HDP İlkeler Manzumesidir / Rizgar Zirek -2. bölüm

Hangi ilke? Demokratik siyasetti devlet çözümünde aramayan ilkedir. Demokratik halk iktidarı hedefler tarifi bunun özlü ifadesidir.

Peki, özlü ifade böyleyken neden çözüm adresi meclis gösteriliyor? Bu esas ilkede uzaklaşma değil mi. Kesinlikle uzaklaşmadır. Bir kere meclisi işaret etmek 2 ve 3 şıklardan vazgeçiyorum demektir. İkinci, üçüncü şıklar demokratik ulusu tarifleyen şıklardır. Bu şıklarda vazgeçmek devletle ben varım, tercihim ulus devlettir demektir. Yazdığıyla çelişen durum söylediği yaptığı ayrı yansımasını bize vermektedir. Yani ben her ne kadar 2 ve 3. Şıkları tariflemişsem de bunun uygulanırlılığı şimdilik yok, en iyisi mi ben sorunumu ulus devletle çözerim anlamına gelmektedir. Önceliğim demokratik halk iktidarı çalışmam değil önceliğim Faşist devletle uzlaşı çözüm demektir. O zaman tecrit, sömürü, baskıda neden bahsediyorsun. Bahsetme. Bahsettiklerini yaptığın tercihle boşa çıkarıyorsun zaten.

HDP’nin HDP olmamasının temel asıl sorunu kendi yazdığı, çizdiğiyle uyumlu, ilkeli, radikal bir bağlılık içinde olmamasıyla ilgilidir. HDP yazdıklarını uygulama babında yüzde on uygulayabilseydi, Bugün kendini seçim partisi derekesine düşürmez devlet dışı toplum, toplulukların öncü partisi olma iddiasını hak eden pratiğin öncü sahibi olurdu. Tariflediği öz olarak demokrasi artı devlet tarifidir. Yani demokrasi geliştirme benim işim, baskı devletin işi. Ben ne kadar doğru işimi yerine getirebilirsem devleti o kadar çözümsüz çaresiz duruma düşürürüm ve devleti demokrasiye duyarlı hale getirmiş olurum. Benim radikal duruşum, ilkem budur demektedir. Devlet partilerin seçime endekslenen partisi değilim demektedir. Peki, bunu pratikte yeterli gösterdi mi? Kesinlikle göstermedi, bu yönde sınıfta kaldı, sınıfın en tembel çocuğu oldu. Demokrasiyi inşa eden parti değil de, seçime endekslenen parti duruma düştükçe radikal demokrasiyi temsil olmaktan gitgide uzaklaşarak belirsiz sol liberal küçük burjuva partisi durumuna düşmekte kurtulamadı. Buna gerek var mıydı? Ya da düşmek zorunda mıydı? Elbet zorunda değildi, gerek yoktu. Tüzüksel bağlılığı içinde kalsaydı hareket etseydi ve pratik eylem çizgisini buna uygun geliştirebilseydi hiçte şimdiki konumda olmayabilirdi. Belki ilkelerini yaşama geçirmede zorlanır, zahmetli, çatışmalı sureci yaşardı ama bugüne göre daha güvenilir takdir toplayan parti kalırdı. Faşizmde bu kadar gemi azıya saldırı zemini bulmamış olurdu. HDP temel sorunu kendi olmayı gerçekleştirmeme sorunudur. Bunu bir kere tespit olarak net ortaya koymak gerek. Bir türlü iki derede bir yakada çıkmayan partidir. Kuruluş ilkesinde ben Faşist iktidara karşı ve onu besleyen tüm uygulamalara karşı demokrasiyi sahipleneceğim, Faşist devletle mücadele içinde olacağım ve Faşizmde zarar gören herkesi bu çalışmaya çekerek demokratik halk iktidarını hedefliyorum söz eylemcisi olsaydı, acaba HDP bugün bu kadar zayıf düşer miydi. Kesinlikle düşmezdi. O sıkça söylediği üçüncü çıkış yolun temsili, partisi olurdu. HDP ulus devlette yaklaştıkça, yaklaşmaya çalıştıkça devletin politikası da HDP’ye karşı hep havuç sopa olmuştur. Niye kendini bu duruma düşürdün diye insan sormadan edemiyor. Sen kendini bu duruma düşürmek zorunda değildin. İlkeni net ortaya koymuştun; özgür bireyden özgür topluma, ekolojistten özgür köylülüğe, özgür kadındın da erkek egemenlikçi devleti yıkmak olarak tariflediğin ilke doğru ilkeydi, bu doğru ilkeye bağlılığın pekâlâ senin çıkışın olabilirdi. Yoksa radikal demokrasi anlayışın söz düzeyinde miydi, yoksa biz seni yanlış mı okuduk, bu yanlışlık üzerine mi sana oyumuzu verdik. Elbet biz yanlış okumadık, doğru okuduk, bilinçli tercihle sana oy verdik, bu sebepledir ki HDP seçmeni bilinçli HDP tercih eden seçmendir denilmekte.

