URFA – QSD Basın İrtibat Merkezi Sözcüsü Ferhad Şami, Türkiye’nin olası saldırılarına karşı rejimin de Rusya garantörlüğünde hazırlıklarını sürdürdüğünü aktararak, çatışmaların bir bölgeyle sınırlı kalmayacağını ve Türkiye’nin denetimindeki tüm bölgelere yayacaklarını ifade etti.
Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir saldırı hazırlığında. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 31 Mayıs’ta “Bir gece ansızın girebiliriz” sözleriyle Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir saldırı sinyali verdi. Erdoğan’ın açıklamaları sonrası sınırda hareketlilik artarken, Kuzey ve Doğu Suriye kentlerine dönük hava saldırıları yoğunlaştı. Erdoğan, saldırı için diplomatik temaslarını da sürdürüyor. 29 Haziran’da İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleşen NATO zirvesine konuyu getiren Erdoğan, 19 Temmuz’da İran’a bir ziyaret gerçekleştirecek. Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de katılacağı görüşmelerde bir kez daha saldırıyı gündeme getireceği belirtiliyor.
ŞAM İLE YAKIN TEMAS
Erdoğan’ın ABD ve Rusya’dan istediği desteği henüz tam alamadığı belirtilirken, olası saldırılara karşı Özerk Yönetim ve Demokratik Suriye Güçleri (QSD) de ciddi bir hazırlık içinde. Geçtiğimiz günlerde ABD’li bir heyetle görüşen bölge yetkilileri, saldırılara karşı ortak hareket etmek için Suriye yönetimi ile yakın temasta. Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eş Başkanlık Kurulu üyesi Aldar Xelîl, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Şam hükümetine “Suriye egemenliğini korumak için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme” çağrısı yaptı. Xelîl, Şam hükümeti ve Özerk Yönetim arasındaki diyalogun sürdüğünü ve kimi noktalarda henüz anlaşma sağlayamadıklarını aktardı.
Özerk Yönetim de Türkiye’nin saldırılarına karşı tüm bölgelerde Olağanüstü Hal ilan edildiğini duyurdu.
DAİŞ HAREKETLENDİ
Saldırılar ve görüşmelere paralel olarak bölgede DAİŞ hareketliliği artmaya başladı. QSD, İç Güvenlik Güçleri’nin katıldığı bir güvenlik operasyonuyla 12 DAİŞ’linın yakalandığını duyurdu. Yine Türkiye’nin “güvenli bölge” olarak nitelendirdiği ve uzun bir süredir paramiliter güçlerle himayesinde tuttuğu bölgelerde DAİŞ’in üst düzey yetkililerine operasyon yapılıyor. En son ABD Merkez Kuvvetleri Komutanlığı (CENTCOM), 12 Temmuz’da Efrîn Cinderes yakınlarında düzenledikleri hava saldırısında DAİŞ’in üst düzey yetkililerinden Maher al-Agal’ı öldürdüklerini duyurdu.
‘GÜVENLİ BÖLGE’DEKİ DAİŞLİ
CENTCOM, Agal’in DAİŞ’in Şam Valisi ve en önemli 4’üncü lideri olduğunu açıkladı. 2014 yılında Kobanê’ye dönük saldırıda yer alan Agal’in ismi, Türkiye’deki mahkeme tutanaklarında da “katliamlar faili” olarak geçiyordu. Suruç katliamının faili aynı zamanda Agal’ın kuzeni olan Süleyman al Agal, ifadelerinde katliam talimatını ve planlamasını Agal’ın yaptığını, bombayı da sınırdan onun geçirdiğini itiraf etmişti. İçişleri Bakanlığı da, 12 Ocak 2021’de yaptığı açıklamada Süleyman al Agal için “Suruç ve Sultanahmet patlamaları gibi birçok canlı bomba eyleminin planlayıcısı ‘Abu Bera’ Mahir El Agal ile birlikte hareket ettiği” ifadelerine yer verdi.
QSD Basın İrtibat Merkezi Sözcüsü Ferhad Şami, bölgede yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin tehditleri, rejim ve koalisyon güçleriyle yapılan görüşmeler ile DAİŞ hareketliliğine dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin saldırı tehditleri sonrası bölgede nasıl bir hareketlilik var. Buna karşı sizin hazırlıklarınız neler?
