Kürdistan ve Kürtler söz konusu olduğunda aydın, demokrat, Kürt ilkel milliyetçileri, egemen ulusun sol ve devrimcileri herkes ama herkes Kürdistanı, Kürtleri kendi ideolojik algı benleriyle değerlendirir ele alır, bu ele alışla PKK ve PKK ideolojik politik siyasetinde etkilenen Kürt özgürlük mücadelesini anlamamaktan ısrarcı olurlar. Bu ele alış tek kelimeyle pozitivizmidir. Pozitivist bakışta ısrardır, bundan vazgeçmemektir.
Söylemlerine beden uymuyorsa, Aristo mantığıyla yaklaşmak en çok egemenlikçi aydın demokrat, devrimci sosyalistim diyen kesimlerin tıkatıcı durumu olmaktadır. Tarih düz çizgisel bir hatla çizilmiş ya da yol almış değildir. Kürdistanı Kürdistan gerçekliği bağlamından ele almasan yanılgıların seni Kürdistanı anlamaktan uzak tutar. Kapitalizmi salt bugünün meselesini ve bir bütünün tarihin devamı olarak ele almasan toplum sosyolojisinde hiç anlamamışsın demektir. Uygarlık ve çağ tanımına her zaman ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç doğrultusunda toplumsal olgulara eğildikçe bugün geçmişi bir bütün anlama sansını ancak yakalayabilirsin. Kapitalist liberal solun devletçi momentinde uzaklaşamaması sol ve solculuğun en büyük handikapı dır. Kapitalizmle savaşırım, Savaşı da salt işçi sınıfı öncülüğüyle yaparım demek mücadele araçlarını tekleştirmekten öte bir anlama gelmemektedir. Onca birikmiş devrimci tarihi tecrübeye rağmen hala kendini sadece işçicilikle sınırlandırmak ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır sorgulamasına içine girmek bugün için zorunlu devrimci görev olmalıdır. Kürt özgürlük mücadelesine bu bakış sınırları içinde yaklaşmak hiçte doğru değildir. Bu bakış içinde ele almak hiçte Kürt özgürlük mücadelesini doğru anlamaya/algılamaya götürmeyecektir.
Kürdistan geçekliğini fiziki bölge ulus sömürge tanımından uluslararası devletli sömürge hegemonik güçler bağlamında ele almasan yerel ve evrensel çelişki, çatışmanın özlü bağını da doğru dürüst kuramasın. 50 yıldır bir bütün Kürdistan özgürlük mücadelesinin salt yerel sömürgeci güçlerle mücadele değil de uluslararası hegemonik güçlerle savaşı olduğunu doğru dürüst anlasalardı antiemperyalist çizgi mücadelede Kürt özgürlük mücadelesinin ne kadar ısrarcı olduğu görülür, hakiki proletarya kurtuluşun, halkların, kadınların, ezilenlerin kurtuluşun bundan geçtiğini de anlamış olurlardı. Emperyalist yerel ortak sömürge ittifak güçleriyle özgürlük hareketini mücadele ettiğini az da olsa kabul etselerdi bu kadar ezilen ulus devrimcileriyle ezen ulus devrimcileri arasında donuk mesafeli bağsızlık da bu denli hâkim olmazdı. Hala Kürt halk önderinin neden uluslararası komployla 24 yıldır İmralı hücresine mahkûm edildiğini anlamamaları da bundandır. Kürdistan özgürlük mücadelesiyle onun önderliğinin canlı bağını görmemeleri de bundandır. Siz Abdullah Öcalan’ı mitleştiriyorsunuz demeleri de bundandır. Kürtlerin kendi önderliklerine sahip çıkmalarını bile yadırgamaları bundandır.
Kapitalizmi artı değer emek sömürüsü şeklinde tarif ederler. Ama sömürüyü son beş yüzyıla aitmiş gibi ele almaları da önemli eksiklikleri olduğunu bir türlü kabullenememekteler. Kapitalizmi kendi önceki devletli toplumlar içinde ilerici toplum tarif etmeleri en büyük yanılgıları olduğunu bir türlü görememekte, kabul etmemekteler. Bol bol proletarya kurtuluş edebiyatını sosyalist yarı proletarya devlet diktatörlüğünde söz ederler ama neden devletli reel sosyalizmin devletçi karakteri nedeniyle yıkıldığını bir türlü göremezler. Yıkılışın kapitalizmin beş bin yılık devlet bağında kaynaklı olduğunu anlamazlar. Kapitalizmin son beş yüzyıllık tarihe ait görmeleri de aşırı pozitivist hastalıktan kaynaklıdır. Toplumları basamaklara ayırarak birbirinde kopararak batı pozitivist bilimcilik hastalığı içinde yaşamanın, devrimi/devrimciliği geliştirmeyeceğini görememekteler. Bunu bir türlü kabullenmezler, pozitivizminde ısrar devrimde ısrar tutumundan vazgeçememekteler. Pozitivist egemenlikçi düşünce akım kodlarıyla zincirleme içinde olduklarını anlamamak daha fazla pozitivist zahiri damarlarına zikrederek zehirlendiklerini anlamakta zorlanır olmaktalar. Kapitalizmin son beş yüzyıllık değil, devlet çıkışıyla ele alırlarsa ve kendini devletli düşüncede kurtarsalar ve Komünizmi Engelsin Ailenin özel mülkiyeti devletin kökeni kitabini doğru okurlarsa tarihi daha doğru tahlil etme sansını yakalamış olurlar. Ayrıca Sayın Abdullah Öcalan’ın Kapitalizm uygarlık kitabı okumaları kendilerine zor gelmeyecekse okumaları da önerimiz olacaktır.
Kölelere kurtuluşçu yaftaları yüklemek en amiyane tabirle köleliği istemektir. Köleliğin reddi devletli toplumun kölelik yol yöntem araçlarına karşı komple duruş içinde olmaktan geçer. Devletin birikim şiddetini doğru anlamayanlar ben bu kötü devletin yerine geçersem doğru devlet yönetirim diyenlerin aptal körlüğüne düşmek olur. Reel sosyalizmin yıkılış sebeplerini doğru anlamamak, bilince çıkarmamak olur.
Artı ürünü sadece fabrika alanlarda görmek gibi darlığına düşmek, evrensel emperyalist ve yerel ajanlaştırılmış Pazar sömürgeci politikaların içi çeliğini göz ardı etmek anlamına gelecektir Asıl çatışmanın yerel ezen güce karşı verildiği kadar evrensel ezene karşı verildiğini anlamamak her türlü şoven ilkel milliyetçi egemenlikçi, üstenci bakışlara yol açacağı da kesindir. Evrensel bakışta yoksunluk, mücadele ettiğin düşmanla neden savaştığını anlamakta zorlar, ideolojiksiz duruma düşürür.
Bilinmelidir ki. Kürt özgürlük mücadelesi paradigmasını bu bilinç üzerine yeniden inşa etmiştir. Bu yeni paradigmayı anlamayanlar ‘Haydi PKK’ye terörist de’ dayatması içinde olanlarla PKK devlet istemiyor diyenlerin demagojik laf ebeliği aynı yerde durmaktadır. Çoğu zaman bu yargılama ,mahkum etme anlayışın öne çıkışıyla halkların güçlü köprü bağlarını sabote edici işlev gördüğünü idrak edememekteler. PKK’nin devletli olmayan komünal özgürlük toplum bilincini sosyalizm olarak kabul edememekteler. Kendi ezberlerindeki sosyalizmde ısrarcı olmaktalar.. Israrla siz devlet istemiyorsunuz, proletarya iktidarını istemiyorsunuz, sınıf bilinciniz zayıf