O kadar yanlış yapılıyor ki, yanlışların en büyük yanlışı kendisini burjuva parti derekesine düşüren yaklaşımda ısrar edişidir. Seçimlerle demokrasi gelir saftirik bir aldatmaca içine düşmesidir. Ulus devletlerin seçim hileciliğiyle sistemlerini meşrulaştıran araçsal tuzaklarına düşmedir. Ezilen kitlelerin umuduna su koyan, hedefi belirsiz kılan pratiğin sahibi oluşudur. Seçimle, meclisle sorunlar çözülür aldatmacılığına bir daha bir daha düşerek faşist ulus devletin reformculuğuna iyi niyetine bel bağlamasıdır. Bu pozisyona düşmesiyle HDP’yi HDP’den uzaklaştırdığı nedense görülmemekte, anlaşılmamaktadır. Ne ekersen onu biçersin özdeyiş tamda bugün HDP’yi tarifleyen söz olmaktadır.

Deniliyor ki birileri HDP’ye müdahale ediyor HDP ondan gelişmiyor. Evet, birileri müdahale ediyor ama müdahale edenin ismini de doğru zikir etmek gerek. Bazıların söylediği gibi müdahale eden PKK değil asıl devlet müdahale ediyor. Özel savaş propaganda araçları gibi çalışan basın tv lerde sıkça HDP’ye PKK müdahale ediyor, HDP PKK İle mesafesini koysun deniliyorsa, bunun tersini okumak gerek; ey devlet hala sen HDP içi rolünü tam yerine getirmiyorsun, rolünü yerine getir şeklinde okumak gerek. Ama böyle okuma yerine tam tersi okuma, özel savaş propagandacıların yemliğine düşülmekte ve onun söz söylemini tekrar eden duruma gelerek HDP PKK ile mesafesini koymalıdır sözü makbul yerinde görülen söz yaklaşım olmaktadır. Üzülerek belirmek gerekir ki hiçbir HDP’li yönetici hayır siz özel savaş akıl evvellerin söylediği doğru değil bize PKK değil, esas siz, devletiniz müdahale ediyor dememektedir. Bu yalan kara propagandaya sessiz kalmakta, sessizliğiyle bu kara propagandayı destekler duruma düşmekteler. Sanki aşık maşukluk içinde bu yalan kara propagandaya kendini yatırmaktalar. PKK neden müdahale etsin ki, buna ihtiyaçta duymaz. Bir kere PKK HDP’nin programına, tüzüğüne bakınca haklı olarak zihin eylem dünyanızla çelişiyorsunuz demekle her örgüt, kişi gibi haklı olarak bir doğruyu hatırlatmaya çalışmaktadır. Kendi yazdığına, ilke belirlediğine sadık kalsana demek vicdani politik görevdir. Nedense eleştiri ya da uyarı bu düzeyde ele alınmıyor devletin özel savaş propagandacıların söz, söylemi dikkatte alınıyor, kendini buna yatırma durumu yaşanıyor. Buda HDP’yi zayıflatan diğer bir yan olmakta.

HDP kolektif, özgürlükçü, farklılıklarla bir arada olma, özgür bireyle özgür topluma ulaşmayı tüzükte yazmışsa o zaman bir zahmet kendine dönüş yapsın buna ne kadar uygun hareket edip etmediğine bir baksın sonra kimin müdahale edip etmediğini kendine sorsun, sorgulasın. Bu temelde söz pratik sahibi olsun demek dışında başka ne denilebilinir!

27 Eylülde deklarasyon(bildirge) yayınlayacağız deniliyor. Açıl susasam açıl gibi umut yayıcı duruma yene seçmenlerini, gönüldeşlerini düşürmekle iyi yaptığını sanıyor. Sen istersen binlerce bildirge açılımı yapsan ne fayda! Kendine ilke olarak bellediğini yaşamsallaştırmasan sonuç gider yene ulus devletin o köhnemiş siyaset adresine. Bu neden anlaşılmıyor, görülmüyor. Özeleştiri yapacaksan o ayrı. Ama gördüğümüz kadarıyla özeleştiri değil, yakında seçimler olacak adaylarımız kim olur kim olmaz. Kimle ittifak olur, kimle olmaz seçime endeksli bir deklarasyondan başka be şey 27 Eylülde çıkmaz. Yene zaman kaybı, yene boşa gidecek harcanmış/harcanan enerji sarfiyattın tekrarı.

