Faşizmi Yıkma Mücadelesinde İttifakların Önemi / Konuk Yazar: Selahattin Erdem -1. bölüm 

Türkiye’de krizin derinleştiğini artık herkes görüyor ve ifade ediyor. Bunu AKP-MHP faşizmi de artık itiraf etmek zorunda kalıyor. Kuşkusuz söz konusu kriz tek boyutlu değil, tersine çok yönlüdür. Ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik, askeri, kısaca yaşamın her alanındadır. Elbette söz konusu krizin birçok nedeni vardır. Türkiye’deki işbirlikçi yapılanma ve kapitalist modernite sistemine bağımlılık temel bir neden durumundadır. Tarihsel gelişim süreci ve içinde çıktığı Osmanlı sistemi yine başka nedendir. Kısaca söz konusu krizin tarihsel boyutları ve yapısal özellikleri vardır.

Fakat bütün bunlarla birlikte güncel nedenleri, yani AKP-MHP faşist yönetiminden kaynaklı nedenleri de esastır. Bugün Türkiye’de yaşanan çok yönlü krizin esas olarak Kürdistan’da yürütülen savaşa bağlı derinleştiği tartışma götürmez bir gerçektir. AKP-MHP faşizmi Kuzey Kürdistan’da açık bir soy kırım savaşı yürüttüğü gibi, söz konusu bu savaşı işgal ve ilhak temelinde Kürdistan’ın Rojava ve Başur parçalarına da yaymaktadır. Söz konusu savaşın yükü Türkiye’deki krizi her geçen gün derinleştirmektedir. Kürt halkının PKK öncülüğündeki direnişi ise, Kürt özgürlüğüne dayalı olarak demokratikleşme dışındaki tüm çıkış yollarını kapatmaktadır.

Türkiye’de yaşanan bugünkü krizin temel nedenini kürt halkına karşı yürütülen soykırım savaşı olduğu tartışmasızdır.’’Bir merminin fiyatı nedir, biliyor musunuz?’’ diyerek faşist şef Tayyip Erdoğan da bu durumu itiraf etmiştir. Fakat söz konusu savaş da durduk yere çıkmamaktadır, tersine dayandığı ideoloji ve politikalar vardır. AKP-MHP’nin Kürdistan’da yürüttüğü savaşın esas olarak kürt halk varlığın inkâr etme ve imha etmek isteme anlayış ve siyasetinden kaynaklandığı açıktır.

Demek ki yaşanan savaşın temel nedeni de AKP-MHP’ye hâkim olan Kürt düşmanı, Kürt halkını yok etmeyi amaçlayan soykırımcı zihniyet ve siyasettir. Söz konusu krizin yapısal nedenleri de esas olarak bu zihniyet ve siyasetten kaynaklanmaktadır. Tarihsel sürecin ve dayandığı kapitalist modernite sisteminde yaşanan krizin esas nedeni Kürt düşmanı ve siyasettir; bu zihniyet ve siyasettin her şeye hükmetmesi ve yön vermesidir. Mevcut krizin yapısal boyutlarını yaratan esas neden de işte bu zihniyet ve siyasettin aşılması, Kürt özgürlüğüne dayalı olarak Türkiye demokratikleşmesini esas alan bir zihniyet ve siyaset devriminin, değişiminin yaşanmasıdır.

Türkiye’de sadece bir yönetim krizi değil, muhalefet krizi de yaşanıyor

Peki, Türkiye’de yaşanan söz konusu krizin en temel sonucu ne olmaktadır? Çok açık ki AKP-MHP faşizmin yıkılışı olmaktadır. Çünkü bütün alanlarda yaşanan kriz kendisini siyasal alanda toplamakta ve bir yönetim krizi biçiminde ortaya çıkmaktadır. Yani açık bir yönetememe krizine dönüşmektedir. Kürdistan’daki devrimci savaşın ve Türkiye’de süren antifaşist mücadelenin vurduğu darbeler de bu krizi sürekli derinleştirmekte ve AKP-MHP faşizmin yıkılış sürecini hızlandırmaktadır.

Artık çaresi yoktur, AKP-MHP faşizmi mutlaka yıkılacaktır. Bunun anlaşılmaz bir yanı kalmamıştır. Fakat daha önemli olan ve iyi anlaşılması gereken şey, yıkılanın sadece AKP-MHP faşizmi olmadığıdır, onunla birlikte soykırım ve savaş temelinde kurulmuş TC sisteminin yıkılmakta olduğudur. Bu nedenle de AKP-MHP faşizmiyle esasta aynı zihniyet ve siyasette sahip olan CHP ve Millet İttifakı da bir çare olamamakta ve söz konusu yıkılış sürecini durduramamaktadır. Çünkü zihniyeti ve siyaseti aynı olduğu için alternatif oluşturamıyor, bir çare üretemiyor. Bu da Türkiye’deki krizi derinleştiren bir etken oluyor.

CHP ve Milet ittifakının özünde AKP-MHP faşizmiyle aynı zihniyet ve siyasette sahip olması şimdiye kadar AKP-MHP iktidarına hizmet etti. Kürt düşmanı faşist rejimi ayakta tutu, koltuk değneği olarak AKP-MHP faşizmin günümüze kadar yaşattı. TC sistemi açısından bu temelde şimdiye kadar olumlu bir rol oynadı. Fakat aynı zamanda TC’nin tüm yönetim alternatiflerinin tüketilmesine de yol açtı. Kısa vadede rejime hizmet eden politik tutum, uzun vadede rejimin tükenmesi durumunu getirdi. Şimdi artık CHP ve Millet ittifakı da ciddi bir alternatif olamıyor. Bu durum belki AKP-MHP faşizmin ömrünün uzamasına biraz hizmet ediyor, fakat alternatifi tüketerek de TC sisteminin bitişini getiriyor. Kısaca Türkiye’de mevcut durumda sadece bir yönetim krizi yaşanmıyor, aynı zamanda muhalefet krizi de yaşanıyor.

Kuşkusuz bütün bunlar da Türkiye’de demokratik devrimin koşullarını her zamankinden daha olgun hale getiriyor. Dikkat edilirse, mevcut kriz sadece AKP-MHP yönetimini bitirmiyor, onunla birlikte tüm faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti bitiriyor. Aynı zihniyet ve siyasete dayalı çözüm alternatifini yok ediyor. O halde geriye sadece demokrasi alternatifi kalıyor. Demokratikleşme ve demokratik devrim tek çözüm yolu olarak ortaya çıkıyor.

Türkiye’deki mevcut krizi değerlendirirken, işte tüm bu boyutlarıyla ve sonuçlarıyla birlikte ele almak gerekiyor. Yoksa krizi sadece kapitalist sisteme bağlayıp Kürt sorunu ile bağını görmemek, krizin sadece AKP-MHP faşizmin tükettiğini görüp aynı zihniyette olan CHP-Milet ittifakı alternatifini de tükettiğini görmemek, söz konusu krizden aynı zihniyet ve siyasetle çıkılabileceğini sanıp, dayatan demokratik devrim sürecini anlamamak olur ki bu, doğru ve yeterli bir bakış açısı olmaz. Bu da günümüz Türkiye’sinde yaşanan çok önemli bir özgünlük olmaktadır. Doğru zihniyet ve politik yaklaşım geliştirebilmek için, öncelikle bu özgünlüğün doğru görülmesi ve anlaşılması gerekir.