Dün Taksim’de gerçekleşen terör eyleminin ardından ‘alışılmadık’ gelişmelere tanık oluyoruz.
Açılışı her zamanki gibi Erdoğan yaptı. Patlayan bombanın henüz dumanı dahi dağılmamışken Endonezya yolculuğuna çıkacağı havaalanında sanki alelade bir gelişmeden söz ediyormuşçasına “Bir kadın gerçekleştirmişe benziyor. Terör kokusu var” şeklinde ruhsuz bir açıklama ile yetindi. Arkasından Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ndan Adalet Bakanı’na kadar devlet erkânı Taksim’e üşüştü. Hepsi “bir kadın”dan söz ediyordu.
Bu arada patlamanın yaşandığı bankta uzun süre oturan bir kadının silik görüntüleri ile İstiklal Caddesi’nin ortalarında bir yerden kimin niye çektiği belirsiz ama patlamanın şiddetini yansıtan bir görüntü dolaşıma sokuldu. Normalde failin ve suç ortaklarının deşifre olduklarını anlayarak tedbirlerini sıkılaştırmalarına meydan vermemek için gizli tutulması gereken görüntüler bizzat devletin resmi ajansı ve besleme medya tarafından servis edilir oldu.
Dahası bu görüntüler yayılabileceği kadar yayıldıktan sonra RTÜK olayla ilgili yayın yasağı getirdi. Aslında bu yasağın o ana kadar dikkat çeken mide bulandırıcı yönlerin sorgulanmasını engellemeye yönelik olduğu anında ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü “provokatif paylaşımlarda bulunduğu tespit edilen yirmi beş kişi hakkında soruşturma açıldığını” açıklayarak sopayı gösterdi.
Önceden pişirilmişe benzeyen yemek
Öte yandan eylemin sorumluluğunu Kürt özgürlük hareketinin sırtına yıkarak Kürt düşmanlığını kışkırtmaya yönelik mekanizma çoktan işlemeye başlamıştı. Zafer Partisi adını taşıyan karanlık ırkçı odak başroldeydi. Parti görünümüne bürünen bu çetenin geçmişinde çok sayıda şantaj sabıkası bulunan yöneticilerinden bir alçak, fotoğrafları anında servis edilen “eylemci kadın”ın, babası yıllar önce devlet tarafından kaçırılıp katledilmiş Kürt bir kadın avukat olduğu iddiasını piyasaya sürdü. Halbuki o kadın avukat o sırada Taksim’den onlarca kilometre uzaklıktaki Küçükçekmece karakolunda bir müvekkiliyle ilgileniyordu.
Ortada henüz hiçbir somut kanıt hatta belirti dahi yokken sivil insanları hedef alan bu insanlık dışı saldırının faili olarak direkt Kürtleri işaret eden bu şoven koro Zafer Partisi gibilerle sınırlı kalmadı. Kürt ve mülteci düşmanlığında onun soldaki ruh ikizi TKP denilen tatlısu solcusu parti de peş peşe yayınladığı açıklamalarla bu şoven düşmanlık korosuna katılmakla kalmıyor, eylemi kınayan açıklamalarının dozunu zayıf bulduğu Selahattin Demirtaş ve HDP’yi de hedefler arasına katıyordu.
Asıl mide bulandırıcı belirtiler bugün sabah saatlerinden itibaren yağmur gibi yağmaya başladı. Bu kez sahnede Süleyman Soylu vardı. Bir süreden beri adeta seçim kampanyası yürütürcesine dört bir yanı turlayan Soylu, dün işgal altındaki Efrin’de boy gösterdikten sonra bu sabah saatlerinde İstiklal Caddesi’ne teşrif ederek son derece tutarsız bir senaryoyu bize kabul ettirmeye çalıştı. Soylu’ya göre eylem PKK-PYD-YPG tarafından yapılmıştı, faili de yakalanmıştı. Fail Türkiye’nin ve emrindeki cihatçı çetelerin işgali altındaki Efrin’den gelmiş bir Arap kadınıydı. Emri Rojava yönetiminden almış, kaçak yollardan Türkiye’ye girmişti.
Soylu’nun iddiasına göre eylemci kadın “özel olarak yetiştirilmiş bir istihbarat elemanıydı”. Fakat her ne hikmetse bu “özel eleman” üzerine askeri kamuflaj giysisi görüntüsü veren dikkat çekici bir pantalon giyerek Taksim’e gitmiş, bomba yüklü paketin başında 45 dakika kadar oturmuş -adeta kendini filme çektirmiş-, sonrasında da acemi erlerin dahi yapmayacağı bir şekilde kalabalığı ittirip kaktırarak koşa koşa kaçmıştı.
Kuşkuları artıran detaylar bunlarla da sınırlı değildi. Yine sabahın köründe bizzat polis tarafından servis edilen operasyon görüntülerine bakılırsa arkasında iz bıraka bıraka evine gitmiş, kamera görüntülerindeki kıyafetlerini bile imha etmemiş, adeta polisin gelip kendisini bulmasını beklemişti. Bu arada Soylu’nun kahramanları eylemin üzerinden 12 saat dahi geçmeden sadece eylemci kadını deşifre edip ele geçirmekle kalmamış, yanı sıra 21 evi basıp 46 suç ortağını yakalamışlardı!!!
Eylemi yaptığı iddia edilen kadının Efrin ve çevresini ellerinde tutan cihatçı örgütlerden birine mensup olma olasılığını düşündüren belirtileri dikkate alınca bu noktada akla MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye’ye askeri bir harekât düzenleme bahanesi yaratmak için yıllar önce söylediği “Gönderirim 2-3 kişi, oradan buraya birkaç roket attırırım” sözü geliyor.
Soylu desteksiz atışta hız kesmiyor
Aylardır sürdürdüğü gezileri gibi bu eylemi de sallanan koltuğunu sağlamlaştırma bahanesi yapmak için çırpındığı belli olan Soylu’nun mesajlarının devamı da mide bulantısını artıracak yönde.
Racon kesen lümpen ağzıyla Kürt özgürlük hareketini hedef tahtasına çakıp şovenizmi körüklemekle yetinmeyen Soylu -TKP gibilerinin “anti emperyalizmi” ile buluşabileceği bir başka ortak noktayı da senaryoya dahil ederek- ABD düşmanlığını kaşımaya oynuyor: “Biz bize verilen mesajı aldık, mesajın ne olduğunu da biliyoruz. Amerikan Büyükelçiliği’nin taziye dilemesini kabul etmiyoruz. PYD’yi orada kim besliyorsa fail odur. Piyonları çok fazla tartışmanın bir anlamı yoktur. Bu aldığımız mesaja çok güçlü bir mesaj vereceğiz, hem de çok güçlü bir mesaj” vurgusuyla olası Rojava işgali için zemin hazırlamaya debeleniyor.
Soylu burada da durmuyor. O arada aklına “Yunan düşmanlığını” kaşımak da geliyor. Senaryonun devamını şöyle getiriyor: “Olay sonrası yapılan teknik dinlemede çok açık bir şekilde terör örgütünün talimatı, teröristin öldürülmesi yönündeydi. Ya kattan atın ya da kanala atın denildi” dedikten sonra birden Yunanistan fazına geçip “Eylemi yapanlar Yunanistan’a geçeceklerdi” şeklinde bir bağlantı icat ediyor?!!
Sadece Soylu’nun açıklamaları bile tetikçi her kim ya da kimlerse bu saldırının bir kontrgerilla tezgahı olma ihtimalini akla getiriyor. Siyasi iktidarın bölgesel yayılmacı hayaller, Kürt düşmanlığı ve beka anlamları yüklenen seçimleri kazanmak için yapmayacağı şeyin olmadığının da göstergesidir. Bu denli derme çatma bir senaryoyu tedavüle koyacak kadar kendine güvenmesiyse o tarihsel gericilik birikimine olan güvendendir. Kürt ve Türk halkı arasında ince de olsa kurulmuş bir köprü varsa onu da uçurma girişimidir. Bunun için sivil halkın katlini göze alacak bir ferasete sahip olduklarını biz yakın tarihten çok iyi biliyoruz. Buna izin vermeyecek, Kürt halkı özgülünde kışkırtılacak şoven dalgayı gerçekleri haykırarak kıracağız!