Bir kere HDP ulus devletin siyaset anlayışında kendini kurtarmadıkça HDP’leşemeyeceğini farkına varması gerekir. Halkların demokratik partisi olarak kendini tariflendiği şekliyle toplulukların bireyleri, ezilenlerin, işçilerin, etnistelerin, kültür inançlı toplulukların, kadınların, gençlerin, Kürtlerin, Türkiyelilerin öz örgütümü olacak yoksa seçimden seçime sandığa giden bir burjuva partisi ve o burjuva sistemini meşrulaştıran enstürman mı olacak. Bu soruyu kendine açık seçik sorması gerekir.27 Eylülde bu soru temelinde yapılacak bir toplantı ise iyidir başarılar dilemek dışında başka söz bize düşmez. Ama bu değil de seçim gelecek, AKP-MHP şeçime gelmese seçime zorlamanın yol araçlarına bakalım diyecek iç tartışma olacaksa 27 Eylül toplantısında doğru dürüst birşey çıkmayacağını da şimdiden söylemek bu partiye oy veren birisi olarak umutsuzluk sayılmasın.

Yazık değil mi insanların bilinci vicdanıyla oynamak. Hele kendini özgürlükçü bir demokrasiyle tarifleyen bir parti nasıl bu duruma kendini düşürmekte ve kendisine inanan milyonlarca taraftarlarını bu duruma düşürmeyi kendinde hak görür. Buna hakkı var mı? AKP-MHP Faşizmi yıkmak esas almak gerekirken, yıkmak değil seçimle sonuç alırım demek kendi yazdıklarıyla, ilkeleriyle çelişmek değil de nedir. O kadar balık hafızalı mıyız ki 7 Haziran 1 Kasımı sonucunu unutabildik. O dönemde sokağa çıkması gereken HDP ben bir kişinin burnu kanatacağıma seçimi kaybetmeyi göze alırım diyerek tam bir Polyanacılık oynayarak kendi eliyle AKP-MHP’a iktidara sunmuş oldu. Sonuç ne oldu. Başta HDP olmak üzere AKP-MHP’ye yaramayan ve kendi dışında kimi görmüşse hepsine yöneldi ve çöktürme denilen planını eksik kalan neyi varsa tamtakır hayatta geçirmesi oldu. Tüm demokrasi, devrimci, yurtseverleri baskıladı, zindana attı ve koyu bir faşist iktidarını egemen kıldı. Belki başka bir başlıkta daha geniş ele alınır ama bir kere öngörülü olmak gerek. Ulus devlet partilerin yaptıklarını insan doğru görmeli, doğru okumalı. HDP ye sormak istiyoruz bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü manasını çağrıştıracak olan son CHP atağını sen nasıl yorumluyorsun? Bu atağı neye bağlıyorsun. 100 yıldır anti demokratik ve faşist devletin ideolojik bekçiliğini yapan CHP neden KDP ye gitti, Neden Biz HDP ile Kürt sorunu çözeriz aşamasına geldi. Nedeni ortada değil mi sizce! AKP’nin ilk çıkışta söylediği yalanların, sorumluluğunu CHP’nin üstlenmek istenmesinde başka be şey değildir. Yani CHP bize şunu söylüyor, AKP 20 yıl bu hileli siyasetle iktidarda kaldı. Bizde bir yirmi yıl yeni kuruluş cumhuriyetti adına liberal burjuva seçenekle devletten ne kadar uzaklaşmış güç, birey toplum varsa bir daha devletin yularlarıyla bağlayalım, devletin ilk kuruluş partisi olarak, yene devletimizi sağlama alalım demekten başka bir şey değildir. Bu sebeple CHP’nin böyle bir atağa geçtiği neden görülmüyor. Doğru bir tarih bilinciyle, doğru ders sonuç neden çıkarılmıyor. Bilinmeli ki, 72 de CHP li Nihat Erim hükümeti nasıl ki devrimci dalgayı bastırdıktan sonra Karaoğlan halüsiyonla kitleleri aldatı, peşinde sürükledi 12 Eylül askeri Kenan evren cuntasına getirdiyse, bundan sonra da CHP’nin bundan başka pratiği olmayacaktır. CHP tek kelimeyle bu faşist, sömürgeci devletin şoven, sosyal şoven kurucu partisidir. Yeni dönemde başarırsa reformizm adına bir atak ve bu atak ardında tüm devleti dışı keskinleşen çelişkileri reformizm demir ateşinde eritip yeni keskin devlet kılıcıyla sahneye çıkmayı hedef beleyecektir. Bu ikinci atakla HDP’nin elinde olan ne kadar demokratik, özgürlükçü argüman varsa elinde alıp tüm devrimci, demokratik değerlerini söz düzeyde kendine barajlayarak HDP’nin tariflediği demokratik halk iktidarı önünü kesmek asıl amaçları olacaktır. Demokratik halk iktidarı yerini yeni cumhuriyet başlığında Reformlaşmiş bir burjuva cumhuriyetle mevcut devletlerini yeniden sağlama almak isteyeceklerdir

Son olarak diyeceğim, HDP oy veren insan olarak oyumu HDP ye verirken beni ulus devletten, demokratik ulus çözümüne götürecek tüzük programına oyumu verdim. Umarım HDP neden kendisine oy verildiğini doğru görür doğru yapmış olur.