1 MAYIS | Birleşik Mücadeleyle 1 Mayıs’a – Özgür Gelecek Editörya

1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar.

4 Mayıs’ta polisin saldırısıyla bir katliam gerçekleşti ve 4 işçi hayatını kaybetti. Tutuklamalardan sonra devam ettirilen mahkemeler sonucu 4 işçi önderi idam edildi. 1889’da toplanan II. Enternasyonal’de 1 Mayıs gününün tüm dünyada Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanmasına karar verildi.

İşçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs’ı kutlamaya hazırlandığımız bu süreçte dünyada ve ülkemizde önemli gelişmeler yaşanıyor. Emperyalist-kapitalist devletler bir yandan korona virüs salgınıyla ilgili önlemler alırken diğer yandan da salgını kendi çıkarlarına kullanmanın hesabını yapmaktadırlar.

Dünyada Çelişkiler Keskinleşiyor!

ABD’de seçimleri kazanarak iş başına gelen J. Biden ve ekibi, kendisinden önceki yönetim tarafından kaybettikleri mevzileri yeniden ele geçirmek için çaba harcıyor. Ortadoğu’da ve Doğu Avrupa’da rakibi Rusya’ya karşı politika üretiyor. D. Trump döneminde alınan Ortadoğu’dan çekilme kararını devre dışı bırakarak buradaki petrol ve enerji dağıtım yollarını denetim altına almak için Ortadoğu’ya (Irak ve Suriye’ye) daha fazla yerleşme kararı aldı.

  1. Biden Rusya’yı düşman ilan etmesiyle birlikte buna uygun adımlar da atmaya başladı. Bu adımlardan en önemlisi Rusya ile Ukrayna arasında çatışma durumu ve Ukrayna’nın yanında taraf olarak yer almasıdır. Tabii bunu yaparken de AB’yi ve NATO’yu Rusya’nın karşısına dikmektedir. Bu adımlar, bölgesel bir savaşı tetikleme potansiyeli taşımaktadır.

ABD emperyalizminin, AB emperyalistleriyle birlikte Ukrayna faşist yönetimine sahip çıkması ve Rusya’ya karşı kışkırtmaları, bölgede savaş riskini artırmakla kalmamakta aynı zamanda Ortadoğu’da, özellikle Suriye’deki politikaları da etkilemektedir. TC devletinin Suriye politikasını da yakından etkileyecek bir durum olarak ortaya çıkma potansiyeli de taşımaktadır.

Uzun bir süredir Rusya ile ilişkileri geliştiren ve bu ilişkilerin sonucu olarak da Suriye’deki kimi alanları işgal ve ardından da ilhak eden TC devletinin yönetimindeki AKP-MHP faşist iktidarı, ABD’de D. Trump’un seçimleri kaybetmesinden ve J. Biden’in yönetime gelmesinden sonra dümeni yeniden ABD’ye kırmış, AB’yle de yakınlaşma çabalarına girişmiştir.

ABD’deki başkanlık seçimlerinden sonra R.T.Erdoğan’ın siyasi ve ekonomik reform paketleri açıklaması, Rusya’dan alınan S-400’leri kullanmama, NATO’ya bağlılık açıklamaları vb. ile ABD emperyalistlerine sadakatlerini ilan etmiş durumdadırlar. Bunun AKP-MHP faşist iktidarı ve Türk hakim sınıfları açısından olumsuz sonuçları olacağı açıktır; iktidarı zor günler beklemektedir.

Çelişkiler Derinleşmektedir!

İşçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı, korona virüs salgınının ağırlaştırdığı ekonomik ve siyasi kriz koşullarında, bu krizin işçileri, emekçileri, tüm halkı etkilediği bir yıkım sürecinde karşılıyoruz. Ülkemizde salgın AKP-MHP faşist iktidarının uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle kontrolden çıkmış durumdadır.

Doğruluğu tartışmalı ölüm ve vaka sayılarıyla bile Türkiye dünya sıralamasında ön sıralarda yer almaktadır. AKP-MHP faşist iktidarı, salgını kendi bekaları için kullanmışlardır. TTB’nin önerilerini, uyarılarını almamış ve uygulamamış; yanlışta ısrar ederek çok sayıda insanın ölümüne neden olmuşlardır.

AKP-MHP faşist iktidarı, 20 ayda 4 kez Merkez Bankası başkanı değiştirmiş ve bu başarısız yönetim sonucu Merkez Bankası’nda rezervler erimiş, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın borç yükü artmıştır. Bugün açısından TL karşısında dolar 8.40, Euro 10.10 civarında seyretmektedir. Bu durumun sonucu olarak da borç tavan yapmaktadır. Bakanlığın açıklamasına göre bir önceki döneme göre artan dış borç, 450 milyar dolara yükselmiştir.

AKP-MHP faşist iktidarı, yandaşlarını kayıran politikalar izlemeye de devam etmekte, ihale ve teşvik dağıtımlarıyla beslediği ”Beşli Çete”nin hırsızlık ekonomisiyle en semiren yandaşlar olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu iktidar, kendi yandaşları için tam anlamıyla bir hırsızlık ve soygun sistemi yaratmıştır. 128 milyar dolar ve B. Albayrak kayıp durumdadır(!) 128 milyar dolarla ilgili afişler nedeniyle çeşitli partilerinin büroları basılmakta, ”cumhurbaşkanına hakaret”ten savcılar dava açmaktadır.

Asgari ücretle zar zor yaşam mücadelesi veren işçi ve emekçilerin yanında AKP faşist iktidarının besleme Saray memurları üç-beş yerden yüksek maaşlar alarak yaşamlarını lüks içinde sürdürmektedirler. Çürüme tüm hızıyla devam etmektedir. Bir yanda lüks hayat yaşayanlar, uyuşturucu bağımlıları devlet eliyle örgütlenen insan kaçakçılığı diğer yanda ise gittikçe zorlaşan hayat şartları… AKP-MHP faşist iktidarının ekonomik çöküşle birlikte yarattığı yozlaşma ve çürüme, topluma çökmüş durumdadır. Bu durum çelişkileri büyütmekte ve keskinleştirmektedir.

İşsizliğin çığ gibi büyüdüğü, 10 milyonu aştığı bir süreçte yoksul halk pazarlardan, atılan, yere dökülen sebze ve meyveleri topluyor. Fırınlardan 70 kuruşa bayat ekmek alıyor. Yıllık enflasyon resmi rakamlara göre ile % 16.4 olarak açıklanmış durumda. Kaldı ki gerçek rakamlar açıklanan bu rakamın çok üstünde.

Emekçiler, ücretsiz izin, işten çıkarma, Kod-29, kıdem tazminatlarının gasp edilmek istenmesi, işsizlik ve yoksullukla karşı karşıyadırlar. İşten çıkarmanın “yasak” olduğu koşullarda 176 binden fazla kişi Kod-29 bahane edilerek işten çıkarılmış durumdadır.

AKP-MHP faşist iktidarı hakim sınıfların temsilcilerine her türlü ekonomik olanağı yaratırken işçi sınıfına, emekçilere her türlü baskı ve zulmü reva görüyor. Kürt halkına yönelik baskı, çok yönlü saldırı hız kesmiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı imza geri çekiliyor, kadınlara yönelik saldırılar adeta teşvik ediliyor. Gençlik, faşist saldırganlıkla karşı karşıya. Boğaziçi Üniversite gençliği, kayyuma karşı direnişinden dolayı polis saldırılarına maruz kalıyor. Gözaltılar, çıplak arama, tutuklama gençliğe reva görülen bir yaşam olarak sergileniyor.

Yoksulun daha da yoksullaştığı, zenginin daha da zenginleştiği bir süreç yaşanmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarı; işçilerin, emekçilerin geleceğine el koymakta, işçileri salgın döneminde kötü koşullarda çalışmaya zorlamaktadır. “Patronların kazanması için çarklar durmamalı/çalışmalı” denilerek, işçiler ve emekçiler ölüm ile açlık arasında tercihe zorlanmaktadır.

Salgını bahane ederek, sokağa çıkma yasağını virüsle gerekçelendiren AKP iktidarı, kendi kongrelerini hınca hınç gerçekleştirmekte bir sakınca görmemiştir. İktidarın lebalep kongreleri, salgının yayılmasını ülke çapında artırmış ve vaka sayılarını patlatmışken; 1 Mayıs kutlamaları, işçi sınıfının meydanlara çıkması, güçlü ve örgütlü bir şekilde meydanları doldurması AKP-MHP faşist iktidarında korku yaratmaktadır. Bu korkunun sonucu olarak da bundan önceki yıllarda olduğu gibi bu iktidar yine 1 Mayıs’ı yasaklamak istemektedir.

 

Faşist Saldırganlığa Karşı 1 Mayıs Alanlarına

Türkiye devrimci hareketinin, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin uzun bir mücadele tarihi vardır. 1 Mayıs bu mücadele tarihi içerisinde önemli bir yere sahiptir. 1 Mayıs denilince akla Taksim Meydanı gelir, özellikle de 1977 1 Mayıs’ı. Bu yıl 1 Mayıs’ta işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler  Türkiye’nin dört tarafında, her yerde, her işletmede, her fabrikada, her alanda 1 Mayıs güçlü bir şekilde sahiplenecektir.

1 Mayıs’ı sahiplenmek direnen Migros işçilerinin, maden işçilerinin haklarını sahiplenmektir. İstanbul Sözleşmesi’nin yasaklanmasıyla hakları gasp edilen, şiddete maruz kalan, öldürülen kadınların haklarını savunmaktır. Özgürlük mücadelesi veren Kürt’ü sahiplenmektir. Üniversitesine sahip çıkan, kayyuma karşı direnen Boğaziçi öğrencilerini sahiplenmektir.

Bu anlamıyla bu 1 Mayıs, birleşik mücadelesinde AKP-MHP faşist iktidarına karşı özgürlük mücadelesi veren direniş odaklarının buluştuğu, örgütlü direniş sergilediği 1 Mayıs olmalıdır. AKP-MHP faşist iktidarının tüm yasaklarına karşın 1 Mayıs tarihsel anlamına uygun şekilde birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak meydanlarda sokaklarda, fabrikalarda kutlanmalıdır.

İktidar tüm meşruiyetini yitirmiş durumdadır. Kendisini zorla, baskıyla ayakta tutmaktadır. Halk kesimlerinin büyüyen öfkesi, birleşik mücadelemize güç vermektedir. Dağlarda direnen gerillalar, şehirlerde milisler, fabrikalarda işçiler, sokakları terk etmeyen kadınlar ve LGBTİ+lar, geleceğine sahip çıkan gençler…

2021 1 Mayıs’ında birleşik devrim bayrağını yükseltmek, özgürlüğü daha da büyütmek için tüm mücadele alanlarında faşist iktidarın yasaklarını tanımayan, faşizme karşı direnenlerin birleştiği 1 Mayıs’a dönüştürülmelidir.

2021 1 Mayıs’ında birleşik mücadeleyi daha geniş kesimlere taşımaya, faşist iktidarın karşısında sınıf birliği ve dayanışmasını sağlamak için bir çıkış yaratılmalıdır. 2021 1 Mayıs’ı faşist iktidara karşı, faşizmi yıkma, özgürlüğü kazanma iradesinin gerçekleşmesine vesile olmalıdır.

 

Kaynak: Özgür Gelecek