Türkiye’de tek çalışma demokratik devrim çalışması olmalıdır / Sinan Dersim

Cumhuriyetin kuruluşunda büyük emek sahibi olan Kürdistan halkı ve sosyalist, devrimci, demokratik güçler tasfiye edilerek Cumhuriyet dört başı mamur bir soykırımcı, sömürgeci, faşist devlet olarak şekillenmiştir. Buna rağmen Kürdistan ve Türkiye halkının kardeşçe, özgürce bir arada yaşamasını esas alan demokratik cumhuriyet çizgisi her zaman var olmuş ve büyük bedeller ödenerek mücadeleler verilmiştir.

Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin bu temel mirası, Önder Apo’nun tarihsel çıkışı ve öncülüğünde yürüyen yarım asırlık mücadeleyle Türkiye’nin demokratik devrimi olarak gönümüzde halklarımızın en büyük özgürlük çizgisi ve mücadelesi düzeyini yakalamıştır.

AKP-MHP Faşizmin soykırım ve baskıyla, CHP’nin restorasyonla tasfiye etmeye, etkisizleştirmeye çalıştıkları bu çizgi ve mücadeleyi daha da geliştirip demokratik devrimle taçlandırmak, yüzyıldır halklarımızın başına musallat olmuş bu devlet denen ucube iktidar ve çete kliklerinden kurtulmanın tek yoludur.

AKP-MHP faşizmi, cumhuriyetin yüzüncü yılında Kürt soykırımını tamamlayıp İkinci Cumhuriyetin zaferini ilan etmek için her şeylerini ortaya koydu ve büyük kaybettiler. Tam yenilgilerinin ve gidişlerinin nasıl olacağı en temel husus olmakla birlikte, KCK’nin Dem Dema Azadiye ve HBDH’in Faşizmi yıkacağız, özgürlüğü kazancağız ileri daha ileri hamle kararları yürüyen büyük mücadelenin 2022 yılındaki en temel kararlaşma ve hedefidir.

CHP, AKP-MHP faşizminin bu tarihsel yenilgisini fırsat bilerek, ortak mücadelemizle aşılmış olan inkârcı, soykırımcı, faşist TC’yi diğer deyişle birinci cumhuriyeti restore ederek yenilmeye çalışıyor. Deyim yerinde ise ölmüş eşeği diriltmek istiyor.

Devlet içinde son dönemde daha fazla açığa çıkan çatışmanın önemli bir yönünü bu iki faşist cumhuriyet anlayışı ve çizgisi oluşturuyor. Kürt özgürlük mücadelesi ve HBDH güçleri karşısında yenilen her iki anlayış ve çizginin birbirlerine karşı tam egemen olamamaları yaşanan devlet ve iktidar krizinin temel nedeni oluyor.

Bu nedenle Türkiye’nin yaşadığı bu devlet krizi ve çözülüşünü herhangi bir sistem partisiyle aşması, yeniden kendini yapılandırması ve sorunlarına çözüm üretmesi mümkün değildir. Geriye tek seçenek olarak Türkiye demokratik devrimin daha da geliştirip sonuca götürmek ve Demokratik Cumhuriyet inşa etmek kalıyor.

Bu uğurda birlikte mücadele etmeden, siyasette ortaklaşmadan Kürt-Türk kardeşliğinden, Türkiye’nin demokratikleşmesinden, özgürlük ve devriminden söz etmek ya bilinçli bir tasfiyeciliği ya da kendini kandırmayı ifade ediyor.

HBDH devrimci, HDK ve HDP demokratik mücadelenin birleşik örgütlülüğünü oluşturuyor. Kürdistan halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye’de gelişen demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ortak öncü örgütleri oluyorlar. AKP-MHP faşizmine karşı yürüyen mücadelede tarihsel rolleri tartışılmaz olmakla birlikte bu mücadeleyi sonuca götürmek geliştirmek için ittifakları daha da geliştirme ve daha güçlü bir öncü örgüt konumuna ulaşmaları şart oluyor.

Özelikle HDK ve HDP’nin Millet ve Cumhur ittifakına karşı demokrasi ittifakını geliştirip büyütmesinde ilkel milliyetçi ve sosyal şoven anlayışları temel engel olarak görülüp aşılmasını zorunlu kılıyor. Bu anlayışlardan kaynaklı liberal, pasifist ve sistem içi çözüm arayışlarından medet uman yaklaşım büyük imkân ve fırsatlara rağmen istenilen büyüme, gelişme ve öncülüğün yeterince açığa çıkmasını engelliyor.

Yeni devrimci-demokratik mücadelede dar, dogmatik ve sekter örgüt ve mücadele anlayışı, birleşik mücadelenin etkisiz ve zayıf kalmasında diğer önemli bir etken oluyor. Liberal ve sekter anlayış ve yaklaşımlar özünde aynı küçük burjuva çizgisi olarak bir madalyonun iki yüzünü ifade ediyor.

Bu ve benzeri anlayışları, yaklaşımları, yetersizlikleri aşarak ortak mücadele birliklerini oluşturmak, her alanda ve her türlü yöntemle AKP-MHP faşizmine karşı demokratik devrim anlayışı ve programı temelinde mücadeleyi daha da büyütmek, Türkiye halkının ekmek ve sudan daha öncelikli ihtiyacıdır. Bu ihtiyaca cevap olmak da devrimci ve demokrasi güçlerinin en temel tarihsel görev ve sorumluluğudur.