Sanıyorlar ki fırlayan döviz fiyatları indi diye her şey sütliman olacak. Milyonlar rahat bir nefes alıp “oh” diyecek!
Sanıyorlar ki “psikolojik etki” yetecek “bu kötü gidişi” durdurmaya. Kriz son bulacak!
Sanıyorlar ki “asrın dünya lideri” ileri geri konuşacak, emekçiler ona hemencecik inanacak!
Geçtik ekonomideki pamuk ipliğine bağlı dengeleri. Üzerine uzun uzun yazılıp çizilen ihtimalleri, Hazine’ye (doğal olarak emekçilere) binecek ek yükleri bıraktık bir kenara. Öyle çok da beklememize gerek olmayacak bir vadede aynı “kur krizi”nin katmerli olarak yaşanacağı, enflasyonun bugünleri bile aratacağı gerçeğini de geçtik.
Gelecek ve ihtimaller üzerine konuşmuyoruz, hayır. Şimdi, şu anda, bugün emekçi yığınları soluksuz bırakan pahalılık, yoksulluk, açlık ne olacak?
Kurlar kopup gittiğinde bütün malların fiyatlarını da beraberinde çıkardı yukarıya. “En büyük artış” diye yaldızlayıp durduğunuz asgari ücret, daha emekçinin eline geçmeden eridi gitti. Şimdi kurlar indi diye fiyatlar düştü mü? Emekçinin alım gücü bir nebze olsun artmış mı oldu? Daha öncesi bir yana, sadece son birkaç haftalık iktisadi çöküşün emekçi hanelerde yarattığı yıkım ortadan kalkmış mı oldu?
Her sınıf “kendi krizini” yaşar! Bir avuç zengin için, anlı şanlı “iş dünyası” için, önemli olan krediler, karlar, bilançolar… ve tabii katları, yatları, zevk-ü sefaları… Onlar için milyonlarca emekçinin günlük ekmek derdinin ne anlamı olabilir ki! Hazine bakanı boş yere demedi “batsan n’olur, en fazla maaşın gider” diye!
Nasıl da alay ediyorlar bizimle! Hanları hamamları olanların, milyonluk arabalarda “pudra şekeri” çekenlerin, ceplerinde en az iki üç farklı ülkenin pasaportu olanların, tüm zenginliği cukkalayan bu bir avuç zenginler sınıfının “kriz” meselesindeki tüm ufku budur işte! Onlar batarsa “tüm dünyaları” göçer, biz batarsak ne ki! Oldu olancası küçücük bir maaş! Tabii bir iş bulabilecek ve düzenli maaş alabilecek denli şanslıysak…
O “sadece bir maaş” dediklerinin bizim için hayatta kalma meselesi olduğunu bile anlamıyor, anlamazdan geliyorlar. Milyonlarca insan “ucuz ekmek” kuyruklarında. İstisnasız bütün emekçiler için ufuk kapkaranlık. Tam bir geleceksizlik, yarına dair kesif bir umutsuzluk var.
Açlık geçirdi pençesini milyonlarca işçinin, işsizin, yoksulun böğrüne. Tarifsiz acı hikayeler doldurdu her yanı. Öyle tekil, istisna değil karşımıza çıkan hikayeler. Bütün bir yoksullar sınıfının genelinin durumunu özetliyor. Acı ve umutsuzluk, öfke ve isyana dönüşüyor. Öfke ve isyan çığlığı dalga dalga yayılıyor dört bir yana.
Milyonlarca yoksul için sorun varlık yokluk sorunu haline gelmişken, kimse karnından konuşarak durumu idare edemez. Kavga sözleri, bugün içindir; isyan çağrıları bugün için! Her şey açık, saflar net. Arada derede kalanın yeri yok bu kavgada. Ya burjuvalardan yanasın, ya işçilerden. Ya asalaklar sınıfının safındasın, ya emekçilerin.
Acımasız kapışma günleri kopmuş geliyorken, rutin olanla yetinilmez. Kurulu düzenler yıkılmak zorunda. Unutulmasın. Gerçek devrimcilerin gücü, her neye mal olursa olsun, devrimin (ve partinin) buyruklarını yerine getirmeye hazır olmaktan gelir. Başkalarına değil, her şeyden önce en acımasız eleştiriler kendimize. Engelleri sayıp dökmeden, sorumluluk almak, ileri atılmak gerek. Milyonlar isyana yöneliyorsa, görev yerine getirilecek!