Türkiye’nin saldırı yapabileceğini bekliyoruz. Buna dair de bölgeden elimize ulaşan bilgiler ve belgeler var. Türkiye ve bağlantılı çetelerin, Efrin’in güneyi, Minbiç, Gre Spî ve Til Temir’de saldırı planladıklarını da biliyoruz. Saldırı tehditlerinin ilk gününde de söyledik. Bu tehditleri ciddiye alıyoruz ve buna karşı askeri, toplumsal ve diplomatik olmak üzere 3 koldan karşılık vereceğiz. Askeri açıdan hazırlıklar hala sürüyor, askerleri hazırlıkları dair bir şey söylemeyeceğiz şimdilik. Kendimize göre planlarımızı yapıyoruz. Bir diğer hazırlığımız toplumsal alanda. Halkın savaşa hazırlanması. Bu sebeple Kuzey ve Doğu Suriye’de OHAL ilan edildi. Halk, QSD’ye destekte bulunmak ve savaşa karşı kendi mücadelesini vermeye hazırlanıyor.
Saldırılara askeri, toplumsal ve diplomatik cevap vereceğiz. QSD, eski hatlara geri dönecek. Şam hükümeti de Rusya garantörlüğünde hazırlık yapıyor. Büyük ihtimal birlikte saldırılara karşılık vereceğiz.
Esas hazırlığımızın olduğu alan ise diplomasi alanı. 2014’ten bu yana DAİŞ’e karşı verilen mücadelede Kobanê’nin kurtuluşu, Raqqa’nın özgürleştirilmesine karşı bir çok tehdidi atlattık. Burada koalisyon güçlerinin de DAİŞ’le savaşı önemliydi. Bu açıdan koalisyon güçleri ile koordineli bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Koalisyon güçleri ile Kuzey ve Doğu Suriye’de yerini alan diğer oluşumlarla diyaloglarımız var. Türkiye’nin işlediği savaş suçları ve halklara dönük soykırım planlarına ilişkin diğer devletler ile sıcak bir diplomatik diyalog kurduk.
Savaşa hazırlandığımız her 3 kolda da diğer devletler ile birlikte hazırlıklarımız var. QSD, 2019’da ABD ve Rusya’nın garantörlüğünde anlaşma imzalamıştı. Buna göre Kuzey Suriye’den 30 km geri çekmişti. Elbette savaşla birlikte bu anlaşma ortadan kalkacak. QSD, eski yerleştiği hatlara geri dönecek. QSD, Derik’ten Minbiç’e kadar dağılacak ve aktif bir şekilde savaşta yerini alacaktır. Şam hükümeti de bu açıdan Rusya garantörlüğünde hazırlık yapıyor. Onlar da karşı duracaklarını söylüyor ve büyük ihtimal birlikte saldırılara karşılık vereceğiz.
Rejim ile görüştüğünüzü açıkladınız. Görüşmelerde uzlaştığınız ya da ayrıştığınız noktalar neler? Olası saldırıya karşı nasıl bir tutum sergileyecekler?
2019’da Gre Spî ve Serêkaniyê saldırılarında bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşma 4 taraflıydı. QSD, Türkiye, Rusya ve ABD vardı. O anlaşmanın esaslarına göre savaş durdu ve Türkiye’nin bahane ettiği üzere QSD, sınırdan 30 kilometre geri çekildi. Sınırı korumak için Şam hükümeti Rusya garantörlüğü ile bu hatta konumlandı. Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik özerk sistemde değişiklik olmadı, sadece rejim sınır hattına konumlandı. Rejim şimdi Türkiye’nin tehditleri artınca, bölgedeki güçlerinin yetmeyeceğini, bu sebeple güçlerine takviye yapmak istedikleri iletti. Burada özerk sistem ile rejim arasında bir uzlaşma sağlandı ve bazı güçlerini takviye olarak getirdiler. Tank ve toplarını getirdiler. Basında bu uzlaşma çok yazıldı, çizildi. Bu anlaşma özerk yönetimle vardıkları bir antlaşmadır, ancak biz karşılık vereceğiz ve 2019 sınırlarımıza geri döneceğiz. Bu sebeple diyaloglarımız da var, onların söylediğine göre onlar da saldırılara cevap verecekler. Bu da ortak bir savaşı getirir. Güçlerimizi birleştirip bu savaşı verebiliriz. Onların arayışı da ortak güç kurmak doğrultusundadır. Rusya aracılığı ile görüşmelerimiz var ve saldırıda savaşacaklarını söylüyorlar.
Rusya, ABD ve İran ile ilişkileriniz hangi boyutta. Bu güçler saldırı tehditlerine nasıl yaklaşıyor?
