Erdoğan’ın korkusu ve telaşı

İktidarı kaybetme korkusu ve çıkış arayışı içindeki faşist blok -bunun başında yirmi yıllık iktidarıyla AKP-, hangi baskı, yasak, gözaltı, kutuplaştırma ve ötekileştirme araçlarını kullanırsa kullansın fazla uzun ömürlü olamayacağını hissediyor.

Tayyip Erdoğan 6 Temmuz‘da Ankara Ticaret Odası konferans salonunda yaptığı toplantıda en büyük korkusunu açık etti. Hamaset bölümlerini bir yana bırakırsak konuşmada iki boyut -daha doğrusu-, korku ve endişe kendini belirgin bir şekilde gösteriyor.

Bunlardan ilki geniş işçi ve emekçi yığınların sınırları zorlayan öfkesidir. İkincisi ise partisindeki kan kaybının farkında olan “sözü kanun” anlamına gelen şefin kendi tabanını -ya da bir kısmını- bir biçimde yeniden kazanma çabasıdır. Neredeyse her gün yayınlanan anketler AKP’nin nasıl bir çözülme ve erime içinde olduğunu gösteriyor.

“Artık kaybedecek çok şeyimiz var”

Konuşmasında -hitap ettiği kitleyi de düşünecek olursak-, AKP’nin yaşadığı iç kanama ve yandaş kaybının yarattığı kaygıyı Erdoğan’ın ‘2023 seçimlerini mutlaka kazanmalıyız’ yollu sözleri gösteriyor. “Artık kaybedecek çok şeyimiz var” diyor. Hem kendisini hem ‘geniş” ailesini hem avanesini ve bu faşist rejimin sürdürülmesinden nemalanan herkesi kapsıyor bu “kaybedecek çok şeyimiz var” belirlemesi. Sonra sırada gönül alma ve vaat faslı var: “Kayıplarımızı ilk fırsatta telafi etmeye kararlıyız.”

AKP saflarında dahi çözülme ve erimenin bu önlenemez yükselişi, “elim kırılsaydı da AKP’ye oy vermeseydim” diyenlerin sayısındaki artış, parti kadrolarının yaşadığı hayal kırıklığı ve öfke, seçimleri kaybedebileceğine dair büyüyen tehlike ettiriyor bu sözleri Erdoğan’a.

Üstelik bugün biat ettirilmesi gereken daha geniş bir kesim. Sadece yoksul işçi ve emekçiler, işgüçlerinden başka satacak şeyi olmayanlar değil. Borcunu ödeyemediği için intihar eden ya da öfkesini “Bu kasayı Erdoğan’a fırlatıyorum” diye canından bezdiğini gösteren esnaf da AKP seçmeniydi! AKP saflarındaki hoşnutsuzlar, kırgınlar ve hiçbir soruya gönül rahatlığıyla yanıt veremeyecek ölçüde sıkışanlar bu yığını büyütüyor.

Çeteleşen rejim, çürüyen toplum, deli öfke

2022’nin ilk 6 ayında 842 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. Sadece Haziranda 31 kadın cinayeti işlendi, yirmi iki kadın da şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Cezasızlıkla cesaretlendirilen patronlar ve erkekler cezasızlıkla cesaretlendiriliyor. Sadece son birkaç ay içinde şekere yüzde 555, doğalgaza yüzde 300, elektriğe yüzde 260, motorine yüzde 312, benzine yüzde 302, ulaşıma yüzde 234, ekmeğe-una yüzde 226, Ayçiçek yağına yüzde 210, ete-süte yüzde 205, mutfak tüpüne yüzde 200 zam yapıldı. Ekonomik kriz, enflasyon ve hayat pahalılığı olarak işçi ve emekçilerin hayatında gerçek bir yıkıma dönüştü. Doktor cinayetleri, avukatların katledilmesi, Kürtlerin zaten yıllardır bu topraklardan silinmek istenmesi bu gerici faşist güruhun icraatlarının yıllar içinde çürütülen bu topluma “ne yapsan yanına kar kalır” hayasızlığının ustaca zerk edilmesinin sonucudur.

Hayat pahalılığının çaresizlik intiharlarıyla dile geldiği, açlık ve işsizliğin tavan yaptığı ülkede neredeyse her gün zamlar yağıyor emekçilerin üzerine. Enflasyonun yüzde 78’e dayandığı, sadaka gibi zamlarla günü kurtarmaya çalıştıkları yerde bir lokma ekmekle yetinmesi istenen yığınların öfkesinin hiç de hafife alınmaması gerektiğini o da biliyor. Tek tesellisi ve umut kaynağı ise bu infial halindeki toplumsal dinamiklerin örgütsüzlüğü…

AKP-MHP faşist bloku hareket alanlarının iyice daraldığının farkında. Ne korku ve korkutma dışında topluma vaat edecekleri bir reçete kaldı dağarcıklarında ne de ellerindeki belediyeler ve Fak-Fuk-Fon gibi kurumlar aracılığıyla küçük rüşvetler dağıtarak rıza üretebilme olanakları… Ekonomik krizdeki derinleşme pastayı küçültmekle kalmayıp Beşli Çete gibi en tepede yer alan tekelci yandaşların doymak bilmez aç gözlülüğünün labirentlerinde eriyip kayboluyor.

İktidarı kaybetme korkusu ve çıkış arayışı içindeki faşist blok -bunun başında yirmi yıllık iktidarıyla AKP-, hangi baskı, yasak, gözaltı, kutuplaştırma ve ötekileştirme araçlarını kullanırsa kullansın fazla uzun ömürlü olamayacağını hissediyor.

Aklı biraz eren çocukların bile “anlat anlat, heyecanlı oluyor” reaksiyonuyla karşılayacakları şu sözler ancak çaresizliğin itirafı olabilir: “Milletimizden biraz daha sabır bekliyoruz. İnşallah 2023’ün Şubat ve Mart aylarından itibaren enflasyonu makul ve daha aşağı indireceğimiz seviyeye çekmiş olacağız. Bu noktaya indirdikten sonra işimiz daha kolaydır…” Bunu duyan herhangi bir yetişkin en azından şu iki soruyu sormaz mı: “İşler neden bu hale geldi? Üç vakte kadar düzeleceği yalanını kaç kez tekrarladınız?”

ALINTERİ

Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir