar üzerine inkar. işkence üzerine işkence, kıyım üzerine kıyım yapılır.
1984 Ağustos ayaklanmasıyla kıyım akıl almaz bir boyut kazanır. PKK, bayrağı devralmıştır. Başkan Öcalan önderliğinde bu halk kendi topraklarında özgür yaşama mücadelesine ivme kazandırır.
Tüm bölgede Kürt sorunu daha da anlamlı hale gelir. 4 parçada zulüm gören Kürtler ayağa kalkmış, çağdaş bir ulus olmanın gerekleriyle yeryüzünün her köşesinde örgütlenmeye başlamıştır.
Kürtler artık kabile önderliğinde değil, bir ulusun yarattığı siyasal, sosyal, askeri dev bir güç haline gelmiştir. Ulusal bilinç asla ırkçı olmayan, konusu toprak olmayan “demokratik ulus” olma mücadelesine evirilmiştir.
İslamcı-ülkücü ve ırkçı-milliyetçi yeni Osmanlıların her türden aldatma planlarına karşı kararlı bir ulusal topluluk olarak hareket edip, haklarını dünya kamuoyuna iletebilmiştir.
Kürt dilini bile resmi olarak tanımaya yaklaşmayan gaspçılara rağmen, uygar devletler Kürtçeyi ülkelerinde resmi okullarda okutmaya yönelmiştir.
Diktatör Erdoğan’ın ülkesi ise kendi çevreleri ve muhalif adı altında ırkçılığıyla müptela İYİ parti gibi savaş yanlısı yayılmacılar, Kürtlere karşı diş bilemeye, haklarını tanımamakta ısrar etmeye devam ederek, diktatörlüğün payandası olduğunu göstermiştir.
Yükselen milliyetçilik olarak Akşener ve şürekasının İYİ partisi üzerine sıklıkla durdum yükselen tehlike de budur.
Çöken diktatör Erdoğan rejiminin yerine aday olarak ortaya çıkan ve bu toprakların en kadim halkını ve bu halkın vatanı olan Kürdistan’ı inkar edenlerin kıyım ve yıkım girişimlerinde, ısrarlı oldukları ortaya çıkmıştır.
Sıradan bir vatandaşın tarihin tüm acılarına karşı “burası Kürdistan” haykırışı, anında tutuklanmayla sonuçlanmıştır.
Kürtlerin, başta Başkan Öcalan’ın ve tüm siyasal temsilcilerinin barışa uzanan ellerini tersleyerek, savaşa, kıyıma devam demiştir.
Ama tarih, aklıselim güçler ulusal onurdan nasibini yeterince almış özgürlükçü akıllar Kürt halkını asla yalnız bırakmamaktadır.
Solun milliyetçi olmayan her boyutu bu aklıselim irade karşısında gaspçı, kıyıcı iktidarlara karşı Kürtlerle dayanışmaya devam edecek ve Siirt/Kurtalan’da, “burası Kürdistan” dediği için gözaltına alınan Cemil Taşkesen’le omuz omuza bunu tekrar haykırmaya devam edecektir.
Zaman bu barbarlarla aramızda hakem olsun. Zafer bizim olacak, Bölge barışının teminatı olan Kürdistan, er ya da geç, Kürtlerin anavatanı olarak özgür olacaktır…
Mihraç URAL yazdı