Kuşkusuz devrimci, demokratik güçlerin ve toplumun bir seçim politikası olur. Ancak bu iktidarın yıkılmasını seçime endekslemek kadar yanlış bir politika olamaz. Seçim ittifakını tartışma zamanı değildir. Şu anda AKP-MHP iktidarını yıkmaya kilitlenmek gerekmektedir. AKP-MHP iktidarını yıkma ittifakı ile seçim politikası ve bu yönlü taktikleri birbirine karıştırmamak gerekir. Her iki konunun doğası farklıdır. Dolaysıyla ilişki, ittifak ve taktikleri de farklı olur.Bu açıdan AKP MHP iktidarına karşı etkili mücadele edecek güçlerin bir araya gelerek mücadeleyi geliştirmesi, büyütmesi asıl olmalıdır. CHP ve kendine sol diyen bazı güçlerin durumu bilinmektedir. Bunlardan AKP’ye karşı etkili mücadele beklemek ve onlarla oyalanmak yanlıştır.Bu kendini sol gösterenler parlamento içi çalışmalarla ya da bazı açıklamalarla AKP’yle mücadele ettiklerini sanabilirler. Onlar zaten AKP-MHP iktidarına karşı mücadeleyi geri çekiyorlar.Bu açıdan devrimci, demokrasi ittifakı AKP-MHP iktidarını devirme mücadelesini seçim taktikleri yoğunlaşmasına kurban etmemeli, oyalayıcı tartışmalarla AKP-MHP iktidarını güçlendirecek tartışmalara zemin olunmamalıdır. AKP-MHP iktidarı tıkandığı, düşüş yaşadığı bu süreçte kendini rahatlatmak, toparlayıp, güçlendirmek arayışındadır. Bu arayış yerini bulduğu anda ilk fırsatta Kürt halkını, devrimci, demokrasi güçlerini tümden ezmeyi hesapladığı akılda çıkarılmamalıdır. AKP-MHP’nin asıl planlaması, adımlarını buna göredir. Bu hazırlık içindedir.
Bu iktidarın ne kadar zayıf düştüğünü orman yangınları ve sellerdeki tutumunda gördük. Öyle ki, yangınları PKK ve Kürtler çıkardı diyerek Kürtleri dolaysıyla devrimci, demokrasi güçlerini hedef gösterip bu saldırı ve linç ortamında muhaliflerini susturmayı ve ezmeyi bile planlamıştır. Tayyip Erdoğan televizyonlarda açıkça, ormanı yakarken yakaladıklarımız PKK ile iltisaklı, diyerek Şovenist sürüleri Kürtlere ve devrimci, demokrasi güçlerine yöneltmek istemiştir. Ancak devrimci, demokrasi güçleri, aydınlar, yazarlar ve sanatçılar tutumlarıyla bu saldırıları önledi. Yoksa Kürtlerin 6-7 Eylül pogromu gerçekleşecekti. Tabii Kürtlerle birlikte devrimci, demokrasi güçleri de ezilecekti. Bilindiği gibi 1955 Eylül’ünde Mustafa Kemal’in Selanik’teki evine ses bombası atılmış, bunu üzerine başta İstanbul olmak üzere Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin ve Süryanilerin ev ve işyerlerine saldırılarak bu topluluklar Türkiye’de kovulmuş, kaçırtılmış, onların varlıklarına ve ticari alanlarına el konulmuştur.
Kürtler Metropollerdeki örgütlenmelerini ve dayanışmalarını güçlendirmelidir.
İzmir, Ankara, Konya ve Afyon saldırıları şunu göstermiştir ki; metropollerdeki Kürtler üzerinde baskı kurulup onları Kürtlüğünü savunamaz hale getirmek istiyorlar. Kuşkusuz Kürtler eski Kürtler değildir. Kürtlerde ulusal ve toplumsal bilinç gelişmiştir. Belki kapitalist modernite toplumsallığı zayıflatsa ve ulusal kültürel değerleri aşındırsa da genel özgürlük mücadelesinin sürdüğü ortamda Kürtler bu baskılara karşı direnmektedir, direnecektir. Ancak yine de metropollerdeki Kürtler örgütlenmelerini ve bu temelde dayanışmalarını belli kurumlar içinde yapmalıdırlar. Açlık, işsizlik tehditlerine karşı kendini dayanışmacı toplum seviyesine ulaştırıp, öz savunmalarını güçlendirmelidir. Bunu yanında Türkiyeli devrimci, demokrasi güçleriyle ilişki içinde ve onlarla birleşik güç olarak Faşist saldırıları göğüslemeli ortak karşı koyabilmelidir.
Aslında Soykırımcı Faşist sömürgeciliğin teşhiri ve Kürt halkının soykırımcı-sömürgeciliğe karşı bilinçlenmesi ve örgütlenme zemini fazlasıyla vardır.Mücadele sürdükçe soykırımcı-sömürgecilik gerçek yüzünü daha açık ortaya koymaktadır.Metropollerdeki saldırılar da Kürtlere yaklaşımın açık kanıtıdır. Kürdistan, Korona virüs salgın zamanında devletin en az ilgilendiği ve imkân sağladığı coğrafya olmuştur.Aşılamada bile Kürdistan en geride seyretmektedir. Türkiye’nin batısı ve metropollerde de en az aşılanlar yine Kürtlerdir.Soykırımcı Faşist sömürgecilik ayrımcılığı o kadar net yapmaktadır ki, en bilinçsiz Kürtler bile soykırımcı faşist sömürgeciliği anlama düzeyine ulaşmışlardır.
AKP-MHP iktidarı her fırsattı, iktidarını ayakta tutmak için değerlendirmektedir. Ortadoğu’da ve çevresinde ortaya çıkan her olayı dış güçlerden bölge ülkelerinde destek alma fırsatına çevirip Kürt özgürlük hareketin tasfiye etmeye çalışmaktadır.AKP-MHP iktidarının birinci hedefi Kürt özgürlük Hareketini ve Devrimci, demokrasi güçlerini ezerek Kürt soykırımını tamamlamaktır. Bu temelde Türkiye’nin siyasi sistemini Türk-İslam sentezi temelinde yeniden şekillendirmektedir.Demokrasi ve Kürt düşmanı karakteri o kadar netleşmiştir ki, belli bir demokrasi eğilimine sahip ve şovenizm inançlarıyla bağdaştırmayan İslam kesim de bu iktidardan uzaklaşmaktadır. Milliyetçi kesimlerin tümü de MHP ya da AKP etrafında değildir. Bu açıdan bir taraftan Kürtler üzerinde soykırımı tamamlamak isteyen bir iktidar vardır. Diğer taraftan da toplumsal ve siyasi zemini zayıflamış bir iktidar gerçeği vardır. Tehlike büyük; ama direnildiğinde kazanmak da yakındır. Bu açıdan tüm devrimci, demokratik, yurtsever güçler AKP-MHP Faşist iktidarını yıkmaya yönelmesi lazımdır. Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürt halkı kendi özgürlüğünü kazanımlarını korumak istiyorsa bu iktidarla uzlaşma arayışlarına değil, yıkılması tek amaç hedefi olmalıdır. Politika yürütürken, mücadele ederken bunu gözetmeyen her söylem ve yaklaşım yanlıştır.
Bu açıdan ‘Dem Dema Azadiye ye’ Hamlesinin birinci yılını tamamlarken, Kürdistan’ın dört parçasından ve Türkiye metropollerinde tecridi kırma, faşizmi yıkma ve işgalleri sonlandırma temelinde özgürlüğü kazanma mücadelesini daha fazla yükseltmeli, kararlılık düzeyimizi göstermeliyiz. AKP-MHP Faşizme karşı halkların Birleşik Devrim mücadelesinin ortak zafere taçlandırmak ancak bununla mümkün olacaktır.