Seçimler, kazanan kim, sebep ve nedenler / Serhad İnan

Mayıs ayında ardı ardına 2 turlu seçim süreci yaşandı. Şüphesiz yaşanan bu seçimlerin ortaya çıkardığı bazı somut gerçeklikleri değerlendirmek büyük önem taşımaktadır.

Birinci nokta tüm özgürlüklerin bir bir yok edildiği anti-demokratik ve eşit olmayan koşullarda bir seçim gerçekleştirilmiştir.

İkinci nokta tüm seçim sürecinin temel propaganda malzemesinin Kürt düşmanı ırkçı bir algı üzerinden sürmesidir.

Üçüncü nokta demokrasi güçlerinin tüm direnç ve kararlı duruşlarına rağmen toplum çeşitli kesimleriyle olan bağlarının zayıf olmasıdır.

20 yıllık AKP faşist iktidarı ve diktatör Erdoğan üzerinden vücut bulan rejim ifade özgürlüğü başta olmak üzere tüm alanlarda toplumu ağır bir kıskaca almıştır. Konuşmaktan çekinen, sinen, korkan, hatta kabul etmese de mevcut rejime bir şekilde desteğini sunan bir toplumsal yapı gerçeği söz konusudur.

Hoşnut değil ama cesaretsiz, tepkili ama ifadesiz, karşı koymak isteyen ama bunun bir faydası olmayacağına kendini inandırmış toplumsal gerçekliği görmeden çıkan sonucu anlamak mümkün olmayacaktır.

Toplumun bu noktaya evirilmiş olması, demokratik hak ve özgürlüklerin üzerinde faşist rejimin azgın saldırısının sürdüğü koşullarda bu durum etkili olmaya devam etmektedir. Ekonomik, siyasi tüm baskılardan bezmiş bir toplum gerçeği olmakla birlikte buna karşı direnç gücünün nasıl kurtulabileceğini henüz görememiş bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız.

Kadın, işçi, genç, yaşlı, işsiz, emekli, esnaf tüm kesimlerin kıyasıya boğuştuğu mafya-devlet gerçeğine karşı ciddi düzeyde bir homurdanma ve birikmiş öfkeye rağmen sinmiş ve düzenin arkasında kolaylıkla sürüklenebilen bir toplumsal gerçeklik koşullarında bu seçimler gerçekleştirildi.

İkinci önemli nokta olarak kafatasçı ultra-ırkçı rejimin toplum üzerinde ciddi bir karşılık bulmasıdır. Kürt ve halklar düşmanı bu ırkçı rejimin Türkiye’de taban buluyor olması belki de bu seçimlerde diktatör Erdoğan ve faşist cephenin kullandığı en büyük silahı olmuştur.

Pazarı olmayan bir şeyin alıcısı olmaz. Bu gerçekten hareketle şunu görmek gerekir ki, sol-sosyalist, emekten, özgürlükten yana tüm değerli fikirlerin karşılık bulamaması ya da toplumsal bir enerjiye dönüşememesi 100 yıllık halklar düşmanı ve asimilasyoncu T.C. gerçeğinde yatmaktadır.

Bu TC gerçeği ulus devletin temelini oluşturan ve 100 yıldır halklara bu coğrafyayı soykırım mezarına gömen gerçekliktir. Öyle ki bu coğrafyanın tüm kadim halklarını bir bir asimilasyonla yok eden ve devşiren soykırımcı cumhuriyet gerçeğidir.

Türkiye topraklarında hükümetlerin sürekli ellerinde sopa gibi kullandıkları vatan bölünmez safsatası, diğer taraftan üst kimlik olarak dayatılan Türklük gerçeği bu seçiminde en büyük malzemesi haline getirilmiştir. Toplumu şovenist hislerle dolduran ve köpürten bu durum bir Türkiye Cumhuriyeti gerçeğidir.

Biz bu gerçeği bu seçimlerde Kürt halkına karşı nasıl ahlaksızca kullanıldığını çok somut olarak gördük. Düzen partilerinin kendi aralarındaki rekabetin malzemesi haline getirilen bu soykırımcı propagandalar Kürt halkının siyaset yapmasının önüne konulmuş ve Kürt halkının linç edilmesine kadar vardırılmıştır.

Şu gerçeği görmek gerekiyor ki, 100 yıldır sürdürülen şovenizm halen prim yapmaktadır ve bu nedenle bu seçimler Yeşil Sol’un halkları kucaklayan amaç ve politikalarına rağmen Kürtlük üzerinden tecritte ve izolasyona uğramıştır.

Yaşanan seçim sürecini bu gerçekler üzerinden anlamak net olarak görmek gerekiyor ki demokrasi güçlerinin tüm direnç ve kararlı duruşlarına rağmen toplum şovenizmle zehirlenmiştir. Şüphesiz tek neden bu değildir ama milyonların manipüle edildiği en önemli gerçeklerden birisidir.

Demokrasi güçlerinin, işçiler, kadınlar, gençler ve toplumun öncü çeşitli kesimleriyle olan bağlarının zayıflığı diğer temel sorunu teşkil etmektedir. Parlamentarizm düzen içi bir aygıt ve sınırları burjuva devlet tarafından çizilmiş olsa da toplumdaki algı bu değildir. Toplum sorunlarını bu yol üzerinde çözüleceğini, kurtarıcının buradan seçilebileceğine inanmaktadır.

Bu seçimlerde demokrasi güçlerinin toplumla olan bağlarının ağırlıklı olarak zayıf olduğu, toplumla buluşmanın gerçekleşemediği, ezilenler, emekçiler, düzenden hoşnutsuz olanlarla iletişimlerinin ideolojik söylem düzeyinde kaldığı gerçeği ortadadır.

Sadece Kürt halkının haklı mücadelesi içine sıkışmış bir toplumsal karşı koyuş haliyle sınırlı kalmış, toplumun tüm diğer kesimlerle buluşma gerçekleşememiş ve bu mevcut faşist iktidarı durdurmaya ya da en azından geriletmeye yetmemiştir.

Diktatörlük geçici bir zafer kazanmıştır. Birikmiş tüm toplumsal sorunlar, öfke ve Kürt halkının soykırıma karşı sürdürdüğü direniş, ekonomik yıkımdan dolayı emekçilerin yükselen tepkisi demokrasi güçlerini toplumsal katmanlarla buluşma fırsatını sunmaktadır.

Bu nedenle ciddi bir eleştiri ve özeleştirinin yapılması önümüzde bir görev olarak durmaktadır. Bu yapıldığında milyonların iradesi tartışarak, arınarak ve yenilenerek bir güç ve mevzi olmaya devam edecektir.