Kuzey ve Doğu Suriye’de Rusya garantör güçtür. Şam hükümeti ile diyaloglarımızı onlar aracılığıyla sağlıyoruz. Rusya, saldırı tehditlerinin içinde yer almadığını ve olası saldırıyı istemediğini söylüyor. Ancak uluslararası çıkarları biliyoruz. Bu çıkarlar nedir, bizim bu konuda bir bilgimiz yok. Türkiye ve Rusya arasında ne tür antlaşmalar ve iletişimler var bu konuda bilgimiz yok. Ama yaptığımız görüşmeler ve diyaloglardan anladığımız kadarıyla Rusya olası saldırılara karşı. Yapılacak saldırı ile sadece Kuzey ve Doğu Suriye toprakları değil, Türkiye Suriye’de elini güçlendirmek istiyor. Özelde bu saldırı Halep’e karşıdır. Halep konum itibari ile önemli bir yere sahip, bir vilayettir. Halep, rejimin elindedir. Ancak Halep’e bağlı Cerablus kenti Türkiye’nin elindedir. Bab, Rai, Mare ve Efrin şuan Türkiye’nin elindedir. Türkiye, Halep’in tamamını ele geçirmek için Minbiç’i ele geçirmeye çalışıyor. Minbiç gibi Til-Rifat ve Kobanê’de Halep’e bağlıdır. Eğer bu kentler ele geçirilirse Halep’in tamamını kuşatılmış olacak. Amaç budur zaten. Rusya ve Şam hükümeti de bu durumdan haberdardır. Bu durum sadece bizim için değil tüm Suriye için tehlikedir. Şam hükümeti ile yapılan görüşmeler askeri düzeydedir. Olası saldırılar karşısında koordineli bir şekilde savunma hakkı oluşturmak.
Rusya garantör güçtür ve saldırıya karşı duruyor. Ancak uluslararası çıkarları biliyoruz. Koalisyon güçleri de olası saldırının DAİŞ’in güçlendireceği yönünde hemfikir. İran ile bir diyaloğumuz yok.
Amerika ile yaptığımız görüşmeler ise, koalisyon ile DAİŞ’le mücadele düzeyinde oldu. Ancak onlar da olası bir saldırının DAİŞ’i güçlendireceği yönünde hem fikirler. Yapılacak saldırılar ile QSD ve koalisyonun birlikte hakimiyet sağladığı yerlerin tehlikeye gireceği ve darbe yiyeceği konusu da var. Türkiye’nin hakimiyeti olan yerlerde DAİŞ’in canlı olduğunu biliyorlar. DAİŞ’in birçok komutanı Türkiye’nin hakimiyeti olan bölgelerde öldürüldü. Örneğin DAİŞ’in ilk lideri Ebubekir El-Bağdadi Atme hattında öldürüldü. Daha sonra El-Kureyşi Efrin hattında öldürüldü. Geçtiğimiz günlerde DAİŞ’in Suriye sorumlusu Mahir El-Akal Cindires bölgesinde öldürüldü. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuz zaman olası saldırılar karşısında DAİŞ daha da güçlenecektir. Buna yönelik planları da var. 12 Temmuz’da Hol Kampı’na saldırı hazırlığında olan 12 DAİŞ’liyi yakaladık. Yakaladığımız bu DAİŞ’lilerin itiraflarına göre desteği Türkiye’nin denetiminde bulunan yerlerden aldıklarını söylediler. Bizler bu itirafları önümüzdeki süreçte kamuoyu ile paylaşacağız.
Öte yandan İran ile bir diyaloğumuz yok. Şuan Suriye’de temel faktör Rusya’dır ve yapılan diyaloglar onun üzerinden yapılıyor.
Saldırıların belirli bir bölgeyle sınırlı olması halinde çatışmaların da o bölgeyle sınırlı kalacağı belirtiliyor. Buna dair dair neler söylersiniz?
Uluslararası güçler 2019 yılındaki sınırlarımıza geri dönüp dönmeyeceğimizi soruyor. Bu yüzde yüz gerçekleşecektir. Saldırılar karşısında QSD meşru savunmadan, aktif savunma pozisyonuna geçecektir.
QSD’nin bu konuda tavrı ortadadır. Buna yönelik QSD’nin yaptığı açıklamalar var. Olası bir saldırıda bu lokal (bölgesel) olmayacaktır. Efrîn, Serêkaniyê, Gire Spî ve Bab bölgesine kadar güçlerimiz savaşa girer. Eğer Kobanê’ye yönelik bir saldırı olursa elbette Kobanê ile sınırlı kalmayacaktır. Bir bütün olarak savaş yapılır. Şuan uluslararası güçler bizden 2019 yılındaki sınırlarımıza geri dönüp dönmeyeceğimizi soruyor. Bu yüzde yüz gerçekleşecektir. Saldırılar karşısında QSD meşru savunmadan, aktif savunma pozisyonuna geçecektir.
Bir DAİŞ lideri daha Türkiye’nin paramiliter güçlerle himayesine aldığı bölgede öldürüldü. Bu bölgelerin DAİŞ’lilerin merkezi olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öldürülen kişiler sıradan kişiler değil. DAİŞ’in üst yetkilileridir. El-Bağdadi ve El-Kureyşi DAİŞ’in ilk liderlerindendir. Mahir El-Agal, Gire Spî’nin Siluk bölgesindendir. Onun amcasının oğlu Ezû Sileman El-Agal geçtiğimiz yıl Türkiye’de yakalandı. Bu her ikisinin Suruç Katliamı’nda parmakları var. Suruç Katliamı gerçekleştiği zamanda Türkiye istihbaratı ve MİT’in eli olduğunu söylemiştik. Katliamda eli olan Mahir El-Agal öldürüldü. Türkiye’de yakalanan Ezû El-Agal yaptığı itiraflarda Mahir El-Agal’ın Suruç Katliamı’nda parmağı olduğunu söylüyor. Madem bu kişinin Suruç Katliamı’nda parmağı var o zaman Efrin’de ne işi var, oraya nasıl gitti?
El Agal’in üzerinden çıkan kimliği Türkiye istihbaratı veriyor. MİT bu kişiyi tanıyor. DAİŞ içerisinde yer alan üst düzey kişilerin isimlerini koalisyona verdik ve bu kişiler Türkiye’nin denetiminde bulunan yerlerde yer alıyorlar.
Mahir El-Agal’ın üzerinde çıkan kimlik Efrin Merkezi Meclisi’nde verilen bir kimliktir. Bu kimlik Antep’te Türkiye istihbaratından çıkarılıyor. Bu kimlik herkese verilmiyor. Bu durumda MİT’in bu kişiyi tanıdığı gerçeği ortaya çıkıyor. Mahir El-Agal, DAİŞ’in Suriye valisiydi. Öte yandan geçtiğimiz yıl Bab bölgesinde koalisyon güçleri tarafından öldürülen amcasının oğlu Faiz El-Agal, DAİŞ’in Raqqa valisiydi. Başka bir amcasının oğlu Halit El-Agal var. 12 Temmuz’da Türkiye’ye geçirdiler. Bu kişi DAİŞ’in haber ajansının sorumlusudur. Aldığımız bilgilere göre bu kişi Türkiye istihbaratı tarafından Gire Spi’den Türkiye’ye geçirildi. El-Agal ailesinden şuana kadar 40 DAİŞ’li öldürüldü. Bu kişiler hem QSD hem de koalisyon güçleri tarafından öldürüldü. Bu aileden 20 kişi hala DAİŞ içerisinde yer alıyorlar ve Türkiye’nin denetiminde bulunan yerlerde bulunuyorlar.
Faiz El-Agal, DAİŞ’in cephane sorumlusudur ve şuan Gire Spî’dedir. Brahim El-Agal, Faiz El-Agal’ın kardeşidir ve şuan Efrîn’dedir. Bu aile bir bütünen DAİŞ içerinde üst konumlarda yer alıyorlar. Bu kişiler sıradan kişiler değildi ve Türkiye onları Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara karşı kullanacaktır. Daha önce Girê Spî ve Serêkaniyê’ye yönelik saldırılarda bu kişiler kullanıldı. Birçok katliamda parmağı bulunan bu kişiler, Türkiye tarafından açık bir şekilde korunuyorlar. 12 Temmuz’da QSD olarak 12 DAİŞ’linin yakalandığına dair açıklama yaptık. Ancak açıklamadan çok kısa bir süre sonra koalisyon tarafından Mahir El-Agal’ın öldürüldüğü bilgisi geldi. QSD olarak DAİŞ içerisinde yer alan üst düzey 50 kişinin ismini koalisyona verdik. Ve bu kişiler Türkiye’nin denetiminde bulunan yerlerde yer alıyorlar.
MA / Ceylan Şahinli