ÖHD’den işkence raporu: Cezasızlık politikası sonlandırılmalı

Diyarbakır’da son 5 haftada yaşanan işkence ve kötü muameleye ilişkin raporunu açıklayan ÖHD, bütün ulusal ve uluslararası kamuoyunu, yaşanan hak ihlallerine karşı duyarlı olmaya çağırdı.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şubesi, kentte son 5 haftada yaşanan işkence ve kötü muamele vakalarına ilişkin inceleme ve tespit raporunu basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Dernek binasında yapılan toplantıda konuşan ÖHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Suzan Akipa, Diyarbakır’da son 5 hafta içerisinde, işkence ve kötü muameleye ilişkin olarak kurumlarına yapılan 8 başvuruyu incelediklerini aktardı. İncelemeler sonucunda; keyfi uygulama, kötü muamele, sağlıksız koşullar, işkence ve tacizlerin sistematik olarak uygulandığı ve artarak devam ettiği tespitine yer veren Akipa, giderek artan ve resmi bir politika haline gelen işkenceyle mücadelede bütüncül bir politika izlemek, ortak hareket etmek ve bu konuda duyarlılık çağrısı yapmak için kamuoyunu bilgilendirme gereği duyduklarını belirtti.
Hem iç hukukta hem uluslararası hukukta, işkence ve kötü muamelenin mutlak sürekle yasaklandığına dikkat çeken Akipa, “İşkence yasağı, mutlak hak statüsü kapsamında koruma altına alınmasına rağmen, kamu otoriteleri tarafından bu yasağa aykırı hareket edilmektedir. İstisnai hallerde bile kesin olarak yasaklanan işkence, sıradan bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanmaktadır. Açıklamamızın ekinde yer alan raporlardan da anlaşılacağı üzere, işkence ve kötü muamele pratikleri; yakalama ve gözaltı süreçlerinde, cezaevlerinde çok yaygın bir devlet pratiği haline getirilmiştir. Ayrımcılık, nefret ve cezasızlık politikaları, işkence ve kötü muamele gibi ağır hak ihlallerinin temel sebebidir. Bu cezasızlık politikaları ve işkence uygulamaları derhal sonlandırılmalıdır” dedi.
Akipa, Diyarbakır’da işkence ve kötü muameleye ilişkin verileri paylaştı.
KURBANİ ÖZCAN
Diyarbakır 3 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen adli tutuklu Kurbani Özcan’ın sevk sırasında infaz koruma memurları tarafından çıplak arandığını, 3 ila 4 Mayıs tarihleri arasında sistematik bir şekilde işkence, kötü muamele, hakaret, tehdit ve Kürt kimliği nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını aktaran Akipa, “Cezaevinde kendisine dayatılan gayri insani muamele sebebiyle defalarca intihar teşebbüsünde bulunan tutuklu Kurbani’nin Özcan’ın hastaneye sevki için gelen 112 sağlık görevlilerinin hazırlamış olduğu adli muayene raporunun alt kısmına ‘kabul etmiyorum can güvenliğim kurum yönetimi tarafından yoktur ölümümden sorumludurlar’ şeklinde şerh düşüp tedaviyi kabul etmemiştir” dedi.
KADIN KAPALI CEZAEVİNCE KOVİD VAKALARI 
Akipa, 5 Mayıs’ta Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevinde B-11 koğuşunda bulunan 8 tutukluya Kovid-19 tanısı konulduğunu, B-12 isimli koğuşta da Kovid-19 belirtileri olmasına rağmen test yapmakta gecikildiğini, 40 yaş üstü, kanser hastası, kronik hastalığı olan mahpusların varlığına rağmen yeterli filyasyon sürecinin başlatılmadığını vurguladı. Akipa, açlık grevinde olan tutukluların, direnç sağlayıcı besinlere ulaşamadığını, cezaevi yönetiminin Kovid bulaşan tutukluların almaları gereken ek günlük besin ve hijyen malzemeleri ihtiyaçlarını karşılayamadığını ifade etti.
KULP’TA YAKALANAN HPG’Lİ
Akipa, 16 Mayıs’ta Diyarbakır’ın Kulp ilçesi kırsalında gerçekleşen operasyon sonucu yaralı bir şekilde yakalanan K.B.’ye yönelik korucular ve kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen; işkence, kötü muamele, hakaret suçları ile hastane sürecinde kendisine tanınmamış sağlık hakkı ve usule aykırı bir şekilde yürütülen soruşturma işlemine ilişkin tespitleri paylaştı.
Mağdur K.B’yle yapılan görüşmede vücudunun çeşitli yerlerinde darp ve işkence izlerine rastlandığına değinen Akipa, Mağdur K.B’nin beyanlarını şöyle paylaştı:
“*Mağdurun beyan ettiği üzere net tarihi bilmemekle beraber operasyonun Beşiktaş maçının oynandığı gece değil, onu takip eden diğer günün akşamında başladığını belirtmiştir.(16/05/2021)
* Çatışmanın başlaması ile kendilerine yöneltilen ilk yoğun ateş sonucu mermi yediğini, karşılık vermeye fırsat bulamadığını, kurşunu yer yemez yere düştüğünü, yüzünde kanamalar başladığını, dengesini kaybettiğini, kurşunu sol gözünden yediğini, kurşun yedikten sonra diğer gözüne de kanamalar sebebiyle giren kan ve toprak sonucu hiçbir şey göremediğini, (görüşme sırasında iki eli ile göz kapaklarını kendisi açıp göstermiş sağ gözünü kapattığında hiçbir şey göremediğini beyan etmiştir.) bundan yaklaşık 30-40 dakika sonra bayıldığını, uyandığında ne kadar süre geçtiğini bilmediğini, birkaç defa kustuğunu, o sırada sadece üzerinde uçan keşif uçaklarını fark ettiğini, daha sonra tekrar bayıldığını belirtmiştir. (gözüne giren cismin kurşun mu veya başka bir cisim mi olduğunu bilmediğini ancak yüzünde ve göz küresinin arkasında bir şeylerin olduğunu hissedebildiğini belirtmiştir.)
* İkinci bayılmadan sonra sabahın ilk ışıklarında kendine geldiğini ve gözlerini açtığında güneşin çıktığı belirtmiştir. Uyandığında korucular tarafından yaklaşık 20-30 metre uzaklıktan kendisine taş atıldığını, muhtemelen yaşayıp yaşamadığını kontrol ettiklerini beyan etmiştir. Daha sonra korucuların yanına geldiklerini, iç çamaşırları dışında bütün elbiselerini çıkarttıklarını, üzerinde para olup olmadığını sorduklarını, kendisine kaç kişi olduklarını, İslam Köyüne nasıl baktıklarını sorduklarını beyan etmiştir.
* Korucular tarafından kendisine askerler geldiğinde bildiği her şeyi anlatmasını söylediklerini, mağdurun bunu kabul etmemesi üzerine korucuların kendisine saldırdıklarını, yaklaşık 7-8 kişi olduklarını, kendisi yerde iken bazılarının palaskalarla, bazılarının ise tekmelerle vücudunun çeşitli yerlerine ve özellikle yara almış olduğu vücut bölgelerine vurduklarını ve bu şiddet ile işkencenin askerler gelene kadar devam ettiğini askerler geldikten sonra korucuların onu bıraktıklarını belirtmiştir.
* Askerlerin gelmesi ile birlikte (mağdurun beyan ettiği üzere birinci grup asker) iki askerin koluna girerek kendisini sürükleyerek götürdüklerini, askerlerden birinin silahla sırtına vurup yürü diye bağırdığını, sayısız küfür ettiklerini ancak kendisinin bu hakaretleri ayrıntılı olarak dile getirmek istemediğini belirtti.
* Askerlerin onu koruculardan uzaklaştırdığını, komutan olduğunu söyledikleri kişinin yanına geldiğini, sorular sorduğunu, sorulara cevap alamadığında, işkencenin devam ettiğini, onu öldürmekle tehdit ettiklerini, tekmelerle yine vücudunun değişik bölgelerine ve özellikle yaralı bölgelerine vurduklarını belirtti. Yine komutanın tabancasını onun kafasına dayadığını öldürmekle tehdit ettiğini ve daha sonra tehdit ve korkutma amaçlı vücudunun yakın bölgelerine doğru yere birkaç el ateş edildiğini belirtti. Akabinde tekrardan kaç kişi olduklarını, sığınakların yerlerine ilişkin sorular sorulduğunu, cevap alamadıklarında tekrardan şiddet ve işkenceye devam ettiklerini belirtmiştir.
* Daha sonra komutanın telsize benzeyen kapaklı bir telefonla birileri ile görüştüğünü, bir takım bilgileri karşı tarafa verdiğini, görüşme sırasında ‘onu öldürelim mi?, helikopterden mi atalım?’ şeklinde konuştuklarını, o sırada kendisine yönelik işkence ve şiddetinde diğer askerler tarafından devam ettirildiğini belirtmiştir. Yine ilk gelen askerlerin kendi deyimi ile birinci ekibin kendisine sürekli kaç dediğini, kaç sana karışmayacağız şeklinde telkinlerde bulunduklarını ancak kendisinin bunu yapmadığını belirtmiştir. Bu sırada bir askerin kaskı ile birlikte yanına yaklaştığını, diğer askerlere kendisini tutmalarını istediğini, kaskı ile birkaç defa yaralı yüzüne doğru darbeler vurduğunu belirtmiştir.
* Tüm bu hususlardan sonra kendisini kan içerisinde bıraktıklarını, ayağının, yüzünün, kollarının kan içerisinde olduğunu onlardan sonra sivil elbiseli üç kişinin yanlarına geldiğini, bilgisayarda kendisine fotoğraflar gösterip tespit yapmasını istediklerini, kendisine sorular sorduklarını, cevap vermemesi halinde onu tekrardan askerlere teslim edecekleri şeklinde tehditlerde bulunduklarını belirtmiştir. Daha sonra askerlerin tekrardan geldiklerini, boynuna basarak işkence yaptıklarını, yer gösterme yapmasını istediklerini, kendisinin de iki boş bidonu ve eski bir sığınağı gösterdiğini ancak bundan sonra gösterilen yer ve bidonların daha önce teslim olan bir kişi tarafından gösterildiğini öğrenmeleri üzerine tekrardan topluca kendisine saldırdıklarını belirtmiştir.
* Tüm bunlardan sonra sivil giyimlilerin kendisini kastederek ‘onu hastaneye götürelim’, ‘ona iyilik yapalım belki aklı o zaman başına gelir’ şeklinde konuştuklarını belirtmiştir. Sivil giyimlilerin bu söylemlerinden sonra hiçbir şeyi hatırlamadığını, muhtemelen tekrardan bayıldığını ve gözünü açtığında hastanede olduğunu belirtmiştir. Hastane süreci ve hastane sürecinden sonra herhangi bir fiziksel şiddete maruz kalmadığını ara ara hastanede yanında bulunan kolluk görevlilerince kendisine sözlü hakaretlerde bulunulduğunu beyan etmiştir.
* Hastane süreçlerinde detaylı bir muayeneden geçirilmediğini, sağlık durumu hakkında kendisine sağlıklı bir bilgi verilmediğini, tedaviye ihtiyacı olmasına rağmen hastanede gerekli tedavilerin yapılmadığını ve tedavi olmaksızın adliyeye sevkinin gerçekleştiğini, yüzünde hala kimi sert cisimleri hissettiğini ve yüzünde şişlik ve iltihaplanmaların mevcut olduğunu, herhangi bir pansuman işleminin yapılmadığını, cezaevine getirildikten hemen sonra yaklaşık altı gün sonra ilk defa tuvalet ihtiyacını (büyük) gidermek üzere tuvalete gittiğini, ihtiyacını karşıladıktan sonra  yaşadığı  yoğun baş ağrısı üzerine cezaevinden Fakülte olduğunu tahmin ettiği hastaneye getirildiğini ancak burada da kendisine bir ilaç verilip geri gönderildiğini beyan etmiştir.”
Akipa, K.B.’nin ağır yaralı bir şekilde korucular tarafından yakalandığı andan hastane sürecine kadar kolluk görevlilerince işkence, kötü muamele, hakaret, tehdit, suçlarına maruz kaldığına yönelik yoğun ve ciddi bir kanaat oluştuğunu vurguladı.
MEHMET EMİN ÖZKAN
* Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ nde bulunan yüzde 87  engelli ve cezaevinde kalamaz raporuna rağmen infazı ertelenmeyen hasta tutsak Mehmet Emin Özkan’ın durumuna değinen Akipa, Özkan’ın duyma ve görme duyusunu da büyük oranda yitirdiğini, kişisel ihtiyaçlarını tek başına gideremediğini belirtti. Akipa, “Sağlık durumu 17/05/2021 tarihinden bu yana daha da endişe verici bir hal almış olup defalarca hastaneye kaldırılmıştır. Yürümekte bile zorlanan Mehmet Emin Özkan her seferinde, sosyal medyaya yansıyan görüntülerden de anlaşılacağı üzere elleri kelepçeli bir şekilde hastaneye götürülmüş ve yatağa kelepçelenerek tedaviye zorlanmıştır. Kelepçeli tedaviyi kabul etmediği için birçok kez tedavi edilmemiştir” diye aktardı.
BAĞLAR’DA İŞKENCE VAKASI
18 Mart tarihinde Diyarbakır ili, Bağlar ilçesi, Kaynartepe Mahallesi’nde ikamet eden mağdur Süleyman Demir’in, ikametinde gözaltı işlemi uygulandığı esnada kolluk güçleri tarafından ters kelepçeli vaziyette saatlerce sistematik bir şekilde darp edildiğini aktaran Akipa, “Kolluk güçlerine, oğluna işkence ve kötü muamele yapmaması yönünde uyarıda bulunan mağdur Kevser Demir de kolluk güçleri tarafından saçları sürüklenmek suretiyle darp edilmiş, hakaret ve tehditlere maruz kalmıştır. Mağdur Süleyman Demir muayene amacıyla hastaneye götürüldüğü esnada kolluk güçleri tarafından ‘Yere düştüğünü söyle, onlardan şikayetçi olursan seni bulup yine döverler’ şeklinde tehdit edilmiştir. Doktor tarafından kolluk güçlerine, mağdurun durumunun kötü olduğu ve beyin kanaması geçirme riskinin olduğu söylenmesine rağmen; mağdur kolluk güçleri tarafından, röntgen sonucu beklenmeksizin KOM Şube Müdürlüğüne apar topar götürülmüştür” diye belirtti.
TEM’DE İŞKENCE VAKASI
Akipa, 5 Mart tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü TEM şube Amirliğinde gözaltında bulunan İ.K. adlı şahsa yönelik kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen; işkence, kötü muamele, cinsel saldırı, cinsel taciz, hakaret ve tehdit suçları ve sağlık çalışanlarının suçu bildirmeme suçu ile ilgili olarak olayın mağduru ve mağdurun avukatıyla yapılan görüşmeler sonucu yaşanan hak ihlallerini anlattı.
Mağdur İ.K’nin beyanlarını paylaşan Akipa, şöyle konuştu:”*27.05.2021 tarihi 16.00 sıralarında, Diyarbakır – Mardin çevre yolunda aracıyla seyir halindeyken, kolluk görevlisi olduklarını tahmin ettiği sivil giyimli şahıslar tarafından kendisine herhangi bir ihtar yapılmadan aracına ateş açıldığını, bunun üzerine panikleyerek direğe çarparak kaza yaptığını, kaza yapması üzerine kolluk görevlileri araçtan indirip karnına ve kafasına vurarak yüz üstü yere yatırıldığını ve ters kelepçe uyguladıklarını, kaza yapmış olduğu araca bindirildiği, araca bindirmelerinin üzerinden yarım saat geçtikten sonrasında kaza yerinden 10-15 metre uzaklıkta bir tarlanın içinde patlayıcı madde bulduklarını söyleyerek kendisini Ford Ranger marka araca götürerek yumruklarla kafasına vurduklarını, kolluk görevlileri tarafından, Diyarbakır Terörle Mücadele Şubesi Müdürlüğüne getiriline kadar yol boyunca da aynı eylemlerinin devam ettiğini beyan etmiştir.
* Tem Şube içerisinde Emanet Odası olarak yazılı veyahut adlandırılan odanın yan tarafındaki bir odada kendisine 2 saat boyunca darp edilmeye devam edildiğini, kendisine atılan tokatlardan burnunun kanadığını, işkence esnasında mağdur ayrıca kolluk görevlileri tarafından, ‘senin çıkışın olmayacak’, ‘seni burada patlatacağız’, ‘seni ve aileni bitireceğiz’, ‘bu ülkede size hayat olmayacak’ şeklinde tehdit ve hakaretler edildiğini, Kürt kimliğine karşın ayrımcılık yapıldığını, akabinde muayene için Askeri Hastane’ye kolluk görevlileri tarafından götürüldüğünü, sorumuz üzerine cevaben; muayene esnasında da kolluk görevlilerinin odadan ayrılmadığını ve doktorun herhangi bir muayene yapmadan rapor düzenlediğini beyan etmiştir.
* Şubeye geri döndüklerinde ise; kendisini üst katlarda bir odaya götürdüklerini, bu odada 10 kişiye yakın kolluk görevlisinin olduğunu ve burada kendisine sabaha kadar farklı farklı boyutlarda işkence yapıldığını, bu oda da çırılçıplak olacak şekilde giysileri çıkartılarak herhangi bir alet, cisim kullanılmadan, yumruk ve tekme ile sürekli olarak fiziksel saldırıya uğradığını, çoğunlukla kafaya darbe aldığını belirten mağdur ayrıca işkence esnasında aynı tarz hakaret ve tehditlere maruz kaldığını da beyan etmiştir.
* Üst kattaki odada 3 saat kadar ayakta bekletildiğini, 3 saat kadar ise diz çökmüş vaziyette sadece ayakları yerde olacak şekilde ve ellerini asla koymasına izin verilmeden bekletildiğini beyan etmiştir. Mağdurun tarif ettiği beyana göre, odaya renkli gözlü, sarışın, kısa boylu (kendisinin boylarında), hafif kilolu (kendisinden daha kilolu), kendisine göre uzun saçlı ve amir denilen kolluk görevlisinin geldiğini; önce vücudunun çeşitli yerlerine fiziksel saldırı uyguladığını daha sonra baskı ve şiddet yoluyla ‘kabul etmezsen seni burada öldüreceğiz’ şeklinde tehditlerde bulunarak suçu ikrar etmesi yönünde yeniden darp ettiğini; kendisinin suç isnadını inkar etmesi üzerine, diz üstü çöktürüp kafasını iki bacağının arasına koyarak sırtına çok sert darbeler vurmak suretiyle işkenceye devam ettiğini beyan etmiştir. Bu esnada mağdur, aynı kolluk görevlisinin, kendisinin iki kolunu yukarı kaldırıp ters çevirerek kollarını kırmaya çalıştığını, bu kol kırmaya çalışma eyleminden sonra aynı vaziyette iken sarışın amir olarak tarif ettiği kolluk görevlisinin kendisine “Sana tecavüz edeceğiz, bırakmayacağız öyle kolay kolay. Ya kabul edersin ya da tecavüz edeceğiz, seni öldüreceğiz.” şeklinde cinsel saldırı tehditlerinde bulunduklarını; bu aşamada kafası,  sarışın amir olarak yukarıda  tabir edilen kişinin bacaklarının arasında iken 2 ya da 3 kişinin pantolonunu indirmeye çalışarak cinsel saldırı girişimlerinin olduğunu; kendisinin bu duruma direnmesi üzerine ve pantolonunu indirmede zorluk yaşamalarının üzerine vazgeçtiklerini beyan etmiştir.”
Akipa, İ.K’nın yakalandığı andan TEM Şube Amirliğine getirilene kadar ve TEM Şube Amirliğinde kolluk görevlilerince işkence, kötü muamele, hakaret, tehdit, Nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs ve ayrımcılık suçlarına maruz kaldığına yönelik yoğun ve ciddi bir kanaat oluştuğunu, İ.K.’nin hastane süreci durumunun kötüleşmesi sonucu hastaneye sevki aşamasında sağlık personelleri açısından görevi kötüye kullanma, suçu bildirmeme suçlarının unsurlarının oluştuğu kanaatine varıldığını belirtti.
ŞÜKRİYE GEZGİN 
Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde hükümlü olarak bulunan Şükriye Gezgin isimli tutuklunun işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddialarına ilişkin mağdur ile yapılan görüşmeyi aktaran Akipa, Gezgin’in vücudunun çeşitli yerlerinden darp izlerine rastlandığını bildirdi. Gezgin’in ters kelepçeli bir şekilde cezaevi memurları tarafından uzun süre darp edildiğini, akabinde tek kişilik hücreye konulduğu aktaran Akipa, “Mağdur tüm bu süreç boyunca cezaevi personelleri tarafından insanlık onuru ile bağdaşmayacak şekilde hakaret ve tehditlere maruz kalmıştır” ifadelerini kullandı.
DUYARLILIK ÇAĞRISI
Türkiye’de sistematik ve yaygın işkence uygulamalarının, kötü muamelenin Diyarbakır örneğiyle karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Akipa, sözlerini şöyle noktaladı: “Türkiye’de kolluğa verilen sınırsız yetki ve yargı sistemindeki cezasızlık politikasının bir sonucu olan İşkence ve kötü muamelenin bir an önce son bulması ve işkencecilerin, bağımsız ve tarafsız bir yargı önünde hesap vermeleri için çalışmalarımız devam edecektir. Soruşturma süreçlerinde ve cezaevlerinde sistematik olarak uygulanan ve giderek artan işkence politikalarının son bulması için; başta Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü olmak üzere yetkili ve sorumlu bütün kamu otoritelerinin etkin soruşturmaların yapılabilmesi için politik sorumluluk alarak gerekli girişimlerde bulunmaya, cezasızlık politikalarını terk etmeye; bütün ulusal ve uluslararası kamuoyunu ve kurumları, insan hakları organlarını ve medyayı bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz.”