diyerek suçlama içine düşebilmekteler. Ne İlginçtir ki Rojava devrimiyle tarihi bir daha en büyük sol argümana sahip sosyalist devletçileri doğrulatamamış PKK’yi doğrulamıştır. Ekoloji cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasının Rojava’da canlanışı buna en somut örnek olmuştur. Bazıları PKK’nin toplumcu özgürlük bilincini kavramadıkları için PKK’yi işçici olmamakla, sınıfçı olmamakla suçlamaktalar ve sınıfçı bilincinden yoksundur diyebilmekteler. Hatta bazıları daha ileri giderek PKK, Kürtçüdür biz Kürdistan’da proletaryanın sınıf bilincini geliştiririz, bu gelişim içinde komünist önder bir parti olarak Kürdistan’da sosyalist devrimi yaparız diyecek kadar ileriye giderek, kazanılmış tüm devrimsel değerleri yok sayan tutum yaklaşım içine girebilmekteler. Sınıfçılık adına Kürdistan’a birleşik sosyalist cumhuriyeti kuracağız heyulansa düşebilmekteler. Hani şovenizm diyoruz ya işte bu şovenizmin dik alasıdır. Hatta şovenizmi de aşan ve siyasi terminolojide isim bulmakta zorlandığımız bir durumdur. Sömürgeci ulus bilinç kodlarıyla batı pozitivizm kodlarında kurtulamamanın da kendisidir. Buda korkunç düzeyde Kürdistan meselesinde Kürdistan’ı anlamamaktır. Anlamadığı içinde ne PKK’yi anlar nede PKK’nin demokratik özerklik, demokratik ulus ve demokratik konfederal arayış çıkışını anlar. Az anlasa Kürdistan özgürlük mücadelesiyle daha kolay yoldaş olabilir Bugün üzücü olan durum şu ki, PKK sadece tek taraflı yoldaşlığı geliştiren duruma düşmüştür. Acaba PKK’yi bir yere oturtmayanlar PKK’nin yerinde olsaydılar PKK’nin bu kadar yoldaşlık ısrarı içinde olurlar mıydı acaba! Lenin’den bolca dem vuranlar nedense ezilen ulusun özgürlüğünü egemen ulusun devrimcileri tanımasından geçer ilkesiyle çeliştiğini anlamak istemezler.
PKK’yi, önderliğini tu kaka eden yaklaşımlar bize bir egemenin marabasını küçümser görmesini hatırlatmaktadır. Ama bilinsin ki PKK öncülüğünde Kürtler ağa maraba ilişkisinin çoktan aşmıştır. Özgürlüğünü yakalamış bir halk ve öz güven içinde kendine yol çizen belirleyen duruma gelmiştir. Acaba PKK bir gün ortaklaşan yoldaşlığa gelmiyorsunuz, umudumuz inancımız size karşı kırıldı derse , PKK’nin bu inatçı yoldaşlık sabır kararlılığı egemen ulusun devrimcileri gösterir mi? Bu soru icap kabilindedir. Birde bu cephede kendinize bu soruyu sorun demek gerek.
Artık Türkiye devrimcileri , demokratları Kürtlere yaklaşırken akıldanelikten vazgeçmelidir. Akıl vermekle Kürtler anlaşılmaz, Anlaşılmadığı gibi güçlü yoldaşlık köprülerin kurulmasını engeller ve doğru dürüst bir yoldaşlık gelişmez/geliştirmeyecektir. Kürtlerle doğru dürüst yoldaşlaşmanın tek yolu Kürtleri olduğu gibi kabul etmeleridir. Mademki o kadar pozitivistsiniz o zaman Kürtlerin kendi doğruların içinde de bir zahmet ele alın denilmez mi! Yüz yıldır hegemonik güçlerin çıkar bütünlüğünü görmemek TC sanki kendisi salt bu ırkçı faşist cumhuriyeti inşa etmiş, iktidarın bugüne getirmiş gibi yaklaşmak ve bunun üzerine tariflenmek hiçte solla devrimcilere, kadınlara doğru bir çıkış yolu göstermeyecektir. Kör karanlık noktada dönüp dönüp dolaşmaktan öteye bir anlam katmayacaktır.
TC gerçeğin demokrasiyi getiremeyeceğini, halkların lehine ezilenlerin lehine hiçbir demokratik hak kazandıramayacaklarını artık herkesin anlaması gerekiyor. Bugün Kürt özgürlük hareketi bunu iyi anladığı için ve özgürlük kazansın diye bir bin hileli özel ajanlaştırılmış TC ye karşı halkları iradeleştirmek, ezilenleri siyasette özne kılmanın arayış, yol yöntemine bakmaktadır. Tek bir araca saplanmanın özgürlük getirmeyeceğinin derin bilinç kavrayışı içindedir. Bu kavrayış bilinçle hareket etmektedir. Bugün bu araçlardan biri HDP’dir, biri de sokakta buluşup kendine yoldaş olanlardır. Aynı mevziyi tutanlarıdır. Halkaların özgürlük mücadelesini faşist tekçi iktidar karşısında çoğulcuların ve farklılıkların bileşke siyasetiyle yürütmekle kazanılacağı inancı bilinç eylemidir. Böyle bakılmasa ele alınmasa değer verilmese herkes kendince özgürlük mücadelesine yaklaşırsa Kürtlerle empati içine girmemiş olur ve Kürtlerle bağı hep zayıf mesafeli olur. Mesafeli kalınır.
HDP’ye yaklaşımda bundan farklı değildir. HDP’yi kendi bakış açılarına göre ele almak HDP’yi en çok zayıflatan neden olduğu akılda çıkarmamalıdır. HDP esnek siyaset zihniyetiyle kurulmuş çoğulcuların, farklılıkların partisi, üssüdür, Böyle ele alınmasa, yaklaşılmasa ve HDP ile bir yerlere kendini taşıma, büyütme sol küçük burjuva siyasetçiliğiyle yaklaşırsa elbet HDP’yi anlaması mümkün olmayacaktır. HDP kendi olma kendileriyle aynı olmayanların ortak demokratik yoldaşlık bağıyla HDP’dir. HDP’ hiç kimseye kendini kabul ettirmek zorunda değildir, bunun derdine düşmeyecek kadar siyasi olgunluk içindedir. HDP ne tek Kürtçüdür ne tek solcudur. HDP özgürlük sorunu olan, özgürleşme kavgası içinde olan herkesin ortak buluşma çatışı, evidir. Kürt özgürlük mücadelesi de aynı şekilde kendisini kimseye kabul ettirme derdinde değildir. Faşizmin parçalanması, dağılması ve TC yerine halkların ortak demokratik halk cumhuriyeti kavgasında tek başına da kalsa bundan Anadolu Mezopotamya coğrafyasından ve Ortadoğu coğrafyasında halkların özgürleşme mücadelesinde geri adım atmayacaktır. Halkların kurtuluşuyla Kürdistan’ın özgürleşeceği derin özgürlük idraki. Az da olsa kendi devletlerin egemenlikçi kodlarında kurtulabilindiği oranda PKK ve Kürt özgürlük mücadelesin, Onun önderliğini anlamaya yakın duruma gelineceğini bilmek gerek. Bu anlamayla ancak güvenli karşılıklı bir yoldaşlığın gelişebileceğini görülmesi gerekir. Bunun dışında ne anlama olur nede güvenli bir yoldaşlık gelişir. Gelişmiyorsa Kürtleri ve onun örgütünü kimse suçlamasın, gelişemiyorsa gelişememesinin nedenselliğini kendinizde politikalarında arasınlar deriz. Kürt özgürlük mücadelesini tu- ka etmeye devam edeceklerse, önderliklerini anlama gayreti içine girmeyeceklerse ve Faşist rejimin etkisi sınırları içinde Abdullah Öcalan’ı kişi olarak almaya devam ederlerse hiç kimse Kürtler neden böyledir, böyle yapıyorlar deme hakkını kendinde görmesin. Sen Abdullah Öcalan’ı kişi olarak ele alıyorsun, onun felsefi özgürlük paradigmasını Kürtçü milliyetçi nitelendireceksin ve hiç sayacaksın sonra diyeceksin Kürtler neden sınıfçı düşünmüyorlar deyip suçlama içinde olacaksın ve yoldaş olmuyor diyerek veryansın edeceksin. Kendiyle çelişen durum ancak bu kadar olur. Asıl olan Kürtlerin kendilerini anlamalarını beklemek değil, sizin Kürtleri ne kadar anladığınızdır.