Sansasyonla sandığı işaret etmek!

Mevcut faşist iktidar koalisyonunun ideolojik-kültürel-siyasal saldırılarına, ekonomik krizin açık bir sınıf düşmanlığıyla yönetilme çabasının yarattığı toplumsal yıkımın biriktirdiği hoşnutsuzluğa karşı otomatiğe bağlanmış şekilde “sandık, sandık” diyen, “yapacağım, edeceğim”li kişisel bir dil kullanarak kendisini Erdoğan’ın karşısındaki kurtarıcı olarak konumlandıran Kılıçdaroğlu’nun sansasyona dayalı “kontrollü muhalefetinin” son örneği dün yaptığı açıklamalar oldu.

Aslında bilineni çeşitli belgelerle görünür kılan açıklamalarında Kılıçdaroğlu, AKP’nin çekirdek gücü ve Erdoğan Ailesi’nin ABD’ye kaçma hazırlığı içinde olduğunu, bunun için TÜRGEV ve ENSAR vakıfları üzerinden milyarlarca doların transfer edildiğini, yapılan hazırlığın başında Erdoğan Ailesi’nden bir ismin olduğunu çeşitli ayrıntılarla anlattı. Bir sansasyon havasında açıkladığı bu iddiayı devlet kadrolarına yönelik  “Sizi bu suç gemisinden indirmek istiyorum. İnin kurtarın kendinizi “sözleriyle uyarı ve çağrıya bağlayıp, halka da “bunca yoksulluğun sebebi budur, uyanın artık” çağrısında bulundu.

Videosunu “Uyan ey halkım, artık uyan. Onlar kaçacakları yerin yolunu yaparken senin gidecek bir yerin yok. Bizim başka memleketimiz yok. Artık uyan, kaldır kafanı ve bize katıl” notuyla paylaşan Kılıçdaroğlu sansasyon çağının muhalefet biçimiyle konuşmasının sonunda bir kez daha sandığı işaret etti ve her zamanki gibi “az kaldı gidecekler” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun kitlelerin sokakta (üretimden gelen gücün kullanımı, işgaller, sokak eylemleri bütünlüğü içinde) özneleşmesini barikatlayan, sadece sandığa gidip oy kullanmalarını telkin ederek iradelerini baştan sınırlayan, burjuva politikanın Türkiye gibi ülkelerdeki izdüşümü olan “güçlü liderlik” imajını yer yer karikatürleşen biçimlerle tekrarlayıp duran bu siyaset tarzının mahkum edilmesi kaçınılmazdır.

Keza “sandıkta göndereceğiz” iyimserliği kitleleri nesneleştiren yaklaşımıyla son derece kötürümleştirici hatta çürütücü bir nitelik taşımaktadır. Harekete geçirmeyen ve kitlelerin o hareketin öznesi olması hedefiyle birleşmeyen her türlü “iyimserliğin” gerçek bir kötümserlikten daha fazla çürüttüğünü, kötürümleştirdiğini akıldan çıkarmamak gerekir. Tarih Kılıçdaroğlu gibi “bekleyin bitecek” telkinleriyle kitleleri hareketsiz kılıp akıl almaz vahşetlerin, savaşların, faşist terörün önünün açılmasına objektif olarak katkıda bulunan sayısız aktörle bunu kanıtlamıştır.

Kılıçdaroğlu’nun SADAT’la başlayıp “kaçacaklar”la devam eden bu sansasyon politikasının sonu da kitleler harekete geçmediği sürece faşizmin kurumsallaşması, savaşlar, siyasal-ekonomik terörle akıl almaz yıkımlar biçiminde seyredecektir.

SADAT’ın kapısına giderek “bunlar terör ve kaos yuvası, seçim güvenliğini tehlikeye atacak işler çevirecekler ve biz bu yöntemlerle üzerlerinde basınç oluşturup kontrol edeceğiz” mealinde sözler eden Kılıçdaroğlu’nun, sözünü ettiği kontrgerilla-paramiliter örgütlenmelerin ancak ve ancak kitle mücadelesiyle geriletilip, dağıttırılabileceğinin farkında olmaması mümkün değil. Kitlelerin harekete geçirilmediği, tersine her defasında korkutularak bir kurtarıcının ya da sandığın her şeyin üstesinden geleceği beklentisine sokuldukları, sokak lafzının literatürden çıkarılması için özel bir çaba harcandığı bu yaklaşım olsa olsa sistemi kurtarma yaklaşımı olabilir.

Kaldı ki Kılıçdaroğlu’nun “gidecekler, sandığı bekleyin, kaçmaya hazırlanıyorlar” dediği her defasında mevcut faşist iktidar koalisyonu “öyle kolay kolay gitmeyeceğim” mesajının altını çizercesine yeni işgal planları açıklıyor, Başta Kürt halkı olmak üzere tüm muhalif kesimlere yönelik saldırılarını tırmandıracağını ilan ediyor. Bu tutumuyla da “gerekirse sandığı da kurdurmam” mesajı vermiş oluyor. Dahası kendi karanlık yüzleriyle bizzat Kılıçdaroğlu’nun tehdit ediyor. AKP’nin derin-karanlık yüzü Metin Külünk’ün çıkıp “Haddini bil KK, yoksa bu devlet had belletmeyi bilir”  demesinde olduğu gibi.

Sözün kısası tarihsel olarak oldukça özgün çizgiler kazanan bu iktidar bloku, iktidarı sandıkla bırakmayacak kadar onunla özdeşleşmiş bir güçtür. Tarihin dünya savaşlarına, iklim krizlerine, kıtlık ve açlıklara, kitlesel işsizlik dalgalarına doğru ciddi bir kırılma yaşadığı bu kesitte, geleceğin işçi ve emekçiler için özgürlük ya da kölelik olup olmayacağı onların özneleşip özneleşmemesine bağlıdır. Bugün içinde geleceğe dair sayısız olasılık taşıyor. O olasılıklardan işçi ve emekçilerin özneleşip, kendi iktidarlarını kurdukları olasılığı gerçek kılmanın nesnel koşulları son derece güçlü. Mesele onları açığa çıkaracak bir örgütlü gücün yaratılmasında. Bu da Kılıçdaroğlu gibilerinin vazettiği kötürümleşmeyi değil, aktif sokak iradesini zorunlu kılıyor.

Alınteri

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir