Derinleşen ekonomik krizin halkın tüm kesimleri üzerinde ağır ve yıkıcı etkisini her geçen gün daha da ağırlaştırarak hissettirdiği ve sokak hareketinin hız kazandığı siyasal atmosfer içinde, son olarak TKP Sekreteri Kemal Okuyan “HDP’siz sol ittifak mümkün” diyerek bir “çıkış” yaptı. Genel olarak çokta şaşırtıcı olmayan bu “çıkış” zamanlaması ve amacı üzerinden değerlendirildiğinde daha iyi anlaşılabilir.
AKP-MHP faşist bloğunun nerdeyse 20 yıla yakın bir zamandır kendi dışındaki hakim klikleri ve tüm halkı hedef alan siyaseti, devrimci siyasetin ağır bedellere rağmen devam eden mücadelesi ve ekonomik krizin vurduğu darbeler ile sallanıyor. Yıkılan iktidarın, sistemi de onarılmaz bir şekilde yaralayabileceği ihtimali CHP başta olmak üzere 2. yol “muhalefeti” de fazlasıyla korkutmaktadır. Bundan dolayıdır ki daha bugünden “helalleşelim” bayrağını sallayarak AKP-MHP bloğunun mevcut yasalara göre dahi suç olan kirli sicilini görmezden geleceklerini açıktan deklare edebiliyorlar.
İste bu politik atmosfer içinde yeni bir cephe iddiası ile ileri atılan TKP’nin dünden bugüne iki temel yanlışı onu her geçen gün daha da dibe çekmektedir :1- Kürt meselesi konusundaki sosyal şovenizm
2-Kitlelerin sokağa çıkmasına ilişkin tutuk merkezi siyaseti. TKP, bu yanlış çizgide ısrar yüzünden son on yılda üç parçaya bölünmüş olmasına karşın hala yaşadıklarından pek ders çıkarmamış ve mantıklı bir muhasebe yapmamış görünüyor. Bu iki temel meselede ki yanlış çizgiyi sadece siyaseti okumadaki öngörüsüzlük olarak görmek TKP’nin “teorik kapasitesine” hakaret olacaktır. Neredeyse 40 yıla yaklaşan bir tarihçe (Gelenek) ve bunun son otuz yılını farklı isimlerdeki partilerle devam ettiren ve tüm uzun zaman dilimi boyunca sistemin doğrudan hedefi olmadan siyaset yapmasına karşın halk içinde ciddi bir karşılığı olmayan bir hareketin on binlerce üyesi ve vekilleri tutsak edilmiş, belediyelerine kayyım atanmış bir yapıya ilişkin “HDP sol mudur ?Anti-Emperyalist midir?” gibi üstenci bir dille geliştirmeye çalıştıkları polemikler fazlasıyla çiğ ve ciddiyetten uzaktır.
12 Eylül Faşist darbesi sonrası cuntanın MHP’ye açtığı kapatma davası üzerinden 12 Mayıs 1981 Tarihli MK bildirisi ile cunta içinde dahi “Anti-Faşist” güçler arayacak kadar “hassas” olan bir aklın devamcılığına sonunanların, bugün ki siyaset tarzı bir sadece bir körlük olarak ele alınamaz. TKP açısından sorunun özü HDP ya da Kürt Hareketi ile yan yana olma ya da olmama değildir. Meseleyi bu noktaya çekmek, bir yandan güvenli sahada sol popülizm ile siyaset yapmak iken diğer yandan faşizm karşısında halk güçleri ile ittifak arayışlarına tartışma düzeyinde dahi kapıları kapatmanın paravanıdır.
12 Haziran 2011 seçimleri sonrası seçim propagandaları olan “500.000 oy”un 1/5’ni bile alamayan TKP adına Kemal Okuyan 13 Haziran 2011’de köşesinden söyle özeleştiri veriyordu “…Seçim çalışmalarının getirileri bir yana, başarısızlık sayıların ötesinde bir şeyler anlatıyor olmalı. Örneğin, sevmeyeni ne yazık ki ama biraz da doğal olarak bol bir partinin dostlarını bu kadar “serbest” bırakmasını ya da onlarla siyasal bağlarını tarihsel bir zemine taşımayı becerip, bu bağları her daim güncellemeyi ihmal etmesini…” Aynı yanlışı aradan geçen 10 yıla rağmen ısrarla sürdürmelerine bakacak olursak bu özeleştiri yazısına önümüzdeki günlerde kaçınılmaz olarak tekrar ihtiyaçları olacaktır.
İktidardaki çöküş sistemde ki çatlakları derinleştirmekte ve köklü yarılmalarının zeminini yaratmaktadır. Halk güçleri, bu yarılmayı tekçi ve inkarcı sistemi sandıkta yenme denkleminden çıkarıp yaşamın her alanında faşizmi yenme iradesine çevirme perspektifiyle hareket etmektedir. 3 yolun özeti, faşizmi yenecek özgürlüğü getirecek, demokratik ve devrimci dönüşümü sağlayacak tam olarak bu birleşik iradedir. Bu irade bugün için halklar açısından öylesine değerli ve faşizm için öylesine tehlikelidir ki kaçınılmaz olarak “taklitleri” ile önümüzdeki günlerde daha sık karşılacağız. Ama “Aslı varken surete ne gerek..”