*Editör notu: Gebze Kadın Hapishanesi’nde Haziran’da gazetemiz için kaleme alınan bu makale tarafımıza yeni ulaşmıştır. Yazının güncelliği açısından yayınlıyoruz. Ayrıca bu süre zarfında yazar tahliye olmuştur.
Son süreçte Sedat Peker’in videolarını yüzbinlerce insan izlerken bizlere en uzak iki kelimeydi; merak ve şaşkınlık… Yine de böylesi bir tabloda var olan devrimci fırsatlar; -mafyayı devletten ayırarak- “devlete sızan mafyaya karşı” iktidara hesap sorun çağrısı yapan düzen muhalefetinin sistemi koruma duvarına ve ona yedeklenen düzen içi solun düşük siyasal profiline çarptı. Aynı şekilde düzen muhalefetinin çıkışlarına bırakılan kurtuluş umutları, videolarla da birlikte büyüdü, düzen içi solda var olan iradesizliğe ve yedeklemeye ivme kazandırdı.
Tam da burada Sedat Peker’in videolarının arkasındaki anlam ve bunun devrimci politikada nasıl işleneceği ayrıca önem kazanıyor. Gezi’nin 8 yılını geride bırakırken, Gezi’nin bize öğrettikleri ile süreci anlamak ve sürece devrimci müdahaleleri tartışmak elzem noktada duruyor.
O halde bu seneki Gezi anmasından başlayabiliriz. Anmada duyulan sözler bize birçok şeyi hatırlatır gibi “Halka değil çetelere barikat” sloganı ve “İçişleri bakanına sesleniyoruz mafya ile hesaplaşın” sözleri… Halkın, işçi-emekçilerin önünde -görev zamanı geldiğinde- devletin barikatı olan mafyanın geçmişini tartışmaya bile gerek yok. Mafyanın geçmişteki Alevi katliamlarının, işçi-emeklilere yapılan saldırıların, suikastların tetikçisi olması bugünkü pozisyonuna da açıklık getiriyor. O yüzden belki de açıkça ifade etmekte sakınca yoktur; mafya ile hesaplaşmak devletle hesaplaşmaktır. Ve bunu ancak devrimciler, ezilen hakların ve işçi-emekçilerin birleşik mücadele güçleri yapabilir. Mafya ile gerçekten hesaplaşmak sistemle ve iktidar nezdinde kapitalist devletle hesaplaşmaktır. Öyleyse çağrımız “haklara, işçi ve emekçilere” sloganımız “biz bu barikatı yıkarız – bütün iktidar halka” olmalıdır.
Tüm bunların yanında Sedat Peker’in videolar yayınlaması ve video içeriklerindeki konular oldukça manidar bir sürece denk geldi. Batı emperyalizminin, doğu seferlerinin arttığı, Türkiye başta olmak üzere bölge ülkelerinin jeo-politik öneminin tazelendiği ve bölgedeki – dünyadaki dengelerin değiştiği bir süreçte bu videoların yalnızca iktidar içi hegemonya savaşı/hesaplaşma olarak değerlendirmek yeterli görünmüyor. Aynı şekilde “iktidarı değiştirme hedef olan” Avrupa merkezli emperyalizmin hamlesi olarak okumak tek başına yanıltıcı duruyor.
Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin konjönktürel ve taktik ittifak arayışlarına/değişikliklerine elverişli ortam Avrupa merkezli emperyalizmin Biden’la da birlikte girmiş olduğu yeniden yapılandırma sürecinde ortadan kalkmıştır. Dolaysız olarak bundan etkilenen Türkiye’nin dış politikada ki denge siyasetinin artık Avrupa merkezli emperyalizme yeniden entegre stratejik ittifak anlayışıyla değiştirilmeye çalışılması kaçınılmaz olmuştur. Türkiye’nin bölgede ki hamlelerinin doğrudan ABD-AB emperyalizmin çıkarları ile uyumlu hale getirilmesi, İran’a giden yolda önemli bir “tıkacı” açmaktır. Türkiye’nin Rusya-Çin hattı ile kurduğu ittifaklar/işbirlikleri onun İran’a karşı Batı emperyalizminin hamlelerine ortak olma işlevinin önündeki en temel engeldir. Özellikle S-400 meselesinde olduğu gibi askeri-siyasal alanda Türkiye-Rusya işbirlikleri batı emperyalist kapitalizmin hem bölgesel hem de küresel geleceğini rahatsız etmektedir. Türkiye’nin yanında ABD – AB emperyalizminin bölge politikalarında önemli bir diğer nokta Kürdistan jeopolitiği ile Kürt özgürlük hareketidir. Sedat Peker’in videolarını ve diğer siyasal gelişmeleri bu temelde okumak mümkün görünüyor.
Bu temelde AKP’nin Bahçeli ve Perinçek ile kurduğu ittifaklar ve AKP içerisindeki belirli bir klik AKP’nin-uluslararası finans kapitale -finansal siyasal ilişkisi bağlamında- kuruluş kodlarına dönmesinin önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. Bu yüzden de iç ve dış politikada mevcut adımların / ittifakların değişmesi gerektiğini düşünen kesimin (Davutoğlu-Babacan ile başlayan) AKP’den kopuşu ivme kazanarak devam etmektedir. Artan istifalarda bunu göstermektedir. Yine bu ittifaklar AKP’nin emperyalizmin öngördüğü Kürt sorunun sistem içi kanallara/çözümlere çekilmesi için atacağı adımlar noktasında da önünde engeldir. Fakat bir diğer yandan ise Türkiye’nin Başur’ da Kürt Özgürlük Hareketi’ ne yönelik yoğunlaşan saldırıları emperyalizmin bölge planları açısından önemli bir noktada durmaktadır. Kürt devrimci dinamiğinin tasfiyesinin özel hedeflemelerle ve KDP istihbaratıyla sürdürülmesi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin emperyalizmin bölge eksenine dahil edilmesi için önderliğinin tasfiye ve imha edilmesi konusunda fazlasıyla önemlidir. Türkiye’nin İran’a yönlendirilmesi için Rusya ile arasına mesafe koymasının zorlanması ile Türkiye eli ile yapılan ve ABD – AB emperyalizminin yeşil ışık yaktığı saldırılarla Kürt Özgürlük Hareketi’ni (İran parçası) Rojhelata kaydırma çabaları aynı sürecin ürünüdür. Sedat Peker’in açıklamalarında ki içeriğin, ABD – AB emperyalizminin yönlendirdiği eksen doğrultusunda Rusya – Türkiye ittifak veya çatışma gündemlerinin (Suriye, Sadat vs.) olması; yine aynı zamanda emperyalizmin planlarına rağmen özerk adımlar zorlayan Türkiye’nin paramiliter yapılarının olması; yine aynı şekilde AKP’ye ayak bağı olan kliğin hedef alınması tesadüfi değildir.
Tüm bu süreçlerde ve zorlamalar ile birlikte AKP’nin ABD – AB emperyalizmi açısından doğru eksene gelip gelmeyeceği iktidarın geleceğini belirlese de, bu kriz sürecinin kimler için fırsatı çevrileceği sorusu önemlidir. Kendisini sadece mevcut iktidar karşıtlığı üzerinden konumlandıran ve bu amaç uğruna her türlü sistem için muhalif politikaya yedeklenen düzen içi solun böyle bir tartışmasının olmadığı ortadadır. Fakat devrim hedefi olanlar için kriz içerisindeki devrimci fırsatlar her daim politik alanın konusu olmuştur.
Öyleyse; halkların, işçi ve emekçilerin -Sedat Peker videoları karşısındaki tepkiler dahil olmak üzere- ülke siyasasında düzene karşı konumlanışı ortadayken yapılması gereken devrimci güç ve hegemonyanın kuruluşudur. Devrimci pratik-politikanın yükseltilmesi ve özgürlük gücünün inşası, devrimci güç ve hegemonyanın kuruluşunun en temel ayaklarıdır. İktidar gücüne karşı örgütlenecek özgürlük gücü; amaç olarak süreğenleşen pasifliğin ve etkisizliğin karşısına örgütlü öznenin devrimci eylemini/devrimci taarruzunu koyar.
8. yılını geride bıraktığımız Gezi’nin hayaleti hala Türkiye sokaklarında, Boğaziçi eylemlerinde, 1 Mayıs’ta Taksim’de, kadın kurtuluş mücadelesinde, faşizmin karşısında. Ama bu kez zafer gücünün inşasının programı ile…
Kaynak: Umut Gazetesi