Ölüm orucundaki Balaç ve Yıldırım’ın durumu ağırlaşıyor

Sincan Cezaevi’nde bulunan mahpus Sibel Balaç 19 Aralık, Tekirdağ Cezaevi’nde tutuklu olan Gökhan Yıldırım ise 25 Aralık’tan bu yana ölüm orucunda. Mahpusların taleplerinin başında, gizli tanık beyanlarıyla oluşturulan dava dosyalarının iptal edilmesi ve adil yargılanma hakkı geliyor.

Sibel Balaç, zihinsel engelliler öğretmenliği yaparken, sürgün ve mobbinge uğradığını söyleyerek 2018 yılında görevinden istifa etti.

Aynı yıl Balaç, Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) işinden ihraç edilen memur, öğretmen ve akademisyenlerin, Ankara’daki Yüksel Caddesi’nde gerçekleştirdikleri “işimi geri istiyorum” eylemlerine katıldı.

10 Aralık 2018’de gözaltına alınan Balaç, 18 Aralık’ta çıkarıldığı mahkemece tutuklandı ve 8 yıl bir ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söyleyen Balaç, 19 Aralık 2021’de tutuklu bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’nde ölüm orucuna başladı.

Gökhan Yıldırım da ölüm orucunda

İstanbul Gazi Mahallesi’nde yaşayan Gökhan Yıldırım ise “örgüt üyeliği”, “Kasten yaralama”, “Mala zarar verme” gibi suçlamalarla 46 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

2016’dan beri Tekirdağ 1 No’lu Cezaevinde tutulan Yıldırım, adil bir yargılanma süreci geçirmediğini belirterek, 21 Aralık 2021’de açlık grevine başladı.

Yıldırım, taleplerinin karşılanmaması üzerine 25 Aralık’ta açlık grevi direnişini ölüm orucuna çevirdi.

Adil yargılanmak istiyoruz
Hasta tutsaklar serbest bırakılsın (İnfaz Yasası’nın 16. maddesi uygulansın)
Sohbet hakkı tam uygulansın (Sohbet Hakkı, Adalet Bakanlığı Hikmet Sami Türk’ün, 45/1 sayılı genelgesiyle onaylanmıştı, şu anda gasp ediliyor.)
Kitap-yayın-dergi yasaklarına son verilsin
Gizli tanık, itirafçı sanık, dijital materyalle yapılan yargılamalara son verilsin

‘Seslerini ulaştırmak sorumluluk’

Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) tarafından Balaç ve Yıldırım için yapılan açıklamada, kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapıldı.

Direnişçilerimiz gün gün, hücre hücre ölüme yürüyorlar. Onların sesi soluğu olmak, bu ülkeye karşı sorumluluk hisseden, kendine “insanım” diyebilen herkesin görevidir.

Bir yandan tecrit, bir yandan koyu bir sansürle sesleri boğulmak istenen Gökhan ve Sibel’e ses olmak, haklı taleplerini halka ulaştırmak, bir tercih değil zorunluluktur. Hele de kendisine demokrat, sol, ilerici, aydınım diyen basın emekçilerinin; bu sesi duymak ve duyurmak zorunluluğu vardır.

Ülkemiz, faşizmle yönetilmektedir. Faşizme boyun eğmek, 84 milyon halkı açlığa, yoksulluğa, yozlaşmaya teslim etmek demektir. Buna karşı durmak, hepimizin görevidir. Sibel ve Gökhan, faşizmle halkın arasına bedenlerini siper ettiler.

Bizler de bu koyu sansür duvarını yıkmalıyız. Ölüm Orucu Direnişçileri Sibel ve Gökhan’ın, sesi olarak, faşizmin elinden söküp almalıyız. Bugünkü tarihsel görevimiz budur. Gökhan ve Sibel’in sesi olalım, onları yaşatalım.

Gazete Karınca

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir