Dünya koskocaman bir eylem alanı / Oya Açan

“Hüküm son değil
sadece başlangıç
güçlü olan yine yayılır” (Fusako Şingenobu)

Dünya kaynıyor. Yıllardır kölece çalışma ve yaşama koşullarına mahkum edilenler sözünü söylemeye başladı, üst üste birikerek mayalanan, kabından taşmaya doğru yol alan kitle öfkesi bu!..

Sri Lanka, Gana, Arnavutluk, Makedonya, Hollanda, Arjantin, Şili, Panama, Kenya, Haiti, Macaristan… Biri bitmeden bir başkası patlak veriyor. İşçi ve emekçi kitleler neoliberal kapitalizmin kendilerini sürüklediği açlığa ve sefalete, işsizlik ve gelecek yoksunluğuna isyan ediyorlar. İtirazlarını artık eyleme döküyorlar. Dünyayı sallıyor, yeni bir dünya çağrısını ete kemiğe büründürüp somutluyorlar.

Akaryakıt başta olmak üzere temel ihtiyaçlara yapılan zamlar, bunun içinden çıkılmaz hale getirdiği hayat pahalılığı, enflasyon, gıda krizi dünya halklarının zaten içinde debelendikleri yoksunlukları dayanılmaz noktaya getiriyor. Ortadoğu başta olmak üzere savaşların, iç savaşların, vekalet savaşlarının yol açtığı yıkım dünya yüzünde oradan oraya savrulan mülteci yığınlarıyla karakterize oluyor.

*

Asya’dan Latin Amerika’ya, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar, işçi grevleri, işgaller, kentte ve kırda emekçi eylemleri, kitle gösterileri ve polisle çatışmalar birbiri ardına patlak veriyor; birbirinden güç ve cesaret alarak büyüyüp yaygınlaşıyor. Açlık, yoksulluk ve işsizlikteki tırmanış eylem olarak sokaklara çıkıyor. Zenginlik ve yoksulluğun kutuplarda birikmesi, eşitsizliğin son 100 yıldaki tablosunun zirve yapmış halidir. Eşitsizlikte yaşanan derinleşme nedeniyle yüz milyonlarca insan ya işini ya da eski gelirini kaybetti.

Kitlesel bir yoksullaşmayı da aşan ve geniş yığınlar açısından varlık yokluk sorunu olarak kendisini dayatan bu tablonun temelinde emek-sermaye çelişkisindeki derinleşme yatıyor. Pandeminin seyri ve burjuva hükümetlerin pandemi sürecinde izledikleri politikalar bu çelişkiyi çok daha keskinleştirdi, çok daha çıplak ve görünür hale getirdi.

Tarihin işleyişi, emperyalizm aşamasına geçişiyle birlikte çürümeye başlayan kapitalizmin krizinin derinliğini ve şiddetini bir kez daha karşımıza çıkardı. Araları daha da sıklaşan devrevi krizlerini ötelemek amacıyla 1980’lerin başında devreye sokulan neoliberalizm de derdine deva olamadı. “Azami kar, azami egemenlik” rejimi olarak neoliberalizmin “Tarihin sonu”nu getirdiği iddia ediliyordu,  bugün kapitalizmin sonu görünür hale geldi.

Sonuçta yeni ve daha da derinleşmiş ekonomik, toplumsal, finansal ve kültürel… çok boyutlu, çok katmanlı bir sistem krizi gerçeği var karşımızda.

*

Dünyayı kapsayan bu çapta bir kriz, işsiz ve yoksul yığınları adeta hayatta kalmalarını olanaksızlaştıran bir girdaba sokmadan edemezdi. Emperyalizm çağında kapitalist sistemin toplumsal dayanağını oluşturan orta sınıf içinde dahi konum kaybı ve gelecek endişesinin büyümesine paralel olarak sistem sorgulaması arttı. İşçi sınıfı, kent ve kırın yoksul emekçilerini sınıfsal olarak derinden sarsan bu kriz küçük burjuvazinin proleterleşmesi sürecini de hızlandırdı. Özellikle kentli orta sınıfın göreli konforunu da darbeledi; onların yaşam standartlarına ve beklentilerine ağır darbeler indirdi.

Giderek zorlaşan ekonomik koşullara, yanı sıra yolsuzluklara, rant ekonomisine, kölelik koşullarının sonuçlarına tepki olarak Sri Lanka’da olduğu gibi kent meydanlarının işgaliyle kendini konuşturdu. Varolan krizi şiddetlendirdi, siyasal sistemi salladı, egemenleri yerinden etti. Son olarak, küçük işletmelerde vergi oranlarının arttırılmasına karşı sokağa çıkan Macaristan halkı “Artık yeter” sloganları eşliğinde köprüleri ve kent içi ulaşım ağlarını bloke etti.

Havayı dahi metalaştıran neoliberal dönemin sınır tanımayan açgözlülüğü doğanın tahribi, ‘kentsel dönüşüm’ adı altında kent talanının vahşi boyutlar almasıyla kendini gösterdi. Aylarca söndürülemeyen yangınlar, yıkıcı kasırgalar ve sel baskınları iklim krizinin bazı yönlerden geri dönülmez noktaları aştığı anlamına geliyor.

İngiltere ve Almanya gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde bile grevler yasaklanıyor. Özellikle ulaşım ve enerji işçilerinin hayatın ritmini kapitalistler aleyhine bozan ve sonuçlarının caydırıcılığını dünya aleme gösterdikleri iş bırakmalar ve işgaller zamanın ruhunun adeta aynası gibi. Dünyanın hiçbir köşesi yok ki isyan ve direnişlere sahne olmasın!

Son aylarda yaşadıklarımız ve tablonun bütünüyle kapitalizmin 1980’lerde yaşadığı “sınıf egemenliği tehdit altında” korkusunun en fazla ete kemiğe büründüğü günlerden geçiyoruz. Dünya yangın yeri ve “Bu daha başlangıç / Güçlü olan yine yayılır” dizelerinde dile gelenlerle karakterize olan emperyalist-kapitalist sistemin mezara gönderilmesi kendiliğinden olmayacaktır. Yangını büyütmek, öfkeyi doğru hedeflere yöneltmek ve istediğimiz dünyayı kurmak için hem ortaya çıkan hem de içten içe kaynayıp mayalanan dinamiklere yol açmak gerekir. Bu da elbette komünistlerin, sosyalistlerin, devrimcilerin, tutarlı demokratların sorumluluğunda, onların omuzlarındadır.

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir